Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

     
    Kategori
    Tarih
     

    Demokrasiye doğru atılan dev adım

    Demokrasiye doğru atılan dev adım
     

    Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi yolunda attığı dev bir adımdan bahsetmek istiyorum. Türk siyasetinin çok partili hayata geçişi tarihe "4'lü takrir" olarak geçen Cumhuriyet Halk Partisi muhaliflerinin verdikleri önergeyle başlamıştır.

    4'lü takrir; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'ın İnönü'nün CHP'sinin toprak kanununa muhalefet etmeleri sonucu verdikleri bir önergedir. Ülke ve parti yönetiminde liberalleşmeyi öngören bu tasarının 12 Haziran 1945 tarihinde reddedilmesinin ardından Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden ihraç edildi. Bayar ise önce milletvekilliğinden sonrada partiden istifa etti.

    Celal Bayar önderliğindeki muhalif hareket 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti'yi kurdu. Bu demokrasi tohumlarını atan grup elbette ki sonlarının 27 Mayıs 1960'a gittiğini bilmiyorlar ve demokrasiye gidişin dikenli yollarında yürümeye başlıyorlardı. Demokrat Parti muhalefeti, İnönü'nün elitist kadrolaşması ve tek parti yönetiminin halkta bıkkınlık yaratması sebebiyle halkın sempatisini kazanmaya başlamıştı. Halkın gözüne iyi gözükmeye çalışan CHP'de DP ile liberallik yarışına girerek tek dereceli seçim usulünü kabul etmesinin yanında hükümetin gazete kapatma yetkisi kaldırılmış ve üniversitelere özerklik verilmiştir.

    Milli Şef, bu muhalif hareketi artık ciddiye almaya başlamıştı. Muhalefetin yükselen sesine sonuna kadar karşılık verme kararlılığında olsa da aslında birazda zorlanmıyor değildi. Demokrat Parti'nin demokrasi yolundaki ilk isteği seçim sisteminin değiştirilmesi yönündeydi. Çünkü seçimler açık oy kapalı tasnif usulüne göre uygulanmaktaydı ve bu da vatandaşın oy kullanırken özgür kararını veremeyebileceği ve ayrıca oy sayımlarınında iktidar partisinin selameti yönünde değiştirilebileceği yönünde sonuçlar doğurabilirdi.

    Nitekim 21 Temmuz 1946 seçimleri bu seçim sisteminin gölgesinde yapıldı. CHP'nin baskısında gerçekleştirilen bu seçimlere doğal olaral DP seçimlere hile karıştığını ileri sürerek çeşitli yollarla protestosunu bildirdi ancak Milli Şef, sıkıyönetimle bunun da üstesinden geldi.

    İnönü'nün 1947 yılında yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamıştı. Bu ise Demokrat Parti içinde bir takım çatlak seslerin çıkmasına sebebiyet vermiş ve bir grup partili daha sert muhalefet yapmak amacıyla partiden ayrılarak 20 Temmuz 1948 tarihinde Millet Partisi'ni kurmuşlardı. Millet Partisi, 17 Ekim 1948 ara seçimlerinde Demokrat Parti ile beraber hareket ederek seçimlere güven duymadıkları gerekçesiyle katılmayacaklarını bildirdiler. Bunun asıl sebebi elbette seçimlerin açık oy kapalı tasnif usulüne göre yapılmasıydı. Demokrasinin gereği kapalı oy açık tasnif olmalıdır ve DP bunu daha iktidara kabul ettirememişti. Muhalefet aynı tavrını 16 Ekim 1949 ara seçimlerinde de sürdürdü.

    Sonunda Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti'nin bu tutumu karşısında 1949 Aralık ayında seçimlerin yargı güvencesine bağlanmasını kabul etmiş ve hazırladıkları yeni seçim kanunu tasarısı 7 Şubat 1950'de mecliste görüşülmeye başlanmıştı. Tasarı temel ilkeleri bakımından demokratikti; gizli oy açık tasnif usulü getirilmiş ve yargı denetimi de öngörülmüştü. Ayrıca yargıtay ve danıştay üyelerinden kurulu bir yüksek seçim kurulu da oluşturulmuştu. 16 Şubat 1950'de yapılan son oylamada tasarı 351 oy ile kabul edilmiştir.

    Demokrasi yolunda büyük bir adım daha atılarak Türk halkının önü açılmış milletimizin sözü son derece geçerli hale gelmiştir. İşte 14 Mayıs 1950 genel seçimleri böyle bir ortamda yapılıyordu ve aslında bu seçimlere Türk siyasi yaşamının ilk demokratik seçimleri diyebiliriz. İnönü'nün Milli Şef dönemi gibi yarı dikta döneminden demokratikleşme sürecine geçişte en hassas dönemlerin yaşandığını söyleyebiliriz.

    14 Mayıs seçimlerinin sonuçlarını vereceğim ancak burada önemli olan kimin kazandığı değil ondan daha ziyade son sözü halkın söylemiş olması, iktidarın adı ne olursa olsun bunun adını halkın koymuş olmasıdır. İşin güzelliği buradadır. Bütün bu demokratikleşme çabalarıyla Türk siyasetinin ufku genişlese de ileride 27 Mayıs 1960 askeri darbesi gibi büyük bir sancıya doğru gidilmektedir. Bu darbe her ne kadar bazı kesimler tarafından onaylansa da aslında bu onların vicdanlarına da indirilmiş bir darbeydi.

    14 Mayıs 1950 genel seçimlerine halkın %89.3'ü katılım göstermiştir. Seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (%41) 3.176.561 oy alarak 76 sandalye kazanmış, Demokrat Parti ise (%54) 4.241.393 oy alarak 408 sandalye kazanmıştır.


    Not: 14 Mayıs 1950 seçim sonuçları bazı kaynaklarda ufak değişiklikler göstermektedir.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 3379
    Kayıt tarihi
    : 08.09.07
     
     

    21 yaşında Afyon KocatepeÜniv. Tarih son sınıf öğrencisi. Zonguldak Çaycuma' da yaşıyor. Tarih, Si..