Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '17

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Anjiyo oldum..

Anjiyo oldum..
 

leventoguzkurt.com


Son zamanlarda artık motor tekliyordu… Belirtilerinden anlaşılıyordu. İnsan kondurmak istemiyor.. Veya başka nedenler arıyor.. Son zamanlarda artık doğru dürüst yol yürüyemezken, çok çabuk yorulurken, yorulunca hafif bir zorlanma olunca ve bir de hafif bir öksürük bindirince..  Ben pek fazla işi kalbe yormak istemedim, hadi bir Göğüs uzmanına gidelim, dedim. 
 
Bandırma hastanesinde şimdi çok yeni doktorlar var. Emektar doktorları emekliye sevketmişler, onların yerinede yeni, genç doktorlar almışlar. Çok iyi. Göğüs Hastalıkları Uzmanını ziyaret etmek için İnternetten randevu aldım. Şimdi hastanelerde böyle internetten randevu alabiliyorsunuz. Hastaneye gittiğimde bir gördüm ki, benim önümde bir sürü hasta var. Meğer ki onlar da “Randevusuz hastalar”mış. Onları da araya sıkıştırıyorlar.
 
Biliyorsunuz, hastanelerde artık doktorlar her bir hastaya 10 dak. süre ayırabiliyorlar. Ondan sonra  gelsin yenisi… Öyle hoş sohbet filan yok.. 10 dakikadan önce biterse, hadi yenisi gelsin. Böylece akşama kadar dünya kadar hasta bakmış oluyorlar. Bu da onların perfonslarını gösteriyor.
 
Doktorlar da ne yapsınlar, hastayı dinlemeye, anlamaya çok zaman ayıracağına, hastalara “Hadi bakalım röntgen çektirin,” “Hadi bakalım kanınıza baktırın,” diyerek  hastaları diğer branşlara yönlendiriyorlar.
 
Beni muayene eden Göğüs Hast. Uzmanı doktor bayan da beni hemen Röntgene yönlendirdi. Neyse çok beklemeden Röntgen çektirdik. Şimdi artık filmi alıp elinde doktora gitmiyorsun.. Film otomatikman ilgili doktorun bilgisayarına gönderiliyor. 
 
Doktoru yeniden ziyaret ettik. Uzman beni dinledi; sorularına yanıt verdim. Uzmanın söylediği…
“Hocam cigerlerinizde hiçbir şey yok. Hafif bir bronşitiniz var. Onun için antibiyotik yazıyorum. Kullanırsınız . Ama kalbinizde bir aritmi olayı görüyorum,  mutlaka bir kalp uzmanına görünün . 7-8 tane de ilaç yazdı. Doktoruma minnettarım ama canım sıkıldı. Çünkü artık kalp bize oyun oynuyordu… Hele bakalım, Mevlam neyler…
 
Ertesi gün İnternette Bandırma Hastanesi’nde bulunan Kalp ve Damar cerrahı bir arkadaşın adını buldum ve Randevu aldım. Tabii yanlış yapmışım, aslında ilk gidilecek yer belli ki “Kardiyolog”lar olacaktı. Fakat ben yanlışlıkla, daha ileri bir branşı seçmişim. Ve zamanında, sabahleyin  “Kalp ve Damar Cerrahı” arkadaşı ziyaret ettiğimde  ve sıkıntılarımı söylediğimde ,  onun ilk sözü : “Siz önce kardiyolog arkadaşımızı ziyaret edeceksiniz, benden Kardiyolog arkadaşa selam söyleyin  , sizi alırlar …” oldu. Ve beni hastanede bulunan Kardiyolog doktorlardan birine yönlendirdi. 
 
Kardiyolog arkadaşı ziyaret ettiğimizde, bizi refüze etmediler ama  “bizim hastalarımız bittiğinde , sizi de alacağız..” dediler. O zaman öğleye kadar bekledik durduk. İlgili doktor bizi içeri aldığında, durumdan hiç memnun olmadığı anladık. Gerçi bir “Rica” ile yönlendirilmiştik ama yine de hoş bir durum değildi.. Neyse, önce bizi  “Nefes Testi” ne gönderdi, sonra içeri aldı ve ilgili cihazıyla  EKO’muza baktı, muayene etti ve bana “Sizin bütün kalp damarlarınız tıkalı görünüyor, sizi Anjiyo için bir Uzmana yönlendireceğim..” dedi. Belli ki, hastanede Anjiyo yapılmıyordu ve beni bir başka büyük kente gönderecekti. “Bunun için önce kan sayımı yaptıracaksınız”  dedi ve bize yol verdi.
 
