Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '15

 
Kategori
Deneme
 

Ben Hayro diyeceğim sen istediğini anla

Hayro’yu tanıtmakla başlayayım işe. Her yerin bir “delisi” olur ya, bizim ilçenin zararsız, sevecen ve sevgili “deli”sidir Hayro. Hoş, kim akıllı, kim deli? Kim kime göre veli, ayrı bir tartışma konusu ya! Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabını okuyup da deliliğe imrenmeyenimiz var mı acaba? Deli; yani öz tabiriyle mecnun. Arapça'dan Türkçe'ye geçmiş “Cin tutmuş, çıldırmış, deli; divane.”[1] manasındaki mecnun. Tanımdaki en dikkat çekici ve en önemli öge şüphe yok ki şu “cin tutmuş” ögesidir. İnanışa göre “cinler iyi ve kötü” diye ikiye ayrılırmış. Ve tanıma göre bir delinin davranışlarını asıl belirleyen şu inanıştaki cinlermiş. Demek oluyor ki bir delinin davranışı o deliyi hangi cinin tuttuğuna göre değişmekte. Tutarlı olamayışlarının temel nedeni de buymuş zaten. Bir bakarsınız hiçbir “akıllının” dile getirmeye cesaret edemeyeceği gerçekleri dillendirirler, hayran kalırsınız onlara; bir bakarsınız hayal dünyalarında kaybolmuş bir dakika önce söylediklerinin tam tersini söylemektedirler. Bir bakarsınız ayakları en sağlam bastıkları yerdeler; bir bakarsınız uçmuşlar, bulutların üstündeler; bir de bakarsınız ki yerin en dibindeler. Özcesi hangi cin gelmişse üste o belirleyici olmakta tüm delilerde.

Gel gelelim bizim hikâyeye. 1.70 boyunda, kıvırcık saçlı, esmer, zayıf, yirmisinde bir delikanlı bizim Hayro. Yaz – kış, esnafın ona armağan ettiği koyu lacivert takımını giyer; ilkbaharın çiçekleriyle bezenmiş, çoğu zaman doğru bağlanmamış kravatını takar; kravatıyla aynı kumaştan yapılmış mendilini insanların gözüne gözüne sokar; “Dünya benden sorulur.” edasıyla sokakları adımlar. Çevresindeki esnafın ayak işlerine koşturur bunun karşılığını öğle yemeği ve harçlık olarak alır. Sabahın köründe, yüzünden düşen bin parçayla, zoraki işlerine giden ve önlerini bile görmekten aciz “akıllılara” ders verircesine yüzünden hiç eksiltmediği gülücükle “Aba günaydın!” der, etrafa neşe saçar bizim Hayro. Bu, dünya denen gezegende insanların nasıl kestirme yoldan zengin olup itibar kazandıklarını keşfetmiş olacak ki iki şeye çok meraklı: Elinden düşürmediği oyuncak mikrofonuyla çarşının tam ortasında kâh şarkı söylerken bulursunuz onu, kâh bir partinin başkanı olarak nutuk atarken. Ve abartısız her seferinde çevresini saran ve onu alkışlayan her yaştan insanı görürsünüz. “Bravo!” sesleri yankılandıkça alanda, daha bir gür çıkar sesi, daha bir sert sallanır parmakları. Daha bir kendinden geçer, daha bir şiddetli eser.

Kâh “Ertoğan” olur “Kılıçtaroğlu’na” parmak sallarken bulursunuz onu, kâh “Ertoğan’a” kızarken. Kâh Ramallah’ta İsrail vahşetine karşı mücadele ederken görürsünüz onu, kâh İsrail’i savunurken. Kâh, Şam’da, emmoğlum dediği Esad’ın yanında bütün dünya ülkelerine karşı savaş verirken görürsünüz, kâh emmoğluna söverken. Kâh, “Obama, beni aradı. Dünya sorunlarıyla ilgili benden görüş aldı.” diye böbürlenirken görürsünüz, kâh, Obama da kim oluyor? Atımı getirin, Obama denen melunu parçalayacağım.” naralarını atarken. Kâh, “üniformalı askerler beni öldürecekler.” derken bulursunuz onu, kâh, “En büyük asker bizim asker.” sloganını atarken. Kâh, demokrat damarı kabarıp “Ey halkım, en büyük sizsiniz, siz olmasaydınız hayat durur. Yöneticiler ancak sizin hizmetkârınız olur.” diye nutuk atarken görürsünüz, kâh, “Nerede çokluk orada yokluk. Siz yaranızın üstündeki sivrisineği bile kovmaktan acizsiniz. Haddinizi biliniz. Siz şu otlayan koyunlardan farksızsınız. Size çoban lazım... Neyse ki şanslısınız. İlahi güç beni size çoban olarak gönderdi. Haydi, beni daha yukarılara çıkarın. En büyük başkan olarak beni seçin. Yoksa hepiniz cehennemde cayır cayır yanarsınız.” diye parmak sallarken. Kâh, hıçkıra hıçkıra ağlarken bulursunuz onu, kâh, çılgınlar gibi gülerken.

Kısacası hangi cinin eline geçmişse dizginleri, ona göre şahlanır akıl denen tayı. Hele hele etrafını saranların alkışları arttıkça daha da geçer kendinden, uçar gider tümden. Neyse ki hiç kimseye ve hiçbir şeye hükmü olmayan, zararsız biri Hayro. Tatmin olur, eğlenir kendini kahraman bellediği dünyasında. Ya dünyaya yön veren, hayatımızı şekillendiren, dünyayı yakıp yıkmaya hazır ve nazır bekleyen, etki alanları büyük, devletlerin başında bulunan Hayro’lara ne demeli? Birbirlerine ne çok benziyorlar değil mi? Bunları görüp de eski şarlatanlar haklı mı çıktı diye düşünmeden edemiyor insan. Boş verip seçimleri üfürükçü olup cin mi kovalım bu zamanda yoksa? Neden mi? Bakın şöyle etrafınıza cinler yönetmiyor mu bizi ne de olsa?          



[1]Ferit Devellioğlu, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik lügat

 
Toplam blog
: 4
: 219
Kayıt tarihi
: 10.08.13
 
 

Eğitimci yazar. Ortadoğu, Siyaset ve Eğitim  uzmanlık alanları. Hatay Samandağ'da yaşıyor. ..