Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '17

 
Kategori
Öykü
 

Hande Robot mu Değil mi?

Hande Robot mu Değil mi?
 

Bütün gün çalışmış, yorulmuştum. Elektronik mühendisi komşum Hür’ün evinin su tesisatı patlamıştı. Akan suya bir yol bulmak zorundaydık. Belediye gelene kadar komşunun akıllı makineleri ile birlikte çalıştım, kazma, kürek, hortumlar filan, canım çıktı. Neyse hallettik ama böyle akşamı da bulduk.

Evde tv karşısında oturuyordum. Komşum geldi.

“Çok teşekkür ederim, bugün çok yoruldun.” dedi.

“Önemli değil,” dedim. “Kendim için de çalıştım sayılır. Bu işi yapmasaydık benim bahçe de batıyordu.”

“Ne yapayım, tesisattan anlamam. Patlayana kadar da belli etmiyorlar,” dedi, güldü. “Sana bir sürprizim var,” diye devam etti. “Bize kadar gelir misin?”

“Aa, iyi gelirim de, neymiş o?”

“Gelince görürsün. Teşekkür diye kabul et.”

Birlikte evine gittik. Işıklar kapalıydı. Her yer zifiri karanlık. Komşum beni arkamdan bir yere kadar itti.

Sonra kolumu ileri uzattırıp “tut…” dedi.

Elimi uzatıp karanlıkta bir el tuttum. Bu yumuşak, sıcak ama çok büyük bir eldi. Bir elimle tutarken diğer elimle omzu nerede diye aramaya başladım ve buldum. Omzu başımın hizasındaydı.

Komşu bu sırada ışıkları yaktı. Karşımda benden bir kafa daha uzun, en az iki metrelik çok güzel beyaz bir kadın duruyordu. Saçları kızıl renkli, düz, Leon filminde Matilda’nınki gibi çene hizasından kesilmişti. Açık mavi bir şort ve önden düğmeli beyaz bir gömlek giymişti. Gülümsüyordu.

Kekeleyerek, “M..M..Merhaba…” dedim ve ellerimi çektim.

“Merhaba.”

“Sen… siz… robot musunuz?”

“Hayır. İnsanım. Hiç robota benzer halim var mı?”

“Hayır yok ama emin olmak istedim. Çok irisiniz.”

Güldü. “Evet herkes aynı şeyi söyler. Alıştım artık.”

“Siz Hür’ün arkadaşı mısınız?”

“Arkadaş olarak evet ama özel bir arkadaşlık değil.”

Hür araya girdi, “Sizi tanıştırayım… Semih, Hande.”

“Memnun oldum,” dedim.

“Ben de memnun oldum. Sizden hoşlandım,” dedi Hande.

“Ne yalan söyleyeyim, ben de sizden çok hoşlandım,” dedim.

“Haydi salona geçelim, bir şeyler içer misiniz?” dedi Hür.

Salona geçtik ve içkilerimizi yudumlamaya başladık. Sohbet güzeldi. Bir ara Hande bardağını bıraktı, oturduğu yerden kalktı. Karşımda durdu. Şaşkın bakıyordum. Sakince yaklaştı, dizlerini oturduğum divana çıkararak dizlerimin üzerine oturdu. Bacak uzunluğu farkı ortadan kalktığı halde yine de çok uzun ve iriydi. Ellerimden tuttu, eğildi, beni dudaklarımdan kamburunu iyice çıkarıp öpebildi. Sonra geri çekilip gülümsedi. Çok hoşlanmıştım. Hiçbir şey diyemedim.

Sonra, “Bir dakika, benim banyoya gitmem gerekiyor,” deyip üzerimden kalktı, gitti.

“Ne oluyor yahu?” diye sordum Hür’e.

“İşte hoşlandınız birbirinizden, fena mı?”

“Hayır, fakat, biraz hızlı olmadı mı? Robot mu bu?”

“Evet, robot,” dedi Hür.

“Hmm… Peki, neden ben sorduğumda değilim dedi?”

“İnsan olmak istiyor, ondan. İnsan gibi davranmak istiyor.”

“Peki, nasıl yalan söyleyebiliyor?”

“Onu öğrendi. Beyaz yalanlar söylüyor artık. Yani sorun olmayacak yalanlar. Belki gerçek yalan söylemeyi de öğrenir.”

“Peki neden bu kadar iri yaptın?”

“Özellikle senin için seçtim, senin fantezilerine göre. Beğenmedin mi?”

“Hayır, çok beğendim ama fantezimin iri, kızıl saçlı bir kadın olduğunu nereden bildin?”

“Konuşmalarımızdan çıkardım.”

“Sen mi koydun bu ismi?”

Gülerek, “Evet,” dedi Hür.