Tabii benim kafam allak bullak oldu. “Ulan Erdal gidiyorsun…” diyerek büyük bir hayal kırıklığı içinde doktorun ofisinden ayrıldım. Ama doktor da bana bir reçete yazmıştı; onda da bir sürü ilaçlar… 
 
Kan aldırmak için “Sıra Fişi” ne yönlendirildik. Belki elli metre bir sıra var.. Eşim sıraya girdi. Benim elim ayağım tutmuyordu artık… Kalp bu, gitti mi gider..!  Nasıl sıkılmazsın. Tam Fişi alacağız kadın : “Size küçük bir kağıt vermiş olmaları gerekir. Nerede o kağıt …” deyince. Ben : “Kağıt filan yok..” diye yanıt verdim. Eşim de kızgınlıkla , doktorun ofisine fırladı gitti. “Biz o kağıdı verdik”  demişler…” Ben o sırada her şeyden vazgeçerek arabaya girmiştim. Artık elim ayağım titriyordu. 
 
Eşim geldi, eve döndük… Cüzdanımı biraz daha karıştırınca kağıdı buldum… Hem eşime, hem kendime karşı mahçup oldum… Bu seans böyle bitti ama… Öğleden sonra hastaneye bir daha gitmek istemedim.
 
Eşim bu işin peşini bırakır mı? Kentteki en ünlü Kardiyologu bulmuş, mutlaka ona da görünmek için randevu almak için israrcı oldu. Ve randevu aldık. Kentimizin ünlü bir politik siması da olan doktor  Eko’suyla kalbimi ölçtü biçti, sorular sordu, muayene eti. Ve karar: En kısa zamanda , anjiyo yaptırmak gerekir. Çünkü kalp damarlarında sorunlar görünüyor…
 
Artık bize başka yapacak şey kalmamıştı.. Meseleyi İstanbul’da bulunan doktor oğluma ve İzmir’deki kızıma duyurdum. İkisinden de dayanışma iletileri geldi. Oğlum ayrıca meslektaşları olan kardiyologlarla temasa geçmiş, bana iki seçenek sundu. Birincisi, Ankara’daki bir özel hastane veya en yakınımızdaki bir üniversitenin kardiyoloji bölümü. 
 
Belirlenen tarihte bir arkadaş benim arabamla bizi (eşim, ben ve kızım) ilgili hastanenin polikliniğine bıraktı. Oğlum da beni orada buldu. İstanbul’dan bizden  önce gelmiş bizi bekliyormuş. Polikliniğe başvurduk, önceden randevu aldığımızı bildirdik . Aslında internette ilgili polikliniğin randevuları 15 güne kadar doluydu. Fakat , oğlum randevu almayı becermişti. Ve bizi Anjiyo için en ön sıraya aldılar.
 
Galiba önemli bir hata yapmıştık. Kan Tahlili sonuçlarını almış fakat doktorun istediği bazı testlerin sonucunu almayı unutmuştuk.   Kardiyoloğumuz bu konuda israrcı oldu. Bandırma’ya bir arkadaşa telefon  ettik. O Aile Sağlığı Merkezine uğradı, çıkan tahlil sonuçlarının fotoğrafını çekerek bize Akıllı telefonuyla gönderdi. Belgeyi kardiyoloğumuz kabul etti, işlemler başladı. Bizi tek kişilik bir odaya aldılar, beni hazırladılar. Üzerime entari gibi bir gömlek giydirdiler , altıma bez bağladılar. Ve saati gelince, beni bir tekerlekli sedye ile Ameliyathane’nin kapısına götürdüler. Orada sedyenin üzerinde biraz bekledim. Sonra , hadi bakalım içeriye, hastabakıcı beni üzerinde yattığım sedyeden ameliyat masasına aldı.
 
