Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Böyle Aşk’ın ızdırabını, ganimet bilmek

Böyle Aşk’ın ızdırabını, ganimet bilmek
 

Dertler derya olur sen sandalı tut…


‘Nerde o eski aşklar?!’ diyen ne çok insan tanımışızdır hayatta. Hani kendi yaşamasa da bir yaşayana şahitlik etmişliği vardır böyle insanların. Günümüzde durum artık o aşklara öykünmekle değil, sanki derdine kederine bulaşmamak üzerine kurulu… Başkasının aşkına içlenmek de neyin nesi… Yok öyle bir şey!

Leyla Mecnun yeniden yazılacak değil ya... Herkesin aşkı kendine Yusuf…

Yeter ki şu aşk acısı çekenlerin acılarını birbirine kıyaslayıp rahatlama yollu zihinsel egzersizleri olmasın. Bencilliğin tavan taban aritmetiği… Bunun durumu benden daha vahimmiş diyerek, kendi aşk ızdırabını sevimli bulanlar var mı derseniz? Evet Var.

Sen, ben, o, hepimizde var o kendi aşkını, aşk sandığı her duygu kırıntısını, gözyaşını, kara gecesini, kör hecesini, geçmişini kutsal bir belleten, bir hayatı tanıma anlama klavuzu saymak! Her aşk kendi Don Kişot’unu yaratıyor… Gözü kara, korkusuz... Sanki dünya dursa karşısında, kimseye yol vermeyecek gibi… Yok o başka bir hikayeydi!

Benim burada anlatıp yakındığım kendine yoğun duygulu içten, başkasının aşkına ise bencil yaklaşma stiliydi. Nasılsa günümüzde yaşayan aşk karakterlerinin bir aşk için gözü kara maceraya atıldığı da yok, dağları deldiği de... Ama harika aşk doktorculuğu var herkeste. Hele o evlen benimle, eylen evlen, gelinim ol, atımı sür ne istekler… Olmayınca da, hemen teşhis konur:  

-Kızım bu çocuk sana göre değil!

–Bak oğlum bu kız sana yaramaz! vs.

Kim bu evrensel olmayan evlilik kriteri belirleyicileri? Hem ne kadar çoklar… Şu başkasının acısından kendine referansla mutlu olanlar da buna dahil değil mi? Bi bitmediniz!

Dertler derya olur sen sandalı tut…

Kimsenin ahı kimsede kalmıyorsa şayet, kimse kimsenin aşkına da sevgisine de ızdırabına da etiket olmamalı. Kankinin, panpanın, cinconun, kardonun, canciğer dostun bakış açısına hapsedilmemesi gereken durumlar olabilir çünkü. Kimse, yare baktığınız gözle o yarin duruşu arasındaki mesafeyi ölçemez, ölçmeyi bırak o aranızdaki keşfedilmesi ve anlamlandırılması üçüncü kişiye nasip olmayacak kalplerinizden birbirine bağlı tılsımlı ipi göremez.

Erkekse doğru düzgün işi yok derler, askerliğini bile yapmamış derler, ailesi sağlam ayakkabı değil derler; bayansa hanım hanımcık değil derler, onun da işi olsa fena mı derler, bunun süsüne para mı dayanır derler, söyler de söylerler…

Sizin ise aranızdaki ip gerildikçe gerilir. Sonra da yar ile ilgili hesaplar uymayınca dertlenir, olmayınca olmuyor mu sahi diye diye içlenir, ızdıraptan ne dediğini bilmez söylenir de söylenirseniz, sizden malzeme çıkaran o tüm çevre insanınıza darılmamalısınız derim. Zira onlar tetikte idi ama sandalı siz devirdiniz, onlar bekliyordu bu iş olmasın diye... Çünkü size baktıkça kendilerini daha iyi hisseden insanlar türettiniz. Beterin beteri varmış dedi onlar da. Ben Allah’ın sevgili kuluymuşum, bunlar benim başıma gelmemiş dedi çoğu, sevindi. Kına da vardı.

Ya Sonra Ganimeti Bölüşelim Deselerdi…

Hadi oradan! Her aşk kendi filozofunu yaratır. Ve her filozof sora sora önce şaşırır, kesin cevaba ulaşırsa bilim; hele sevip de yari kimseden soramazsa karasevda olur, karıştırmayalım. Kısaca günümüzde kimse kimsenin aşkının derdine, stresine, kederine çok da meraklı değil. Ben falan aşktan ders çıkardım, bu dersi al sen uygula gibi bir mantık olmayacağına göre, herkes eninde sonunda kendi aklını beğenecek olmasından ötürü, ne kadar Yusuf, Don Kişot ya da filozof olsanız dahi; aşkınızı da ızdırabınızı da kendinize saklayın efendim. Son sözüm budur.

 
Toplam blog
: 10
: 205
Kayıt tarihi
: 13.04.17
 
 

Gönülden Sosyolog, araştırmacı şahsiyet, keyfine çalışkan arımaya. ..