Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '15

 
Kategori
Öykü
 

Alvina

Alvina
 

Bir haftanın ardından geçen sürede nasıl bir his yumağında hapis kaldığını kestirmek zordu. İçinde nedenli ve nedensiz sıkıntıların saldırılarına uğruyordu. Bazen elindeki çaydan bazen de masa üstündeki kitaptan gözlerini ayırdığında bir an başka şeyler hayal eder ama çok sürmeden yönünü değiştirir bu sefer de duvardaki saate takılırdı gözleri. Saatin tam yanında yeni aldığı ağaç motifli, alt tarafı çim yeşili üst tarafı deniz mavisi olan tabloda belki de yaşadıklarının rengini aramaya çalışıyordu. Bu yaşadıklarının bir rengi olmalıydı ya da bir sebebi. Yaşadıkları güzel hislerdi bazen, bunu biliyordu. Farklılık farkındalık yaratır her zaman. Onun gibi aynı değerleri paylaşan insanlarla dost olmak kolay olmuştu ama ondan tamamen farklı değerlere sahip bir insanın değerlerini öğrenip onu benimsemek kolay değildi tahmin ettiği gibi. Bazı değişikliklere sebep olmuştu Elif. Alvina kendisine bu derece yakın hissettiği bir arkadaşa tekrar ne zaman rast geleceğini kestirmesi imkansızdı. Elif’i sevmişti, her şeyiyle benimsemiş, eğer zaman sorunu olmasaydı kendisini daha çok seveceğini hissedebiliyordu. Onun için de ilginç bir tecrübe olmuştu. Bazen neden erkenden gitti? diye kendine sorduğu da oluyordu. Okulun bu konuda sonraki yıllar için hem okulun tanınırlığı hem de aradaki diyalogların daha uzun sürmesi için bu iki aylık süreyi uzatmaları gerektiğini düşünüyordu. O zaman daha çok vakit geçirir, daha çok şeyler paylaşabilirdi. Bu da aradaki samimiyetin sadece iki ayla sınırlı kalacak kadar az bir sürede değil de daha uzun bir sürece yayılırdı.

Elindeki kalemi kenarı bırakıp o günkü gibi yağmurlu havada oluşan bulutları izlemek için camın dibindeki koltukta yatan kediyi kucağına alıp dışarıda bahçedeki masaya doğru ilerledi. Evde tek başınaydı çoğu zaman. Babası Doçentlik eğitimi için bir haftalık seminerlere katılmak amacıyla New York’a gitmişti. Annesi hayatlarından göçeli nerdeyse beş yıl olmuştu. Ayın yedisinde yine ölüm yıl dönümü için mezarlığa gidip çiçek bırakacaklardı. Alvina bazen hayatın kendisine yeterince adil davranmadığını düşünürdü. Çoğu zaman tek taraflı olurdu bu düşüncesi. İstediği her şeye sahipti. Elinin altındaki olanakların sınırsızlığından bazen sıkılır ne yapacağına pek karar veremezdi. Şanslıydı. Hem anne tarafından hem de baba tarafında azımsanmayacak bir servete sahiplerdi. Bir gün babası göçüp gittiğinde bu mal varlığın tek sahibi olduğunu biliyordu. Bazen heyecan verici bulurdu çoğu zaman da gereksiz. Paranın insan hayatındaki konumunu biliyordu. Galiba bundan dolayı paranın saadete bazen engel olduğunu, duygulara, hislere mutluluğa yetersiz kaldığını düşünüyordu.

Bahçeye çıktığında dışarıda çok güzel serin bir havanın olduğunu gördü. Bulutlar sanki onların evlerinin üstünde daha şiddetli toplanmıştı. Bunun bir ceza olarak mı? yoksa bir ödül mü olduğunu bilmiyordu. Belki de tanrı onları daha çok önemsiyordu. Ya da bugün Elif’i tekrar hatırlatmak için kendisine küçük bir iyilik yapmak istemişti. Elinde kedisiyle beraber yazın daha çok kullandığı, genellikle yemekler yediği masaya doğru ilerledi. Babasının üç gün önce bıraktığı sigara paketini ıslandığını, içinde kalan son dal sigaranın da artık içilemez bir halde olduğunu gördü. Sandalyeler ıslanmıştı daha önce yağan yağmurlardan. Daha kurumamıştı. Sandalyenin köşesinde daha önce görmediği bir şişkinlik gördü. Dokunmaya çalıştığı anda parmak uçlarındaki o serinlik hissi tüm bedenini sardığını hisseti. Kedi yerinden memnun olmuş olacak ki git gide daha fazla karın sesi çıkarır olmuş, göz kapaklarını kapatıp açıyordu. Alvina kendini şimdi daha da yalnız hissediyordu. Princeton üniversitesinde çok değerli arkadaşlara sahip olduğunu biliyordu. Hepsini çok seviyor ve onlarla çok güzel vakit geçiriyordu. Ama Elif kendisinde başka bir his bırakmıştı, tarif edemeyeceği bir his bir sıcaklık ve de enerji. Daha önce çok ülkeden insan tanımış, beraber uluslararası seminerlerde vakit geçirmişlerdi. Ama daha önce hissedemediği bir his atmosferinde buluyordu kendini her geçen gün. O serin havada kendisine eşlik edecek sıcak bir içeceğin olması o an güzel olacağını düşündü. Ama kalkıp yapmakta içinden gelmiyordu. Belki de çakacak şimşeğin o renk cümbüşünü kaçırmak istemiyordu. Ne zaman bir bulut gürlemesi olunca hemen ardında şimşeklerin meydana geleceğini biliyordu. Yağmurlu havalar uyku dışında başka bir hisse de neden oluyordu. Biran kendini Elif’in yerine koyup, başka bir memlekette hayal etti. O an içinde tarifsiz bir sıkıntının saldırılarına maruz kaldı. Beynini kemirip durdu o sıkıntı. Ya Elife yeteri kadar zaman ayırmamışsa? Ya mutsuz bir şekilde ayrılmışsa? Üzülmemesi için mutluluk hallerine zorla girmişse?  O zaman kendisini asla affetmeyeceğini söyleyip durdu. İçinde ki acımasız saldırıların hedefinden biran önce kendini kenara atıp, kendisine uğramaması için yaşadığını tüm güzel şeyleri hatırlamak için hafızasını zorluyordu.