Sağ elimi başımın altına koymamı  söyledi koydum. Sol elime serum takmak için çatallı bir iğneler takımı kondu ve oraya serumlar eklendi. Beni plasterlediler. Biraz sonra yüzü kapalı Kardiyoloğum içeri girdi , adını söyledi,  beni sakinleştirmek için bazı sorular sordu. Ona : “Bu işten korkmadığımı, fakat kalbin içersine bazı “boyar maddeler” koyduklarını, benim vücudumun ise çok alerjik olduğunu, bundan rahatsız olup olmayacağımı sordum. Doktor, şimdiye kadar binlerce Anjiyo yaptığını bu maddenin hiç kimsede alerji yaptığın görmediğini söyleyerek beni sakinleştirdi. 
 
Benim için yaptıkları hazırlıklardan ve doktorumun beyanından damara kasıktan gireceklerini anladım. Oysa benim beklentim, koldan girmeleriydi. “Kasık”  gerçekten sürpriz olmuştu, ama yapacak bir şey yoktu. 
 
Doktorum şimdi ufak bir iğne yapacağını, ondan başka bir şey duymayacağımı söyledi. Ufak iğnenin yapıldığını bile anlamadım. Bu arada anladığım kadarıyla bir kesi yapılarak aort damarına girildi ve bir telin içime girdiğini hissettim, desem yalan olur. Hissetmedim bile.. Hemen kalbime kadar ulaşan doktor:
 
“Şimdi boyar maddeyi veriyorum, biraz sıcaklık hissi olabilir, bana söyle..”dedi. Gerçekten hafif bir yanma hissinin içerden başlayarak beynime , oradan ta kasıklarıma kadar yayıldığını hissettim. Ve bunu doktoruma aktardım. 
 
“İşlem sırasında doktorla durmadan konuşuyorduk. Sorularıma yanıt veriyordu. Şimdiye kadar ne kadar Anjiyo yaptığını sordum: “Binlerce..” dedi. Söylediğinin doğru olduğu dışarıda bekleyen hastaların sayısından belli oluyordu.
 
Doktor kalbin durumunu karşısındaki monitörden izliyordu ve arada filme alıyordu. Çeşitli yönlerden resim çekti; çeşitli kalp damarlarına girdi çıktı. Hemen hemen on dakika sonra işlem bitmişti. Ve bana : “Tamam işlem bitti. Geçmiş olsun ,” dedi.  Hasta bakıcılar yine beni tekerlekli sedyeye aldılar, ameliyat dışına çıkardılar. Biraz bekledim. Biraz sonra yanımdan bir orta yaşlı erkeği , ameliyathaneye aldılar. Yanımdan geçerken “Geçmiş olsun,” dedim; o da karşılık verdi. Biraz sonra tıngır mıngır beni odaya getirdiler. Herkesin yüzü gülüyordu. Beni karga tulumba yatağa aldılar. Bir hastabakıcı geldi , “Abi kasıktaki kesiğin üzerine 6 kiloluk tuz torbaları koyacağız,  bunlar orada tam 5 saat kalacak..” dedi. Ve 6 kiloluk tuz dağını karnımın üzerine oturttu… Ondan sonra  saatler geçmek bilmedi…
 
Yanımdakilere, Müslüman olduktan sonra Bilali Habeşi’nin karnının üzerine koca bir kaya koymuşlar, "sen dininden dönenen kadar bunu kaldırmayacağız,”demişler , onun hikayesini anlattım… Tuz dağı bana müthiş sıkıntı verdi. Ve ilk kez “Keşke bu işi kasıktan değil, koldan yapan bir doktor bulsaydım,” diye kendime hayıflanıp durdum. Bir ara , hastabakıcı içeri girdiğinde “Hey Abdulvahit, şu tuz torbalarını kaldıracak olursan, sana  iki Mecidiye veririm..” dedim. Adama güldü ama rüşvetime kanmadı. Göreve devam. Bir de bana tuz dağını kenara kaydırmışsın, diye kızdı. Aman Allah…5 saat geçmek bilmedi. “Bir daha anjiyo olursam, Allah iki etsin..” diye kendi kendime söylenip dururken. Hemşire geldi, ona torbayı kaldırması için beş Cumhuriyet altını vaat ettim.. O da güldü geçti.
 