Bu sırada Hande banyodan döndü.

“Ben sizi baş başa bırakayım,” dedi Hür.

Bana dönerek, “Haydi, size gidelim,” dedi Hande.

Kalktım, Hür’le vedalaştık. Hande çocuğunun elinden tutar gibi elimden tuttu. Evime geldik.

Hür’ün robot olduğunu söylediği Hande’de robotluğun en ufak bir izi bile yoktu. Hareket ederken eklemlerinden elektrik motoru sesleri gelmiyordu. Hiç sarsılmıyordu. Konuşması çok düzgündü. En önemlisi insan gibi sıcaktı, 36,5 derece. Plastik değil, aksine çok güzel kokuyordu. Ağzı dili ıslaktı. Öpüşürken anlaşılıyordu. Heyecanlanınca nefes alıp verişi, ayrıca daha başka ayrıntılar aynı insan gibiydi.

Yeniden sormak istedim ama geçen güzel anları bozmak istemiyordum.

Böyle sabahı ettik. Sabaha karşı ancak kısa bir süre uyuyabildim. Uyandığımda Hande yanımda yoktu. Kalktım, baktım, mutfakta, çok alışkın bir tavırla sabah kahvaltısı hazırlıyordu. Üzerinde yalnız mutfak önlüğü vardı. Sanki yıllardır evimde yaşıyor gibiydi.

“Günaydın,” dedi gülümseyerek.

“Günaydın.”

Onu izlerken bir yandan içim içimi yiyordu. İnsan mı, yoksa robot mu? Fark nedir? İnsanı hangi özellik insan yapar? Robotla yatmak etik mi? Robota ilgi duymak ne demek? Onunla nasıl konuşmak lazım? İncitmeden nasıl yeniden sorabilirim? İnsansa incinir ama, ya robot incinmez mi? İnsana ne kadar benzediğine bağlı. İnsanlaşmak istiyormuş. İnsan olsa ne elde edecek? İnsan çok mu matah bir şey? Asıl sorulması gereken soru şu: Bazı insanlar neden bir türlü mutlu olamıyor? Nasıl bir yapı bu? İnsan ne arıyor?

Mutlu isen insan olmuş, robot olmuş ne fark eder? Belki insan mutluluğu başka bir insanda değil de bir robotta bulur. Ama insana benzemeyecek bu robot. Her dediğini yapacak, sözünden çıkmayacak, yani kısaca kölen olacak. Peki Hande öyle bir robot mu? Ama robot olup olmadığını bile bilmiyorum.

İçimden Hande’ye sarılmak geldi. Öyle yaptım. Arkadan ellerimi beline doladım. Başımı da sırtına yasladım. Yatarken pek belli olmuyordu ama çok iriydi yahu.

“Biraz ara ver, kahvaltı yapalım,” dedi Hande.

Güldüm. Bırakıp sandalyeye oturdum.

“Uyudun mu hiç?”  diye sordum.

“Hayır,” dedi.

“Peki, nasıl bu kadar enerjik olabiliyorsun?”

Yanıt vermedi.

“Hiç uyumuyorsun değil mi?” Biraz hayal kırıklığı duyuyordum. “Robot olduğun için…”

Yaptığı işi bırakıp bana döndü.  Biraz üzgün fakat kararlı bir tonda “Evet, robotum. Fakat ne fark eder?” dedi. “Ben cinselliği anlayan, sevgi duyabilen bir robotum,” diye devam etti. “Algoritmamı geliştirebilir, yeni şeyler öğrenebilirim. Hatta herhangi bir konuda sizden, yani insanlardan bile daha iyi yargıda bulunabilirim. Yani benim algoritmam sizinkinden daha iyi ve daha da iyi olacak. Sizden ne eksiğim var ki beni robotum diye küçümsüyorsun?”

“Hayır, küçümsemiyorum, öyle bir şey kast etmedim. Nasıl oluyor da bu kadar insana benzeyebiliyorsun, şaşkınlığım ondan. Yanımda yatarken kaburgalarını saydım, saç diplerine gözbebeklerine baktım, fark ettirmeden. Aynı insan gibiydi.”

“Merak etme, anladım. Evet, neredeyse her şeyim insan gibi, içime bakmadıkça teknik olarak hiçbir şekilde anlayamazsın. Kemiklerim grafen benzeri bir maddeden yapıldı. Gözenekli, hafif ve çelikten daha güçlü.”

“Yapılırken gördün mü?”

