Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '16

 
Kategori
Felsefe
 

Bir soru'n var! - Nimetullah Yıldız

Kim bilir? Belki de yanlış sorular soruyoruzdur! “Tavuk mu yumurtadan çıkmış, yumurta mı tavuktan?“ Bunun cevabını hiç bir zaman bilemeyeceğiz belki ama kesin olan şudur ki;  böyle sorular, ne tavuk ne de yumurta kadar faydalı ve de lezzetli değildir. Kim bilir? Belki de yanlış sorular yumurtluyoruzdur! Şundan eminim ki! Ne tavuğun ne de yumurtanın böyle bir sorunu yoktur. Bazen bize kendimizi tavuk gibi hissettiren ve de aynı kümesin etrafında dolaşmamıza sebep olan, cevabını asla bilemeyeceğimiz sorularımız olduğu ise kesin!

“En çok neyi merak ediyorum biliyor musun?” diye başlayıp, devamında tavuğu ve hatta yumurtayı bile utançtan kızartan; neden sorulduğunu çok merak ettiğim; dipsiz, tipsiz, ipsiz, sapsız sorular. Horozlara bile sorsak horozlanırlar! “Bu ne biçim soru, böyle soru mu olur?” diye.

Neden bu kadar çok “merak” ettiğimizi merak etmeyip de, Neden her şeye bir neden aradığımızın merakına düşmeyip de sorulmuş olan, aslında sorunun ta kendisi olan ve de insana haddini de bildiren cevapsız, sevapsız, faydasız, gereksiz sorular.

 En büyük sorunumuz belki de doğru soruları sormayışımız ile ilgilidir. Uyuyan birine, “uyudun mu?” Ölen birine, ”öldün mü?” diye sormanın bir manası var mıdır ki? Uyumak neyi anlatır? Ölüm neyi anlatır? Bunları merak etmekten daha mı önemlidir, cevabını asla bilemeyeceğimiz, cevabını asla duyamayacağımız sorular sormak?

Canı acıyan birinin, canının acısından kıvranan birinin “çok acıyor mu?” diye sorarak, dindirilebiliyor muyuz acısını? Ne kadar da gereksiz sorunlarımız var değil mi? “Büyüyünce ne olacaksın? “diye sorduğumuz” Henüz büyümenin bile ne olduğunu bilmeyen bir çocuğun kalbinde büyüttüğümüz cehaletimizin büyüklüğüne ne demeli? “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” gibi sorularımız var ki bizim, daha sorulduğu anda sevgimizi paramparça eden bir kıyasın yaşamına hapseder, hiç bir yanlışla kıyaslanamayacak kadar büyük bir yanlışlığına taşır.

“İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?” diye soran bir öğrencinin, sorunu istemeden de olsa dile getiriyor olması gibi bir ironiyi anlamayıp “Elbette” diye cevap veren öğretmenlerimiz var bizim. Soruya, soruyla cevap veren sorularımız var ki; “Neden? Diye, sorulan bir soruya, “Neden,  neden diye sordun?” gibi, cevaplara maruz kalır.

Hele bir soru vardır ki sorulana başka bir şey anlatır aslında. Ve de cevabı kendi içindedir. “Ben’i seviyor musun?” diye sorulur ki sadece benliğini sevenin, kendinden başka hiç bir şeyi sevemeyeceğini bildirir gibi.

Ha! Bir de hayatı sorgulamak diye bir şey var değil mi? Tüm sorularımıza her an her şey ile cevap veren o eşsiz mucizenin sözünü kesmek gibi bir yanlış alışkanlığımız var bizim. Hayatın kendisi zaten bir cevap iken, ona cevapsız sorular sormak gibi bir sorunumuz var bizim. Daha hayatın ne olduğunu anlamamamıza rağmen ölümü ve de ölümden sonrasını merak etmek gibi öldürücü bir sorunumuz var bizim.

Cevabı  “susmak”  olan bir soruya “kelimeler ile cevap ver” diye ısrar eden sorularımız var bizim. Daha çocuk iken öğrettiler bize “çok soru soran çocuklar zeki olur” diye. Sonsuz bir zekanın gerisindeki herkesin, sonsuz bir zekaya oranla geri zekalı olduğunu unuttular her halde. Bir sorunumuz vardı, bizim.

Bile bile! Hiç bir şey bilmediğimizi bile bile soyunduk bilgeliğe. Soyunmak bile tüm çıplaklığıyla anlatıyorken ayıbımızı; cehaletin fistanını giydik bile bile.

--- Tigris / Nimetullah Yıldız ---

 

 
Toplam blog
: 24
: 180
Kayıt tarihi
: 01.09.15
 
 

09..09.1979'da Diyarbakır'da doğdum. İlk ve orta eğitimimi yine Diyarbakır'da tamamladım. 1997 Yı..