Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '08

 
Kategori
Futbol
 

Dinamo'nun Misyonu, Fenerbahçe'nin Vizyonu

Dinamo'nun Misyonu, Fenerbahçe'nin Vizyonu
 

Aragones


23 Ağustos 2006.

Şampiyonlar liginde ön eleme maçları oynanıyor. Fenerbahçe'nin rakibi Dinamo Kiev. İlk maç Dinamo'nun sahasında oynanmış ve Fenerbahçe 3-1 kaybetmiş. Kadıköy'de Fenerbahçe'ye 2 farklı galibiyet lazım.

O günkü maçta Fenerbahçe kadrosunda 3 yabancı var. Kulüp başkanı, Avrupa'da başarılı olmak için yabancı sayısının serbest bırakılmasını istiyor; "rakiplerimizin kadrosunda 10 yabancı var, kaliteyi yükseltip rekabet edemiyoruz" diyor. Hedef, dünya markası bir Fenerbahçe yaratmak. Avrupa'da kalıcı olan, her yıl bir önceki senenin birikimi üzerine koyup, emin adımlarla yükselen bir Fenerbahçe...
Bu amaçla dünyanın tanıdığı yıldız futbolcular kadroya dahil ediliyor. Fransız futbolunun yıldızı Anelka da Fenerbahçe'nin oyuncusu. Yabancı oyuncu transferi serbest bırakılsa, Türk futbolseverlerine Anelka benzeri yıldızların izlettirileceği anlatılıp duruyor ama federasyon bir türlü ikna olmuyor.

Öte yandan, Anelka İngiltere'ye transfer olmak istediği için idmanlara çıkmıyor. Başarısız bulunduğu için gönderilen Daum'un yerine getirilen teknik direktör Zico'nun daha çiçeği burnunda. Eline verilen kadroda Anelka'nın ismi var ama cismi yok... İlk etapta Dinamo Kiev'i geçip, takımı şampiyonlar ligine sokması beklenen Zico da Anelka'yı ikna edemiyor ve elindeki kısıtlı kadroyla yola çıkmak zorunda kalıyor.

23 Ağustos'taki rövanş maçı 2-2 devam ediyor. Fenerbahçe'ye gol değil, goller lazım. 63.dakikada forvet değişikliği yapılıyor. Semih'in yerine Murat Hacıoğlu oyunda. O günkü maçın son 30 dakikasında kurtarıcı rolü verilen M.Hacıoğlu, maçtan 6 gün sonra teknik direktör Zico'nun isteğiyle Fenerbahçe'den ayrılıyor. Dünya markası olmayı hedefleyen Fenerbahçe'nin oyuncu kalitesi için Murat Hacıoğlu yetersiz kalıyor. Maçın son 30 dakikasında kendisine mecburen verilen kurtarıcı rolü, Fenerbahçeliler'in hafızasında yer ediyor.

10 Aralık 2008.

Hava buz gibi. Herbir yanı açık, tuvaletleri konteynerden bozma baraka gibi olan 18,000 kişilik Dinamo stadındayız. Şu ana kadar gördüğüm en kötü stadyum bu... Türkiye'den gelenler, Ukrayna'da yaşayanlarla birlikte 1,000 kişi kadarız. Bize ayrılan bölümde ayaktayız. Karşı tarafımızdaki Kiev tribününden koro halinde Türkçe küfür yükseliyor. Çalışıp gelmişler.

Fenerbahçe'nin mutlaka kazanması lazım. Tembel öğrenci misali, işimizi son güne bırakmışız. Yumurta kapıya dayanmış. Ya geçer notu alacak manevrayı yapacağız ya da "hava soğuktu, elektrik kesikti, hoca bana taktı" mazeretleri eşliğinde gelecek sene aynı dersi tekrar okuyacağız.

Dünya kulübü olmak için yabancı oyuncu transferi serbest bırakılsın diye çağrıda bulunulan günlerin üzerinden neredeyse 2,5 sene geçmiş ve bazı kurallar futbol federasyonu tarafından gevşetilmiş. Artık daha fazla yabancı oyuncu oynatmak mümkün. Ayrıca bu dönem içinde T.C. vatandaşlığına geçip, "artık bizden olan" oyuncu sayısı da artmış.

2,5 yıl öncesinde, Avrupa'da rekabet için daha bol yabancı isteyen Fenerbahçe, sahaya 7 yabancı oyuncuyla çıkıyor. Kimisine şaşırtıcı gelse de sonuç değişmiyor. Maçı 1-0 kaybediyoruz. Skor tabelasında hanemize yazılan "0", birçok şeyi açıklıyor aslında. Koca maç boyu, kazanmaktan başka hiçbir alternatifi olmayan takım, tek bir pozisyon dahi yaratamıyor.

11 Aralık 2008.

Bakışlarım, Kiev'den daha soğuk. Belki içimi ısıtır diye gazete haberlerine gözatıyorum. Spor yazarları, köşelerindeki afili fotoğraflarının altında daha önce bin kere gördüğüm dili bozuk, ifadesi düşük, analizi sığ yorumlarına devam ediyor. Değişen hiçbirşey yok. Elinde reçeteyle dolanan birkaç yazar, "ben demiştim" anafikriyle ilkokul seviyesine hitap ediyor. İçim enikonu daralıyor ve spor dışı haberleri okumaya karar veriyorum.

Bugünler gelip geçici. Nasıl olsa önümüzdeki aylarda, kulüp yönetiminden duyacağımız bir haberle normale dönerim. Biraz sabretmek yeterli. Yönetim, dünya kulübü olmak için Aragones'in arkasında durduğunu açıkladığı anda içime su serpilir.
Ah bu teknik direktörler yok mu! Dev adımlarla ilerlememizin önündeki en büyük engel, bu insanlar işte. Neyse ki, dünya kulübü olmak adına son 10 yılda Löw, Rıdvan Dilmen, Zeman, Turhan Sofuoğlu, Mustafa Denizli, Werner Lorant, Oğuz Çetin, Tamer Güney, Daum ve Zico gibi engellerden kurtulduk. Hiçbir güç bizi durduramaz.
Federasyon da er ya da geç hatasını tam kavrayacak ve yabancı oyuncu sayısını 35'e yükseltecektir.

Nicelik ve nitelik arasındaki ilişkiyi bir türlü kavrayamayıp, niceliğin içinde boncuk arayıp duran insanları bir türlü anlayamamışımdır. Neden bir şeyin güzel olması için illa "çok" olması gerekir, hiç anlamış değilim. Oysa, misal, maddi gücün bir anlam ifade etmesi için paranın çok olması değil, nasıl kullanıldığıdır kıstas. Futboldan bahsediyorsak, kaç yabancı oyuncun olduğu değil, hangi oyuncuya sahip olduğun önemlidir. Nitelik, niceliğin çok olmasıyla yakalanamaz. Dünya kulubü olmak için önce bunu kavramak gerekir.

Dinamo Kiev, dün akşam futbol maçına çıktığını düşünüyor. Farkında değil üstlendiği görevin. Bilmeden yürüttüğü bir misyonu var: Fenerbahçe'de söz sahibi olanların vizyonunu ortaya çıkarıyor.

Bekle bizi dünya geliyoruz !



 
Toplam blog
: 33
: 2040
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Evli. Baba. Ailesine düşkün. Mühendis. Fenerbahçeli. Suya yazar.   ..