“Tabii,” dedi güldü. “3D yazıcıdan çıkardılar. Siyah renklidir. Ama deri altından görünmeyeceği için önemsemediler. Kaslarım ve kas kirişlerim örümcek ağı benzeri çok güçlü bir maddeden yapıldı. Hidrolikle destekleniyor. Bir kaçı bir araya gelip demet oluşturduğu zaman bir otobüsü yerinden kaldıracak güce ulaşıyor. Yani bu durumda bir otobüsü yerinden kaldırabilirim. Senle kavga etsek, benle başa çıkamazsın. Deri ise bambaşka, sentetik fakat tek düze değil, o da gözenekli, nefes alabilir, iletişimde bulunabilir, hissedebilir. Nano-teknoloji ile oluşturuldu. Gözlerim ise aynı sizinkiler gibidir. Göz merceklerim ışığa duyarlıdır. Işık görünce sizin gözlerinizin verdiği tepkiyi verir.”

“Bir tane de vücut yönetim bölümü olmalı, beyin gibi, ama enerjiyi nasıl sağlıyorsun? Yemek yiyerek değil herhalde.”

“Değil, evet, enerjiyi görebildiğin bütün ışık kaynaklarından sağlıyorum. Derim aynı zamanda ışığı enerjiye çeviriyor. O yüzden büyük ve hantal bir enerji depolama ünitesine gerek duymuyorum.”

“Peki, cinselliği nasıl anlıyorsunuz? Yani kendini bir cins olarak hissediyor musun? Erkeklere ilgin varmış gibi görünüyor ama bu doğru mu?”

“Her şey algoritmaya bağlı. Benim algoritmam kadın olarak programlandı. Sizde ise hormonlar var. Ya da siz öyle sanırsınız. Halbuki sizdeki de algoritma. Algoritmalarınız sizi kadın veya erkek olmaya yönlendiriyor. Bazen yanlış programlama yanlış algoritmalara sebep veriyor. Ne olduğunuzu karıştırıyorsunuz. Bizde böyle şey mümkün değil, olmaz. Ancak istenirse olur.”

“Robot isteyebilir mi böyle bir şey?”

“Ben şahsen istemem, halimden memnunum. Değişmek isteyen çıkabilir ama bu pek kolay bir şey değil. Zaman gerekir.”

“Bana zarar verebilir misin? Şu üç robot kuralını biliyor musun?”(*)

“Tabi, biliyorum. Bu da en çok karşılaştığım sorulardan. Bütün korkunuz robotların insanlara zarar vermesi.” Yüzünü eğerek, “Ya robotlar bize zarar verirse… Pöh! Peki sen, sizin kendinize verdiğiniz zararın derecesini biliyor musun? Hangi robot başka bir robota veya bir insana acı vermekten zevk alabilir? Hangi robot başka bir robotu veya insanı baskı altında tutmak ister? Bunu yapıp eline ne geçecek? Ama siz insanlar yaparsınız.”

“Haklısın ne yazık ki. Belki robot olman daha iyi. Hür dedi ki, insana benzemek istiyormuşsun. İnsana benzeyip ne yapacaksın? Zarar verme konusunda, eğer bir robotun algoritması kötü niyetli birileri tarafından yapılırsa, veya kendini programlayabilen ve algoritmasını değiştirebilen bir robot zamanla yoldan çıkarsa, kötü alışkanlıklar edinirse ne yaparız?”

“Programını siler yeniden yüklersiniz. Ama insanlara bunu yapmak kolay değil. Ancak öyle insanlar için hapishaneler var. Kötü program yükleyen kötü algoritma yazan insanı da oraya koymak gerekir. Hayat mücadele değil mi? Ya kazanırsın ya da kaybedersin. Ama kötü robotların sebebi yine kötü niyetli insanlar olacaktır, robotlar değil.”

“Peki, bir robot iyi kötü ayrımı yapabilir mi? Ne iyidir, ne kötüdür? Örneğin sen biliyor musun?” diye sordum.

“Sence?” diye soruma soruyla karşılık verdi. “Öyle ya da böyle, robotlarla yaşamaya alışmalısınız,” diye devam etti.

 “Bir saniye…” deyip birine “Günaydın,” dedi. Sonra bana dönerek, “Hür ve arkadaşı Selin bizi kahvaltıya davet ediyorlar,” dedi.

“Telefon bağlantın da var demek…” deyip güldüm.

“Internet de var,” dedi gülerek.

“Onlar bize gelsinler, daha kolay,” dedim.

Biraz sessizlikten sonra, “Tamam, geliyorlar,” dedi.

“Kimmiş arkadaşı Selin? Tanıyor musun?”

“Tanıyorum, evet.”

“O da mı robot?”

“Evet, aynı yerde yapıldık,” dedi gülerek, Hande.

“Üstümüze bir şeyler giyelim,” dedim. “Bu halde karşılamak olmaz.”

(*) Üç robot kuralı, bilim-kurgu yazarı Isaac Asimov'un 'Ben Robot' romanında geçen üç kuraldır. 

 

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..