Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '20

 
Kategori
Psikoloji
 

Farkındalıkla Gelen Mutluluk

Farkındalıkla Gelen Mutluluk Üzerine...

Son günlerde dikkatimi çeken “Hazsal Adaptasyon” teriminden bahsetmek istiyorum. Bu kavram, başlarda haz aldığımız bir takım durumlardan zaman içerisinde bu keyfin zayıflamasıyla artık keyif almamaya başladığımız süreci tanımlamak için kullanılır. Basit bir alışkanlığın makus talihideyip geçebilirsiniz belki ama durum bu kadar basit değil. Çünkü; gelinen bu nokta, bilinçli farkındalıkla hayatımıza devam etmemize engel oluşturuyor. Bireyler başlarda haz aldıkları durumlar üzerine zamanla farkındalıklarını yitirip durumdan sıkılmaya başlıyorlar. Örneğin, evliliğin o ilk  yılları bir süre sonra aynı hazzı vermemeye başlıyor (Lucas et al.,2003). Evliliklerinde başlardaki o doyumu yaşayamayan eşler arasında sorunlar belirebiliyor. Başka bir örnek ise şu takı merakımız. Başlarda almak için çok arzu ettiğimiz ve yine severek kullandığımız bir çok takımızın zaman içerisinde bize aynı hazzı yaşatmadığına tanığızdır. Hatta değersiz bir meta gibi bir köşeye fırlattığımız da olur.İşte buradaki adapte olma hali ve onun oluşturmuş olduğu sıradanlık hazsal adaptasyonu tanımlar.

   Yukarıda yazılanların ışığında düşünecek olursak, her geçen gün artan gösteriş amaçlı tüketim sevdası bizi nereye sürüklüyor?

Yapılan araştırmalara göre insanlar onları uzun süre mutlu edecek şeyleri tahmin etmekte oldukça başarısız. Örnek olarak, maddi nesnelere dayanan şeyler ne yazıkki  bizleri umduğumuz kadar mutlu etmiyor. Van Boven ve Gilovich’in çalışmasında, bir grup denekten daha önce deneyimlerine (konser, gezi, tatil, özel bir akşam yemeği) yapmış oldukları yüklü miktarda harcamayı hatırlamalarını, diğer grup denekten ise yine yüklü miktarda fakat maddi nitelikte satın aldıkları bir nesneyi (eletronik eşya,takı, giysi) hatırlamalarını istedi. Çıkan sonuç beklenenden bir hayli farklıydı: sahip olunan şeyler değil de katkıda bulunulan şeyler insanları daha mutlu kılmıştı.  Bu konu üzerine, Yale Üniversitesi psikoloji bölümü hocalarından  Laurie’nin bir eğitimini seyretme fırsatım oldu ve orada deneyimlerimizin hazsal adaptasyonun üstesinden gelmemize yardım ettiği dile getirildi. Yani, ne kadar deneyim elde edersek o kadar mutlu hissediyoruz ve bunu diğer insanlarla paylaşıp zincir gibi mutluluk bağı kuruyoruz.

   Ne var ki,  içinde bulunduğumuz post- modern dünyada çoğu birey mutluluğu değil, itibarı önemser hale geldi. Neyin itibarlı olup olmadığını çevremizdekilere bakarak sosyal karşılaştırma yapıyoruz. Bu noktada sosyal medyanın etkisi bir hayli büyük. Özellikle de  içinde bulunduğumuz 21.yüzyılda sosyal medya kullanmayan yok denecek kadar az. Nitekim insanlar bu platform üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunuyorlar. Bu paylaşımların çoğu mükemmel yemekler, harika fizik ve özenilesi bir yaşam biçimi içeriyor. Hal böyle olunca birçoğumuz ister istemez kendimizi bir karşılaştırma çemberinin içinde buluyoruz.  Karşılaştırdıkça daha fazlasına sahip olma isteği doğuyor ve gücümüzün yetmediği noktada itibarımız zedeleniyor gibi bir hisse kapılıyoruz. Sonuçta, yaşamdan aldığımız haz git gide azalıyor ve bir kaosa sürükleniyoruz.

   Peki, post- modern hayatın tuzağına kapılmamak adına neler yapılabilir?

Bu noktada bilinçli farkındalığı kullanabiliriz. Örneğin, farkında bir şekilde sosyal mecrada gezinmek. Karşılaştırma yaptığımız anda bunun farkına varıp belki de kendimize şuan ne yapıyorum? Buna ihtiyacım var mı? Elimdekileri ben nasıl değerlendirebilirim? gibi sorular sorarak süreci yavaşlatmak.

    Bir diğeri ise şükür, sahip olduklarına, yapabildiklerine, güneşin doğuşuna tanıklık ettiğin her bir güne şükretmek. Bu noktada biraz daha yavaşlayarak anın farkına varıp, anda kalabiliriz.

   Belki bunlara şu iki madde daha eklenebilir. Bunlardan biri kabul diğeri ise sabırdır. Buradaki  kabul, kabullenmek mecburiyetinde kalınan bir durumun pasifliğinden daha çok , kabul etmenin insiyatifini ortaya koymaktadır. En başta kendimizi ve sonrada dış dünyayı artı ve eksileriyle bir bütünlük içerisinde kabul etmeyi salık verir. Sabır ise, Zümra hocanında söylediği gibi her şeyin bir vakti olduğunu kabul etme ve anlamaktır. Her şeyiyle hızlanmış olan bir dünyada sabırla beklemeyi bilmek, anda kalabilmenin esaslı yollarından biridir.

   Özetleyecek olursak, içinde bulunduğumuz dünyayı daha mutlu yaşayabilmek, ne bir başkasının, ne de  bir nesnenin değil; biraz genlerimizin, biraz da bizim elimizde. Bu yüzden yatırımlarımız üzerine iyi düşünür ve olayları biraz daha farkında bir şekilde  değerlendirirsek  bu tuzağa takılmadan çok daha mutlu olabileceğimizi düşünüyorum.

 

 

Kaynakça

Atalay,Z. (2019). Mindfulness.

Haidt, J. (2006). The happiness hypothesis.

Lucas, R. E., Clark, A. E., Georgellis, Y., & Diener, E. (2003). Reexamining adaptation and the set point model of happiness: Reactions to changes in marital status. Journal of Personality and Social Psychology, 84(3), 527–539.

 
Toplam blog
: 5
: 217
Kayıt tarihi
: 06.05.20
 
 

Bir süredir eğitimlerimden, araştırmalarımdan ve katıldığım yurt içi ve yurt dışı konferanslardan e..