Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

Coronavirüs Kimi Tehdit Ediyor

Mart ayı itibariyle Türkiye’ye Coronavirüs adıyla büyük bir salgın bulaştı, bu salgın, öncesinde zaten bütün dünyayı etkisi altına almış, ölüm sayıları artarak insanları paniğe, endişeye sürüklemiş, sorun tamamen küreselleşmişti. Tarih insanlara evlerinde hapis kaldığı, birbirlerinden korktuğu, birbirlerine yakınlaşamadığı, ölümünde bile yalnızlaştıracağı bir senaryoyu oynatıyordu. Bu panik ve endişe havası insanların aklına çeşitli komplo teorileri getirdi, bu yazının temelinde bir teori olmasada mevcut durumun etkenleri ve sonuçları üzerine bir kaç düşünce ifade edecek. Öncelikle, Coronavirüsün herkesin anlayabileceği çok kısa bir özetini paylaşmak istiyorum, Coronavirüsü biz hafif şiddetli soğuk algınlıklarından zaten biliyoruz, yada şiddetli solunum yolu hastalıklarından, bunlar bildiğimiz (kronik veya zaten ağır bir solunum yolu hastalığı yoksa) ölüme yol açmayan virüsdü, bunların tehlikeli olan kuzenleriyle olan resmi tanışma ise 2003 yılında SARS-CoV yani ağır akut solunum yolu yetmezliği olarak karşımıza çıkmış ve yüzlerce insanın ölümüne yol açmıştı. Bugün bildiğimiz CoV-19, yani en büyük kuzen ise öncekilerden farklı olarak mutasyona uğramış, insandan insana ve çok hızlı şekilde yayılım göstermiştir ve binlerce insanın ölümüne yol açmıştır. Tabi ki CoV-19 virüsünün binlerce ölüme yol açtığı herkes tarafından çok net görülmekte. Belkide çok fazla net bir şekilde görülmekte, hatta gözümüze sokulmakta yada birileri sanki kafamızı yarıp içine hastalığın tehlikeleri ve bulaşıcılığı hakkında bişeyler koymak istiyor.

Ben tam olarak bu sosyal durumun, yani insanların panik havasında evlerine kapanıp birbirlerine bu salgınla ilgili verdikleri nasihatlerin büyüsünün istatistiklerle ve sosyal sınıfla ilgili bir kaç fikirle kırılabileceğine inanıyorum. TÜİK’in 2018 verilerine göre Türkiye’de toplam çeşitli nedenlerden ölen sayısı 426.106, bu sayının içerisinde toplam solunum yolu hastalıkları nedeniyle ölen sayısı ise 52.568 ve dolaşım sistemi hastalıkları, iyi ve kötü huylu tümörler, iç salgı bezi, beslenme ve metobolizmayla ilgili, sinir sistemi ve duyu organı, dışsal yaralanmaya bağlı hastalıkların dışında, diğer sebeblere bağlı ölüm sayısı ise 64.211’dir. Yani 2018 yılında, sağlık bakanı hergün Türkiye’nin en çok izlenen haber kanallarında sadece solunum yolu hastalıklarından ölen kişi sayısını açıklasaydı bu sayı günlük 144 olurdu, eğer bu sayıya yukarda saydığım sebeblerin dışında diğer sebeblerden ölen kişi sayısını da ekleseydi bu sefer sayı günlük 319 kişi olacaktı. Böyle bir senaryoda toplumsal tepkinin ne olacağını düşünürsünüz. Bugüne kadar hiç böyle bir senaryo yaşamadık, sağlık bakanlarımız hiçbir zaman ekranlara çıkıp bu rakamları açıklamadı ama bunun sebebi ne olabilir. Virüs ilk olarak Çin’de yayılmaya başladığında belki uzaklığından yada, kriz yönetim biçimlerinden dolayı Türkiye içinde olmak üzere Avrupa ülkeleri aşırı bir panik havası göstermedi, fakat virüsün İran’da üst sosyal sınıfda bile çok hızlı yayılmaya başlaması, sonra batılı ünlü oyuncuların, milyarderlerin virüse yakalandığı haberlerinin gelmesi çok uzun sürmedi. Bundan sonra biz hergün ekranlara çıkıp açıklama yapan devlet başkanlarını, sağlık bakanlarını, kamu spotu yapan milyonluk şirketleri, oyuncuları görmeye başladık, yani tam olarak burjuva dediğimiz üst sosyal sınıf herkesin evde kalmasını istiyordu. Yani normal bir süreçte bu virüsün veya farklı bir bakterinin yol açtığı benzeri hastalıklardan dolayı ölen sayısı çok daha fazla iken panik havasına çok gerek yokdu, çünkü bu ölümler kimsenin umrunda değildi aslında. Özellikle bu süreçte evinde de çalışabilen yada evinde çalışmadan bile para kazanabilen üst sınıf için tehlike arz etmiyordu. Her ne kadar devletler bu süreçte evde kalırken para kazanamayan alt sınıf için destek paketleri açıklasalarda, sürecin çok yüksek ihtimal ile çok fazla mağduru olacak. Buraya kadar alınan tedbirin ve yaşanan paniğin derecesine ilişkin eleştirilerim akla peki hiç mi tedbir almayalım sorusunu getirebilir.

Ben hep insanların herkesi dinleyip bütün tecrübelerden faydalanıp kendi hatalarını yapması taraftarıyımdır. Çünkü ancak o zaman hayatın getirdiği bütün olasılıklardan faydalanabiliriz. Ama bugün yaşadığımız süreçte yapacağımız hatanın sonucu ölüm, bizim yada sevdiğimiz birinin. Ben bugün insanların tek bir üst akıldan çıkmış gibi, sorgulanmadan alınan aşırı tedbirleri eleştiriyorum. Hayatın getirdikleri ve götürdüklerini düşünmeden, yaşamın bir parçasının da ölüm olduğunu unutarak, onu kandırmaya çalışırcasına evlere 25-30 gün boyunca kapanıp ‘’hiç’’ çıkmamak, bence dar görüşlülüğün bir diğer ucu. Buna ne yaparsanız yapın virüsün sizi bulacağı varsa bulur, diyerek devam etmek istemiyorum çünkü bu düşündüğüm kadercilik değil ben hiç tedbir almamaktan değil ama paranoyaklaşıp kendimizi kaybetmemekten bahsediyorum. Özellikle bu komut dış kaynaktan kafamızın içine sokulmak istenirmişçesine geliyorsa. Ben bu süreçte yaşanılanlara, bu süreçte ve bu süreçten önce ölenlere dikkat çekmek istedim, hangilerinin ölümleri daha az değerliydi, yada finansal ve sağlık açısından tehlikede olan hayatlar, bu süreçte ve öncesinde, hangilerinin hayatları daha değerli. Dünya’da her zaman tehdit altında olan belli bir kısım vardı, ve daha olacaklarda ama dünya seslerini duyabildi mi yada duyurabildiler mi.

 
Toplam blog
: 2
: 141
Kayıt tarihi
: 12.04.20
 
 

Uluslararası İlişkiler ..