Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '13

 
Kategori
Deneme
 

"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine"

"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine"
 

benden


"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" demiş şair Nazım Hikmet Ran. Ne kadar reddedilemez güzellikte bir şiirsel arzunun gerçekliği değil mi? Oysa söz konusu arzunun, yani insan, ağaç ve orman benzetimindeki şiirsel gerçekliğin somutlaşmış bilgisi hiç de öyle değildir.

DAVET
 
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
 
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
 
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim....
 
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
 
Nazım Hikmet
***
Her şeyden önce insan ağaç değildir; ağaç gibi yeryüzünün sabit bir alanına bağlı değildir. İnsanın yaratılıştan hareket özgürlüğü vardır; benzetmedeki bir ağaç kadar tekil nitelikte olduğu gerçekliği yanında insanın bedensel varlığının bile bir ağaçtan daha ileri özgürlük talep edeceği de bir gerçektir. Ayrıca ağaç bir başka ağaca muhtaç olmadan tek başına yaşayabilir; oysa insan kendine has tekil bir şahsiyet olsa da tek başına yaşayamaz. En önemlisi de bir ormanda ağaçlar asla kardeşçe yaşamazlar. Her ağaç ve her bitki güneşten ve topraktan daha çok faydalanmak için var olduğu alanı sırf kendisi kaplamak ister ve büyüyüp çoğalmasını buna göre biçimlemeye uğraşır. Ormanda yüksek rekabet vardır. En köklü, en dallı ve en uzun olabilen en güçlüdür; böylesi bir ağaç en geniş varlık alanını mülkiyetine alır. Bu yüzden bir ulu meşenin altında ikinci bir meşe asla ululuk payesi alacak kadar serpilemez...

Yaşamak vicdan gibi tek ve hür ve merhamet gibi kardeşçesine… diyebilirim demesine de, vicdansız ve merhametsiz gerçekliği nereye koyayım? Her ne kadar bir gereksinim gibi durmasa da, onun var olma hakkı da sanırım doğanın diyalektik azizliğinin bir zorlaması. Ne işe yarar vicdan ve merhamet, olmasa vicdansız ve merhametsiz? Demek ki insanlık hünerinin amacı,  vicdansızı vicdanlı, zalimi merhametli yapmak olamaz; çünkü bu zıtların diyalektik var olma doğasına aykırı beyhude bir amaçtır. Ancak, insan uygarlığı zıtların diyalektik çatışmasına bağlı ve bağımlı da yürüyemez; bu doğal kadere teslimiyet olur. İnsan, doğanın diyalektik gerçekliğini kendi talepleri doğrultusunda değiştirme hayali ve hayalini gerçek yapışı kadar diğer canlılardan daha uygardır. Demek oluyor ki insanın amacı vicdanlı ve merhametli bir özgürlükten daha ileri, vicdan ve merhamete ihtiyaç ve minnet duyurmayan kardeşlik ve özgürlükte bir yaşam uygarlığı oluşturmak olmalıdır. Öyle ki, aklı ve kalbi kadar tek ve hür ve insanlık onuru kadar kardeşçesine merhametli paylaşımla yaşamalı insan...

Ben aslında şiirin gerçeklikten kopuk noktasına vurgu yapmak istedim. “Orman kanunu” deyişindeki gerçekliğin hakkını vermek istedim. Ormanda insan ahlâkıyla aynılaşan bir kardeşlik (merhametli paylaşım) ortamı yoktur. Orman canlıları sandığımız kadar vicdan (adil özgürlük) ortamında var olmazlar. Ormandaki rekabetçi doğal ekolojik denge ideal insan toplumuna örnek yapılamaz.
 
Ormanda veya herhangi bir doğal ortamda varoluş yasalarının dayattığı zorunlu içgüdüyle oluşan birliktelik vardır. İnsan toplumu doğal diyalektik olguyla evrimleşen bu zorunlu birliktelik düzeyini geçmiştir; içgüdüsel zorunlu birliktelikten öteye geçmiştir; artık kendi doğasını tasarımlayabilir, düşünme yeteneğiyle, bilinçli ve özgür bireyler arası işbirlikçi ilişki sistematiğiyle örgünlenmiş bir toplumsal yaşam ortamı kurabilir olmuştur. Yani insan toplumu orman kardeşliğinden ileri bilinçli bir işbirliği tasarımını gerçekleştirme aşamasında ilerliyor olup, toprağa ve rahmete bağlı bir ağaçtan çok daha ileri düzeyde bireysel oluş ve hareket özgürlüğü hukukuyla yaşayabilir olmuştur.
 
