Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Hünkârbeğendi

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, televizyonlar tek kanalken, Cenk Koray her Pazar  “Van gölü Türkiye’nin en büyük nesidir? ” diye sorarken, tüm Türkiye heyecanla kutusunun açılmasını beklerken; kusurun kusur sayılmadığı, sadeliğin ve aleladeliğin sıkıcı bulunmadığı zamanlarda, bir televizyon dizisi yayınlanmaya başlamış. Alternatifsiz dönemlerde herkesçe izlenen bu dizi, özel kanalların arka arkaya yayın hayatına başlamasıyla bile popülaritesinden hiçbir şey kaybetmemiş.

Oyuncunun, görselliğiyle markalaşmadığı yıllarda çekildiği için, kadrosunda sadece çok güzel kadınlar ya da birbirinden yakışıklı herifler yokmuş… Büyük ve gösterişli yalılarda oturmazmış hiç biri. Dolayısıyla müştemilatın ne olduğunu o dönemler kimse bilmezmiş...  Zenginlik göze sokulmadığı gibi, fakirlik de dramatize edilmezmiş. Çok katlı, içi ayrı, dışı ayrı şaşaalı iş yerleri de yokmuş. En varlıklısının bürosu varmış ve patronların soy isimleri bilmemneoğlu değilmiş!

O yıllarda, mimiklere henüz belli standartlar gelmemiş olsa gerek, ağlarken çirkinleşirmiş oyuncular. Herkesin öfkesi birbirinden farklı görünürmüş. Öfke dediğime de bakmayın; bölüm başı üç adam öldürmeden rahat etmeyip, ertesi bölümde elini kolunu sallaya sallaya gezen dizi karakterlerinin yanında, Bizimkilerinki öfke değil pür neşe haliymiş! Bölümler; alınmış bir intikamın haklı gururunu, küstahça bir gülümsemeyle taçlandıran oyuncuların suratlarında donarak veya kimin beyninde patladığı belli olmayan bir silah sesiyle, ya da bir tecavüzün eşiğinde son bularak, izleyiciyi bir sonraki haftaya kilitleme kaygısı taşımazmış. Hatta izleyicinin kafasında herhangi bir boşluk kalmasın diye, evin oğlu bölüm sonunda “Merak edecek bir şey yok, böyleyken böyle haftaya görüşmek üzere”  tadında açıklamalar yaparmış.

Yedisinden yetmişine, İstanbullu olanından olmayanına herkes Türkçeyi olabildiğince düzgün konuşurmuş. Senelerce tek bir kelime bile yöresel şive kullanılmamış. Dizi yapımcılarına “Bak çekicem kulağını canımın içi” diyen olmadığı için; dönemin politikacıları, politik kararları rahat rahat eleştirilebilirmiş. Dindarlıkla bağnazlık birbirine karıştırılmazmış. Milli bayramlar karakterlerin temsil ettiği her kesim tarafından coşkuyla kutlanır, Atatürkçülüğü yücelten söylemlere yer verilirmiş. Gel zaman git zaman, bu denli özgürken bile kalem, tatmin olmayı becerememiş,  “Ülkenin gidişatını hiç beğenmiyorum “ dedirtmiş oyuncusuna. Bu repliğin üzerinden seneler su gibi akıp geçmiş. Miadını doldurunca da yayın hayatına veda etmiş.

Yepyeni bir sayfa açılmış televizyon ekranlarında. Senaristler, realist olma ihtirasıyla yeni hikayeler yazmaya başlamışlar; hüzünlendirmeyen, gülümsetmeyen, sorgulatmayan sadece merakla izleten intikam hikayeleri. Saat 20.00 ila 23.00 arası tüm kanallar ağlamaya başlamış. Ama izleyicinin gönlüne dokunacak tek kareye rastlanamamış. Bir sürü kepazeliğin, yaşamımızın parçası olduğuna bizi ikna etmek için seferber olmuşlar.

Erol Taş’ı gördüğü yerde taşlayan nesle, o neslin çocuklarına ve torunlarına, Özcan Deniz’in canlandırdığı Seğmen Ağa karakteri’nin çocuğuna altın takmaya çalışan Ürgüp halkına,  “Adnan’ın emekleri gözüne dizine dursun Behlül! ”  diye beddua eden babaanneme, Selçuk Yöntem’in eline, yolda gördükleri yerde “karın seni aldatıyor”  yazılı notlar veren duyarlı vatandaşlara hitap ettiğini unutan dizi yapımcıları, oyuncuların ellerine tutuşturdukları silahlarla adam öldürmenin meşru olduğu algısını yaratmaya başlamışlar. Seneler böyle geçip gitmiş… Entrikanın ulaşabileceği bir üst mertebe kalmayınca, yeni arayışlara girilmiş. Ve bir gün, hiç beklenmedik bir anda, Halid Ziya Uşaklıgil, Vedat Türkali, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar keşfedilmiş.  ”Aşk-ı Memnu’nun kitabı çıkmış, ne çabuk yazmışlar” şeklinde şaşkınlıklara yol açmış diziye uyarlanan ölümsüz eser... Eskiye rağbetin verdiği gazla, tarihini bilmeyen ve okumayan biz gafillere ışık olsun diye Osmanlı dizileri çekilmeye başlanmış. Şimdilerde tüm erkekler Süleyman, kadınlarsa Hürrem… Hürrem olmayı gözü yemeyenlerin gönlündeyse haremde cariyelik yatmakta. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Ne de olsa biat kültüründen geliyoruz;  “Ah keşke Osmanlı… “ kıvamına gelmemiz zor olmadı.

Mesaj Kaygısı: Çocuklar uyuya uyuya, ülkeler UYUMADAN büyür!

 

Sevgiyle…

 
Toplam blog
: 3
: 197
Kayıt tarihi
: 10.05.12
 
 

Web İçerik Yazarı ..