Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '19

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hoşgörü ve Hoşgörülü Olmak

Hoşgörü kelimesi,Türk Dil Kurumunca her şeyi hoş görme, müsamaha etme veya tolerans gösterme olarak açıklamaktadır.

Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek veya cevabının dan vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem) gösterebilmesidir.

Genel ve anlaşılır bir dille açıklar isek hoşgörü veya hoşgörülü olmak, insanların kusurlarını, küçük hatalarını görmemek, affedici olmak demektir. Kusursuz ve hatasız kul olmaz; hepimiz, unutarak, bilmeden veya içimizden gelen dürtülere kapılarak bazı yanlışlar yapabiliriz. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), insanoğlunun bu özelliğini olduğu gibi kabul eder, tüm halkı ilgilendiren suçlar hariç, meydana gelen kusur ve hatalarda affedici davranırdı.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) insanların işlemiş olduğu günahların her tarafta anlatılmasını hoş karşılamaz. Allah’ın örttüğü bir hatanın insanlar tarafından açığa çıkarılmasını kınardı. Aksine eğer bir Müslüman’dan bir kusur meydana gelmişse, onu gören kimsenin, bu ayıbı örtmesini ister bu konuda şöyle derdi:“Kim bir Müslüman’ın bu dünyada bir ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun bir ayıbını örter.”

Hoşgörü kelimesi günümüzde çok kullanılmak ile birlikte yaşadığımız yüzyılda en çok ihtiyaç duyduğumuz bir davranış şeklidir.Hoşgörülü olan insanları mütevaziliğe iter ve insana insan olma değeri katar,güzelleştirir.Bu düşünce ile yola çıktığımız ve her başladığımız işlerde daima başarılı olacağımızı da bilmeliyiz.

Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)’in hoşgörü ile ilgili hadislerinden bir kaçı şöyledir :

" Mümin kişi, diğer mümine karşı duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler." (Nesai kutub-ı sıtte, 2. Cilt , Sf. 374)

‘‘Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, İhtilafa düşmeyin’’  (Hz. Said İbni Ebu Berde; G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul,1997,510/5)

‘‘Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah'ın kulları kardeşler olunuz.’’ (Buhari ve Müslim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 315)

İşin başında kolaymış gibi görünen  hoşgörü sözcüğünün kısa bir süre sonra nasıl bir çetin ceviz olduğu anlaşılmaktadır.

Cevizin dışındaki yeşil kabuğu acı ve buruktur, onun altı ise sert mi sert, içindeki yenilen bölümünü  ise yine bir sar kaplar. Yani özü elde etmek için çaba gerekir. Tıpkı hoşgörünün özünü kavramak için olduğu gibi.

Hoşgörünün eksik olduğu birey ve toplumlarda, yaşamın sürekli çatışma ve kargaşa içinde sürdüğünü görürüz. Hoşgörüyü kavramak, yaşamak ve yaşatmak için bilgi, sevgi ve çaba gerekir. Çünkü hoşgörü bireyin kendini psikolojik, sosyal ve felsefi olarak bilinçli bir şekilde kavrayabildiği oranda oluşabilir.

Dar anlamıyla hoşgörü, karşımızda bulunan insan ya da topluluğun düşünce ve davranışlarındaki bizce görülen yanlışlığı, ilk baştan tepki göstermeyerek bunların nedenlerini düşünüp, çabuk ve kesin yargılardan ya da eylemlerden kaçınma bilincidir.

Hoşgörü,sağlıklı bir insan davranışı olup insan hayatının özüdür. Beşeri münasebetlerin temeli ve harcıdır.

Bugün ve yaşadığımız yüzyılda her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikardır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.

Hoşgörüsüzlük ise okumuş/okumamış, eğitimli/eğitimsiz  her insanda görülebilen bir eksikliktir. İnsandaki bu eksikliğin temel sebebi nedir ve neden tarih boyunca Yüce Milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterince gösteremiyoruz. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İnsanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor . En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.

Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz? Bu sabah kaç kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz? Yoksa her gördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mu düşündünüz.Ayıbını mı aradınız? Bu gün bu sabah trafikte içinizden kaç kişiye bir şeyler mırıldandınız? Bu gün kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz?Çalıştığınız yerde yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterince dinlemediğiniz için kırdınız?Okuduğunuz okulda, sınıfta, sırada kaç kişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı,bencilliğinizden dolayı üzdünüz? Yoksa siz sadece kendinizimi kendi nefsinizimi düşünüyorsunuz?

Hoşgörü asla bir vurdum duymazlık değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiç değildir. Hoşgörü kendini bilmektir. Hoşgörü haddini bilmektir. Hoşgörü haddini bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bana ne lazımcılık değildir, bir anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur, hataları düzeltebilmedir, anlayışın özü ve kendisidir.

Hoşgörü, çağın getirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek bir anlayış terzı olup kısaca insanın özüdür.

Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil. Her gün, haberlere baktığınızda olayların bir çoğunun sebebinin hoşgörüsüzlükten kaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün... İnsan kendisi ile barışık olamadığı zaman, toplumda kendisi barışık olamıyor ve herkez bir başkasını suçluyarak en kolayı yolu seçiyor.

Hz.Mevlana ‘‘ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak. ’’ diyor ve ekliyor: “Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır.Hoşgörülü olursanız seversiniz,sevilirsiniz.Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız.’’ sözlerini dile getirerek hoşgörünün ve hoşgörülü olmanın önemine vurgu yapmıştır.Hoşgörü yaşamımızı kolaylaştırır ve anlamlı kılar ve her türlü zorluğu aşmamıza yardımcı olur.

Hoşgörü ustası Hz.Mevlana gibi Yunus Emre, Karaca Sultan, Bektaş Veli de insanları hoşgörüye davet etmişler ve yaşadıkları dönemde Anadolu’yu bir hoşgörü cennetine çevirmişlerdi. Ama bugün aynı Anadolu’da hoşgörü yerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.

Toplumda hoşgörüye dönüşün, hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayat biçimine dönüştürülmesi gereklidir. Bunun için de, Hz.Mevlana, Yunus Emre ve diğer hoşgörü ustalarının peşinden daha fazla gitmek, onları daha fazla anlamaya çalışmak gereklidir.

Sonuç olarak hepimizin, her dönemde hoşgörüye gereksinimiz vardır. Sevgi arttıkça hoşgörü, hoşgörü arttıkça sevgi gelişir.Bazen ikisini birbirinden ayırmak çok zorlaşır diyerek, hepinize hoşgörülü günler diliyor ve yazımı Yunus Emre’nin sözleriyle bitiriyorum.


Ben geldim sevgi için gönüller dost avı için
Ben gelmedim dava için gönüller yapmaya geldim
Gelin biz tanışalım işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim dünyada kimse kalmaz.

(Yunus Emre)

 
Toplam blog
: 3
: 349
Kayıt tarihi
: 20.07.18
 
 

Okur-yazar olmak bireyin olduğu kadar bulunduğu ülkenin geleceğini de etkileyebilecek bir faktörd..