Tüm bu saçma sapan düşüncelerin tek sebebi içindeki evham burhanlarıydı. İçini her zaman kemirip duran bu sıkıntılara teslim olamazdı. Sanat eğitimini en güzel yanı içindeki sıkıntılara sanattan aldığı güçle karşı koyabilmesiydi. Bu her çeşit sanat dalı olabilirdi yeter ki sanatın güçlü silahını zamanında keşfedebilsin insanlar.

O an gelen bir hışırtıyla arkasına döndü. Gelen Alvin'di. Aşık olduğu adam. Yakışıklı esmer jönü. Alvin kendisine spor salonunda rastlamış, takımına tezahüratlarla destek verirken aynı sırada bulunmuşlardı. O an kendisine baktığını görebiliyordu. Bazen kendisine dönünce hiç oralı olmadan, daha yüksek bağırarak tezahüratlar yapardı. Hatırlıyordu bir basketbol maçıydı. O günden sonra onu unutmamıştı. Çabuk etkilenmesi bazen kendisine de en az filmlerdeki kadar saçma gelirdi. Okulda aynı binada eğitim gördüklerini sabah gittiğinde anlamıştı. Alvin hızlı davranmıştı. Kendisi hakkında detaylı bilgiyi Ketty’ den öğrenmişti. Ketty en sevdiği arkadaşıydı şüphesiz. O gün geleceği güzergahta durmuş kendisiyle tanışmak istediğini biraz heyecanla biraz da mahcup bir ifadeyle dille getirmişti. O günden sonra çoğu zaman beraber vakit geçirmişler, tanışıklıklarının ikinci ayında çıkmaya başlamışlardı. Seviyordu bu adamı bundan emindi. Bazen kırgınlıklar, anlaşmazlıklar yaşasalar da birbirlerini tanıdıkları için kendilerini şanslı hissederlerdi. Çünkü sorunsuz, pürüzsüz bir ilişkinin ömrü yakın olduğunu biliyordu. Geçen zaman içerisinde çoğu kişiden görmüşlerdi. Bu da belki de bir ilişkinin çereziydi.

Alvin kendisine tam yaklaşmadan burnuna keskin bir koku geliyordu uzaktan. Bu koku ona tanıdık gelmişti. Geçen yılbaşında Paris’te Eyfel Kulesi altında kendisine hediye etmişti. O zaman kutlanmamış bir doğum günü hediyesi olarak da kabul etmişti Alvin. Sürekli; “En büyük hediye seni o gün basketbol maçında tanımamdı. Bu yüzden her gece tanrıya şükür ve İsa’ya dua ediyorum. Umarım kaderimiz Meryem ananın elindeki kitapta ilk sıralarda yazılanlardan oluruz” derdi.

Arkasından ensesine bir öpücük kondurmuştu. Bir süre beklemiş, dudağındaki ıslaklık hissi Alvina’nın vücudunda garip bir ürperti meydana getirmişti.

“Tatlım nasılsın? Ne kadar da özledim seni bilemezsin” dedi Alvin.

“Hoş geldin bebeğim nasıl geçti okul?”

-“Her zamanki gibiydi. Seni okulda göremeyince merak ettim. Neden burada tek başına oturuyorsun?  Sen ağladın mı bebeğim ? Tanrı aşkına iyi misin? Çok kötü görünüyorsun”.

-“Alvin hayatım abartıyorsun. İyiyim ben sadece biraz geçmişi anıp hüzünlendim.”

“Ama çok kötü görünüyorsun. Aman tanrım hastaneye gitmeye ne dersin?”

“Hayır! Kesinlikle. Sadece biraz düşünmeye ve kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var. Gerçekten.”

“ Peki. Seni yalnız bırakmam da sanırım bir sakınca yok. Hatta sana iyi de gelebilir. Bebeğim biliyorsun benim seni ihmal edip bir yere gitmem kesinlikle olağan bir şey değil. Sadece istedin diye gidiyorum.”