Aslında hiçbir şiir gerçeğin yüz aynası değildir; şiir gerçeğin sihirli aynasıdır… Bu yüzden şiirsel gerçeklik aynen somutlaşamaz. Esas olan şiirin özünde saklı insani dilektir. Bu bakımdan ele alınca, "yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" şiirselliğindeki insani dileğe hiçbir sözüm olamaz; bu dilek, orman kardeşliğinin, veya kardeş ağaçların oluşturduğu ormanın ekolojik denge huzurunu insanın bireysel ve toplumsal varlığı için de arzulamaktadır. Benim bu şahane dizeden duyumsadığım mana böyle olsa da, insan toplumunu ağaç ve ormanla özdeş bir yapılanımdan ileri düzeyde hayal etmek isterim. Çünkü ağaç ve orman kendi gerçekliğini oluşturan koşullara sorgusuz bağımlı olduğundan asla hayallerim kadar hür ve kardeşçe var olamaz. Oysa insan kendi var oluş koşullarını düzenleyebilir ve oluşturabilir olmasıyla kendi yaşam ortamını tasarlayabilen muhteşem bir candır. Doğal içgüdü, yani “orman kanunu” boyunduruğuyla güçlünün ağa-beyliğinde kardeşçe yaşamaktan ileri geçip, tarihi insanlık bilinci ahlâkıyla hakkaniyet temeline oturtulan çıkar işbirliği tasarımıyla oluşturulmuş insan toplumunda en olası bireysel özgürlüğümle takılmak isterim…
 
Ağaç ve orman ilişkisini kanımca bir nevi birey ve toplum ilişkisi olarak değerlendirebiliriz. Orman, ağacı var eden en güçlü ekolojik nedensel ortamdır. Toplum da insanın kendini birey olarak hissedebileceği en güçlü varlık nedenselidir. Benzerlik kadar farklılık da keskindir. Çünkü hiçbir ağaç ne ormanın farkındadır, ne kendi ormanını kuracak hayaldedir. Oysa insan farkındadır; insan, içinde var olduğu toplumsal sistematiği var eden ve işleten nedenselin kendisi olduğunun bilincindedir. Ağacın ve ormanın varlığı genelde dinamik ve kendiliğinden bütünsel ekolojik dengeler sistemine bağlıdır; insanın bireysel ve toplumsal varlığı emek ve sermayenin işbirliği düzenine bağlıdır. Ben insanların bu bağlam üzere kendi toplumsal dengelerini oluşturduklarını ve bu dengelerde yer yer bireyciliğin veya toplumculuğun ağır bastığını görüyorum. Oysa, var oluş hakkının nönceliği ne birey ne toplum içindir. İdeal olan çatışmasız biçimde birey ve toplum var oluşunu sürdürebilecek insanlık dengesini tutturmaktır.
 
Doğada rekabet vardır ve bu doğal evrim yasaları içinde kendiliğinden cereyan etmektedir. Sanırım insanı doğadan ayıran nokta bu doğallıktan ayrı evrimleşebilir olmasıyla başlıyor: Doğal evrim yasalarının işlevsel sonuçlarını beklemeden, tarihi bilgi kaydı ve yaşam kültüründen oluşturduğu varoluş bilinciyle kendi yaşamsal ortam doğasını tasarlayabilir ve kurabilir olması insanın hem üstünlüğü hem de acizliği olabilmektedir.
 
Acizliğin başladığı nokta insanın kendini doğanın efendisi sandığı andır. Doğayı istediği gibi biçimlendirebileceğini sanan bir efendilik taslamasıdır. Oysa insanın üstünlüğü, doğal ekolojik varoluşun bilgisini öğrenip kendi uygarlığının kardeşçe sürdürülebilir doğasını oluşturmada kullanabilmesinden ibarettir.  Yoksa ağaçlar ne hür olmayı, ne orman kardeşliğini bilirler. Ancak insandır bir orman kardeşliği içinde ağacı tek ve hür var edebilen...
 
Bilmeliyiz ki, şiir gerçekliğin kendisi değildir; şiir güzelliğin gerçeği olmak isteyen insan hayalinin sesidir; hepimiz biliriz ki ağaç ormanda bulur en güzel gerçekliğini. İnsansa hâlâ en güzel gerçekliğini bulacağı uygarlığı tasarlamaktadır.
 

Yaşamak bir insan gibi tek ve hür

ve bir dünya dolusu kardeşlikle

Bizim olsun bu haslet

ölüm öncesi cennet…

 
Muharrem Soyek
***
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..