Tabii o arada , tuvalet yapmak rezalet… Her şey rezalet… Sabah kahvaltı yapmadan gelmiştim. Öğle yemeği de yiyemedim. Bol bol su içmem gerekiyor. Fazlasını da mide almıyor. Bir yandan üstteki serumlar, bir şey yapmama izin vermiyor. Fakat ben zaman geçmesi için eski meşguliyetime dönmeye karar erdim. Çocuklardan gazeteler istedim. Haberlere baktıktan sonra (değişen bir şey yok..!) Bilmece sayfasını açtım. Kalem istedim vede gözlüğümü… Yapabildiğim kadarıyla bilmeceleri çözmeye çalıştım. Sol kolumu çok zor oynatıyordum (serumlar bağlı..) ama becerdim.  Ben tuz dağının altında yaşamaya çalışırken, o bilmeceler bana yardım etti. Saatler gelip geçti ve torbayı kaldırmak için Abdulvahit geldi. Torbayı kaldırdı. Ben de ona, “Hastaneden çıktıktan sonra seni babana şikayet edeceğim," dedim. Güldü geçti.
 
Ve nihayet doktorumuzdan haber geldi. Şimdilik görünen duruma göre: Bir damar oldukça darlaşmış fakat asıl şikayet, kalp kapakçıklarının kireçlenmesinden ileri geliyormuş.. Bütün o sıkıntılar, yorgunlukların ve kalp yetersizliğinin nedeni o imiş… Pazartesi günü, Kurul toplanacakmış ve bize nihai sonuçlar bildirilecekmiş.
 
Olasılıklar: Daralan kalp damarına stent takılacak; kalp damar kapakçıkları değişecek ve gerekli ilaçlar yazılacak… Sadece tahminler… Pazartesi Kurul’dan sonra belli olacak ve oğluma bildirecekler… Bekliyoruz.
 
Ve bize gitmemiz için izin verdiler. Yine geldiğim gibi tekerlekli sandalyede kapıya kadar getirildim; sonra oğlumun arabasına geçtik… Ve ver elini Bandırma… BMW yollarda yağ gibi kayıyor… Karacabey’e varacağız ama bir anda kendimizi Kemalpaşa’da bulduk. Bu bize Navigasyon cihazının bir oyunu oldu. Biraz sonra kendimizi doğru yola ayarladık, Karacabey üzerinde Bandırma’ya giriş yaptık.
 
Herkesin karnı çok acıkmıştı.. Hele benim..!  Sabah kahvaltı yok. Öğle yemeği yok… Akşam. “Akşam yemeği benden,” dedim. Ve bizim mahalledeki Gaziantep Kebapçısına geldik. Hepimiz kurt gibi kebaplara saldırdık. Ve hepimiz,  (obeziz..) Hepimiz bütün bunların başımıza obezlikten geldiğini, en yakın zamanda bir diyetisyen bulup, diyete başlayacağımıza söz verdik. Ama kebaplara devam…
 
Akşam, karanlık basmıştı… Oğlum bizi eve bıraktı. Kendisi , İstanbul’daki evine varmak için ayrıldı. Ne kadar kalması için ısrar ettiysem, kabul etmedi; ertesi gün işi olduğunu söyledi ve gitti… İzledim, saat 11.30 da evine varmış.
 
Şimdi sonuç ne olacak?  Onu ben de bilmiyorum… Pazartesi Kurul toplanacak, önerilerini sunacaklar. Biz de gereğini yapmak için düşüneceğiz. Yani asıl ameliyat ufukta…
 
Bilmiyorum, ameliyatın sonucunu yazabilecek miyim?
 
Şimdilik Anjiyo nasıl olur anlatmaya çalıştım. Herhalde gerekenler, gerekli dersleri çıkarırlar.
 
Ben mi? Evet, yarın bir diyetisyene gideceğim.. Çünkü bu iş böyle gitmiyor… Çünkü artık hiçbir hemşire beni beğenmiyor. Niye beğensinler ki…!
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..