“Anlıyorum hayatım anlıyorum.”

“Akşam sana dönerim. Bak hayatım…”

“Alvin lütfen. Sadece bir kaç saat tek başıma bir şeyler düşünmek istiyorum.”

“Tamam. Merakta bırakma beni olur mu?”

“Tamam. Teşekkür ederim.”

Alvin son kez öpmek için eğildi. Ve dudağından bir öpücük aldı. Uzaklaşırken çıkardığı ayak sesleri gitgide azalıyordu. Seviyordu bu adamı. Ve de kendisine karşı çok anlayışlıydı. Beğenmediği huyu; bazı şeyleri çok üstelemekti. Hava gitgide soğumaya başladı. Elindeki boş sigara paketini tekrar masa üstüne bırakıp, bahçıvanın yeni biçtiği otlara takıldı gözleri. Sararan otlara baktı, etrafındaki yeşil kalanlarla bir renk şölenini oluşturuyordu adeta. Okuduğu en son kitapta insanı otlara benzeten bir betimleme vardı. Alvina anne rahmini toprağa benzetmişti o kitapta. Embriyodaki çocuğu daha toprağın bağrındaki tohuma, doğumu tohumun toprağın yüzüne doğru baş çıkarması, gençliği zamanla gövdelenmesi, olgunluğu iyice boy vermesine ve ihtiyarlığı da tam şuan olduğu gibi sararıp solmaya ve yok olmaya benzetiyordu. Kendisi şuan hangi evrede olduğu belli ama nedense kendini sararıp solan evredeymiş gibi hissediyordu. Burada belki de felsefi bir yaklaşıma ihtiyaç duyacaktı. Ya da sadece her insanın sorması gerektiği gibi bir birey olarak kendisini hesaba çekip hayata dair yeni sorular türetecekti.

Alvin ile tanışalı kendisinden bazı eksikliklerin tamamlandığını biliyordu. Ama yine bir şeyler eksikliği devam ediyordu. Bazen bu durumların (sık olmadığı sürece) hayatın bir parçası olduğunu kabul ediyordu. O gün sadece canı sıkılan her insan gibi biraz daha derin düşünüyordu. Belki biraz da alınganlık yapıyordu; çünkü geçerli hiçbir neden bulamıyordu kendisini hayattan soğutacak kadar.

Kedi sıkılmıştı beliydi. Bu hava sanki onunda hoşuna gitmişti ama nedense huzursuz olmuştu biranda. Kalkmak için doğruldu. Yattığı yer sımsıcak olmuştu. Alvina o sıcaklığın yerini esen rüzgarla beraber vücudunda soğuk bir ürpertiye neden olduğunu hissedebiliyordu. Yere bıraksa hemen gideceğini biliyordu ve bir süre sonra bıraktı. O an arkadaki bahçeye sanki ilgisini çeken bir şey varmış gibi hızlıca gitti. Alvina şimdi tek başınaydı. Bugünkü sıkıntının nedenini az çok biliyordu. Neler yapabileceğini, bu can sıkıntısını nasıl giderebileceğini düşünüyordu. Her zaman yaptığından farklı bir şey yapmak istiyordu. Daha önce yapmadığı, daha eğlenceli, merak uyandırıcı, ilgi çekici ve heyecanlı olmalıydı. Alvin kendisini o halde görmesi hoş olmamıştı. Ama  Alvin üstelemeyi ve birazda abartmayı seven birisiydi bunu biliyordu. Aslında o kadar da kötü görünmüyordu. Sadece tuhaf bir yalnızlık yaşıyordu. Belki birazda özlem duyuyordu. Hayata çok bir beklentisi olmayan insanlar kervanına katılması amacından biraz da olsa uzaklaştırıyordu onu. Ama her şeye rağmen hayatı, çevresindeki insanları, ailesinden geri kalanlarını seviyordu. Onlara değer veriyordu.

Biran aklına çılgın bir fikir geldi. Hemen sandalyeden kalktı. O heyecanla sandalye arka tarafa doğru düştü. Yağmur şiddetlenmeye başladı. Az önce yanından ayrılan kedi hemen peşinden yağan yağmurdan kaçmak için eve doğru hızlandı. Alvina kedi içeri girer girmez kapıyı kapatıp üst katta doğru merdivenleri hızlı adımlarla çıktı. Dün masada bıraktığı bilgisayarı açıp hemen siteye girdi. İşi uzun sürmedi beş dakika sonra telefona gelen maile baktı. Maili okumaya başladı: “Your valuable passengers taking the day we release No. 52 ticket transaction was successfully executed. Turkish airways best flights languages”.

Alvina kendi kendine” bu çok iyi oldu” diyordu. Ve o günü sabırsızlıkla bekliyordu. Alvin’e gereken açıklamayı bir ara yaparım diye düşündü ve saatleri saymaya başladı.

 
Toplam blog
: 6
: 125
Kayıt tarihi
: 26.11.15
 
 

 Edebiyata olan ilgim yaklaşık sekiz sene önce başladı. Bu zaman zarfı içerisinde önce Dünya Klas..