Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Aliya Bizim Neyimiz Olur?

Hani bazen gün ortasında, gökyüzü simsiyah bulutlarla kaplanır.
Sanki yeryüzündeki tüm kötülük buharlaşmış da gökyüzüne çıkmıştır.
Kararan kalplerimiz, üstümüzdeki göğü de karartmıştır.
O an işlediğimiz günahlar o kara bulutların içinden felaket olup üstümüze yağacak gibidir.
İnsanın içini bir umutsuzluk, bir karamsarlık kaplar.
Gökyüzüne bakasınız gelmez, zira baktıkça içiniz sıkılır.
Çünkü biliriz ki bu kara bulutlar habercisidir gelen felaketin.

Fakat bazen o karanlığın ortasında, henüz o siyah bulutlarca kaplanmamış ufacık bir boşluk olur.
Ve o boşluktan ince bir ışık süzülür.
O ışık vaktin hala gündüz, gökyüzünün hala mavi olduğunu hatırlatır.

Sonra oralarda bir yerde, o karanlığın ortasında, üstümüze çöken, içimizi sıkan, umudumuzu kıran o kasvetin arkasında, birazdan duçar olacağımız felaketin ardında, hala parlamakta olan bir güneş olduğunu hatırlarız.

Belki o küçücük ışığın gücü gelecek olan fırtınayı engellemeye yetmez.
Ama yine de ona bakmak bizi ümitlendirir.
Belki hala bir kurtuluş fırsatı vardır.
İçimizde hala iyi, aydınlık kalmayı başaran kirlenmemiş bir yerler vardır.

Aliya kimdir?
Sadece bir devlet başkanı mıdır? Bir savaş kahramanı mıdır?
Bir milli kahraman mıdır? Aliya bunlardan çok daha fazlasıdır.

Aliya, üstümüze çöken karanlığın arasından süzülen o ışıktır.
Bize bütün bu karanlığın, zulmetin, ayaklarımızın altındaki pisliğin üstünde bile kirlenmeden, tertemiz yürünebileceğini gösteren umuttur.

Bu yüzden Aliya adını duyunca koşulsuz bir aydınlık, istemsiz ama içten bir gülümseme gelir konar yüzümüze. Yüzümüz değil kalbimizdir gülümseyen.

Bir müjdedir bu gülümseme, kasvetin, yeisin ortasındaki kurtuluştur.

Biz yani kendimiz, biz yani bütün insanlık!

İşlediğimiz günahlardan, kırdığımız kalplere düşen kırağıdan, haksız yere döktüğümüz masumların kanından, hakkına girdiğimiz yetimlerin ahından, akıttığımız gözyaşlarından, adım adım katlettiğimiz masumiyetimizden oluşan kara bulutların yarattığı tufanın ortasında boğulurken, Aliya beyaz bir güvercin gibi çıkar karşımıza. Bitmeyen savaşımızın ortasına bir zeytin dalı bırakır.

Savaşın ortasında bile elini kana bulamayan, zalim olarak kazanmaktansa mazlum olarak kaybetmeyi seçen o adam bize; yüreğimizi kaybettiğimizde savaşı da kaybettiğimizi hatırlatır.

Vicdanını kaybedenin kazanabileceği  hiçbir zaferin kalmadığını da….

Ona bakınca umutlanırız.
Çünkü hala bir yerlerde kötülük tarafından, para, zenginlik veya güç hırsı tarafından işgal edilmemiş biri vardır.

Modern dünyanın bir makineye çevirdiği insanların içinde hala biraz insanlık kalmıştır. Aliya içimizde kalan o insanlıktır.

Aliya’ya bakmak bize benliğimizi hatırlatır.
Kişisel gelişim kitaplarında yıllarca beyhude aradığımız kalbimiz, o cebimizde kaybettiğimiz şanlı mazimiz, başka kimlikler ararken kaybettiğimiz kimliğimiz, yani bir zamanlar ki “biz” karşımızda duruyordur.

Aliya bizim neyimizdir?

Aliya, hani şu tarih kitaplarında hiç anlatılmayan tarafımız, kazandığımız zaferlerle övünüp, yaşadığımız hezimetlere yerinirken hiç göremediğimiz biz; yani yüreğimizdir.

Bu yüzden Aliya’ya bakmak, unuttuğumuz "benliğimizi" hatırlamaktır.

 

 
Toplam blog
: 32
: 223
Kayıt tarihi
: 26.10.15
 
 

ODTÜ  mezunu, bir şiir kitabı bir de romanı var. ..