Amerikan demokrasisinin acı meyvesi: Trump

Seçildiği günden itibaren dünyanın gündeminden düşmeyen Trump, göreve başladığı ilk iki hafta içerisinde birçok karara imza attı. Bazı Müslüman ülkelere getirdiği vize kısıtlaması ve diplomatik dilden uzak siyasi tutumu dünya çapında büyük protestolara neden oldu. Trump’ın güvenlik gerekçeli bu kararları, sadece kendi ülkesini değil küresel bir güç olmanın bir sonucu olarak bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor.

Dolayısıyla demokrasi ve özgürlük ülkesi olarak bilinen ABD, şu günlerde büyük bir demokrasi sınavı veriyor. Nitekim başkanlık yarışında Trump’ın rakibi olan Hillary Clinton, ülke çapında daha çok oy almasına rağmen delege sayısına dayanan bu yarışta kazanan taraf Trump oldu. Önceden tahmin edilmeyen bu durum, bütün dünya için hazırlıksız yakalanılan siyasi bir atmosfere neden oldu. Trump’ın sıklıkla dile getirdiği güvenlik tedbirleri, uluslararası sitemde nasıl siyasi problemlere yol açacağı ve hangi ölçüde amacına hizmet edeceği ise tüm dünyada merak konusu.

Şu günlerde medyanın büyük ilgi duyduğu protestoların ardından, bu atmosfere sebep olan Amerika’daki delegeye dayalı mevcut seçim sistemi tartışmaya açılacak en önemli konulardan biri olarak gözüküyor. Protestolardan yorulan halk ve Trump’tan rahatsız olan medya, bu sistemin ne ölçüde olması gereken demokrasi tanımında uyduğu ve tam demokrasiyi yansıttığı tartışmalarını gündeme getirecektir.

Nitekim Trump’ın koltuğa oturduğu gece medyada dolaşan ve “Trump’a Muhalefetin Yeni Yüzü” şeklinde haber yapılacağını tahmin edip yayınladığımız Müslüman kadın resmi, birkaç gün sonra başta İngiliz The Guardian gazetesi olmak üzere ulusal ve uluslararası medyada kendini gösterdi. Ve Munira Ahmed’in bu resmi, Trump karşıtı gösterilerin ana simgesi olarak aynı manşet ile bütün dünyaya servis edildi. http://www.mirathaber.com/trumpa-muhalefetin-yeni-yuzu-musluman-kadin-posteri-1-129h.html

ABD gibi küresel bir gücün dümenine geçen Trump, oyların yüzden 49’unu alarak başkan olmasıyla, sadece Clinton’u destekleyen Amerikalılar değil bu durumu hiç tahmin etmeyen bütün bir dünya Trump karşısında azınlık durumunda kaldı. Ve başkanlık yarışında yüzde 49’a vadedilen politika, ABD ile bir şekilde ilişkili olanların haklarını ihmal riskini taşımaktadır. Dolayısıyla bu politikanın her geçen gün kendi geleneksel yapısı ve uluslararası sistemler ile daha da büyük sorunlar yaşayacağı sürpriz bir durum olmayacaktır.

Aynı zamanda bu sürecin ileriki günlerde olması gereken demokrasi tanımını tekrar gündeme getirmesi ve uluslararası arenada “hangi demokrasi” şeklindeki tartışmaların yaşanması uzak değildir. Hatta Sokrates’in demokrasi karşıtı görüşlerinden ve Platon’un “Devlet”inden hareketle özellikle de küresel güçlerin uzmanlarca yönetilmesi gerektiği düşüncesi medya ve entelektüel çevrelerde konuşulan konulardan olacaktır.

İşte tam bu noktada büyük bir arayış ve keşmekeş içerisinde bulunan dünyanın kulağına, İslam düşüncesinin hakkı hak sahibine teslim etmek ve kim olursa olsun eşit muamelede bulunmak anlamındaki  “adalet” ve ona bağlı olarak yönetimde “liyakat” kavramlarını fısıldamak, hem kendimizi ve medeniyetimizi tanımlamak hem de İslam ve terör kelimelerini bir bütün olarak kullanan zihinlere ikna edici bir cevap olması yönüyle tarihi bir fırsattır.