Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

Çocuk isterse, hayat vermezse, çocuk yine ister; istediğini alana kadar... çocuk işte...

Hayatın ta içinden gelen bir sesle koyuldu işe o gece çocuk. Ne bir ses ne de nefes... Sesi soluğu çıkmayan hatta muhtemelen uyuyan bu milleti nasıl uyandıracağını bilmiyordu ; ama biraz sakin, biraz yırtıcı, biraz kuşkulu, biraz sabırlı dayanmaya karar verdi.

Pek çok şarkılar söylenmiş, şiirler okunmuş, kitaplar yazılmış, demeçler verilmiş, nutuklar atılmıştı konuyla ilgili.. Müzik dinlemeyen kitap okur, kitabı bilmeyen haber dinler dedi içinden. Ama hayır resmen uyuyorlardı. Ne geçmişte atılmış nutuklar, bir sürü baskısı olan nutuklar işe yarıyordu ne de yazılıp çizilenler.. Nasıl bu kadar duyarsız olabilirdi bu insanlar ? İnsanlar mı? Bilmiyordu. İnsan olmanın hayvan olmaktan farkı düşünmek değil miydi? Bunu ilkokulda öğrenmemişler miydi? 'Ben mi kuruyorum' dedi , hayır kurmuyordu. İnsanlar göremiyorlardı, önlerine koyulan her yemeği yiyorlardı, damak tadını bir yana bırakmışlar, karınları doyuyor mu ona bile bakmıyorlardı.. Çocuklarının geleceklerini düşünüyorlarmış, dedi peeee... Eğer çocuklarını düşünselerdi onların da doğruyu bilmeleri için çaba gösterirlerdi.

Yok mu istisna, dedi çocuk? Vardı tabii ki ama gizleniyorlardı, kendilerini gizlemek değildi bu gizleniyorladı. İstenmiyordu birileri tarafından, onların bildiklerinin başkaları tarafından da bilinmesi, işlerine gelmiyordu gerçeklerin öğrenilmesi. Peki dedi çocuk, anlayabiliyorum bu kadarını, ama korktukları neydi? Kaybedecekleri ne kalmıştı ki zaten? Çocuk haklıydı ama buna verilecek cevap mı vardı? Mevlana'nın bir sözünü hatırladı bu cevapsızlığın üzerine çocuk: Hangi mumun atesi azalırdı başka mumu yakınca? Dibine ışık veremezdi belki mum, ama eriyip bitmeden ateşiyle başkalarını yakamaz mı?

Yine cevapsız bir soru dorduğunu anladı çocuk. Sonra sonra farketti ki, pes ediyorlardı insanlar. Aslanın midesinden ekmeği almak olduğu zaman mesele, asıl amaç geleceği planlamak olsa da, yakın geleceği düşünüyorlardı sadece. 'Carpe diem' de değildi bu. Anı yaşamak değil, günü kurtarmak deyim yerindeyse.

Hayatın bir şans daha vermediğine inanıyorlardı, uzaylı gibi hissetti kendini çocuk. Bir şansı daha olabileceğine dair umudu her zaman vardı. Ölümden başka neyin çözümü yoktu ki? Daha bugün izlediğini söyledi haberlerde, aidsin de çaresi vardı artık. Dünyanın korktuğu bu berbat hastalık bile bir şans daha vaadederken, neydi bu insanların dertleri? Bir şansları daha olmayacaktı yasamak için?!!

Seçme şansları da vardı halbuki.. Mum olup aydınlatmak.. Mum olduğu halde eriyip bitmek.. Mum bile olamadan çürük yaşayıp, ot gelip ot gitmek.. Her seçim bir vazgeçişi getirirken ardından, pantolon bile alırken bir daha alamayacakmışçasına iki saat düşünen o insanlar hayatlarını, o sadece 1 defa yaşayabilecekleri hayatlarını seçmekten aciz davranıyorlardı. Ne mumlar vardı ateşini büyütebilmek uğruna kendini feda eden, şimdi ne odunlar var birgün o cehalet atesine kurban gideceğinden habersiz yasayıp giden... Çocuk üzüldü haline, herkesten bir farkı yoktu, birgün o da aslanla kapışmaya başladığında, o da böyle olacaktı galiba. Umudunu kaybetmeyecekti hayır, ama duygularını kaybedecekti, insanlığa olan inancını..

Hayat acımasız yalanına bir kez daha kin kustu. Acımasız olan insanlardı, hayat sadece hayattı; bize verilen bir şanstı, bizse fırsatları elimizden kaçıran , nesilden nesile de bu geni aktaran bir garip canlı topluluğu..

Yazılan yüzlerce kitabın ardından bunları yazmanın anlamını düşündü sonra.. Yazmak demek düşünmeye başlamaktır, dediğini hatırladı bir düşünürün.. Boşverdi sonra.. Umutlarıyla mutluydu o, gerçekleşeceklerine inanıyordu, hiçbir emek karsılıksız kalmazdı, yanan canlar yandıklarıyla kalmayacaktı .

Çocuk işte..

 
Toplam blog
: 2
: 635
Kayıt tarihi
: 19.07.10
 
 

Ankara Üniversitesi Gazetecilik öğrencisiyim. oturmayı sevmem, merak ederim, herkese herşeyi sorarım..