Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '19

 
Kategori
Öykü
 

İki Garip Yolcu

- Ufaklık hadi topla yolcuları da gidelim. dedi Kasımpaşalı.

O, bizim yazıhanenin baş şoförüdür. Sekiz-on aydır tanırım. Tanıştığımızdan beridir de kavga ederiz. Ben, onun ufaklık demesinden haz etmem. O da, benim beybaba dememden. Altmışı geçen yaşını belli edeceğim ya ondan çekinir zaar.

- Olur, beybaba, sen direksiyona geç de kalayı yemeyelim yolcudan.
Yumruğu kaldırdı
- Ulan...

Kasımpaşalı Hacı’nın adını bilen yoktur yazıhanede... Ağzında bed söz ve küfür eksik olmayan bu adamın hacı olduğuna ben dâhil hiç kimse ihtimal vermez elbet. Hacı falan değil işte. Öyle olsa elin namusuna göz koyar, fırsatı bulunca kıyıda köşede laf eder miydi kızcağızlara. Hacı falan değildi işte. Üstelik bir o kadar cimri ve üçkâğıtçı. Yoldan aldığı yolcunun üstüne konar, bana da üç beş kuruş sus payı verirdi. Susardım ben de. Çünkü o paranın patron olacak kumarbaz mendebura gitmesindense benim gibi bir yetimin avucuna düşmesi daha hayırdır.
Hacı’nın payını bilmem...

Kasımpaşalı otobüsü hareket ettirdiğinde otobüsün yarıdan fazlası boştu. Bugün de zarardaydık. Gerçi Hacı’nın keyfi gıcır. Kontağa bastı mı yevmiyesi işler. Ulan peki benim ne suçum var. Bu gün üç kişi bindi üç lira. Olsun. Alın teri ya, yeter...
*-*-*

Otobüs yalpalayarak terminalden çıktı. Hacı’nın midesi kazınmış olacak ki lafladı.

- Birkaç enayi kuş kapsak da tesislerde bir ziyafet çeksek iyi mi?

Kasımpaşalının enayi kuş dediği yol kenarından aldığımız yolculardı. Bu tabire çok kızardım amma yine de söylerdi. Alıştık anlayacağınız.

Yolu yarılamış Kahramandere düzlüğüne çıkmışken biri yaşlı adam, diğeri kucağında bebesiyle bir kadın bekliyordu.
Yaşlı adam elini kaldırmıştı. Kasımpaşalı yavaştan frene dokundu.

- Fırla... Deyiverdi
- Enayi kuşlar...

Orta kapısı açıldığında otobüs; ağır ağır ilerliyordu. Öncesinde koşup yaşlı adamın elindeki çantayı almaya koyuldum. Yaşlı adam benden önce davrandı ve yüzüme baktı. Sağ ol dercesine başını eğdi. Otobüs tamamen durmuştu.

- Buyur Hacı amca, buyur hanım abla...
İkisi de konuşmadan bindiler. Kadının gözleri yaşlıydı, benzi de biraz solgun. Başlarına büyük bir felaket gelmiş gibiydi. Bu hali zihnimi oldukça meşgul etmişti ancak fazla merakın da bir anlamı yoktu. Yolcu yolcuydu ve gidecekleri yere gitmeleri gerekiyordu. Benim işim de onlara hizmet etmekti.

Yaşlı adam otobüsün ortasında nereye oturacaklarını sordu. O sırada Hacı gazı kökledi ve otobüs tozu dumana katarak ilerlemeye başladı.

- Fark etmez amca otobüs sizin. Zaten bomboş. İsterseniz en öne geçin. Dedim.

Yaşlı adamın gevşeyen yüzü karşıladı yine beni. Ne demeye, ne anlatmaya çalışıyordu ki? Acaba paraları mı yoktu da, eğilip bükülüyordu. Öyle ise eyvah! Hacı’nın acıması yoktur. Atar garipleri dağ başında Alimallah.

- Şuraya geçeriz biz evladım, deyip kapının yanındaki koltuğa oturdular. Kafamı kurcalayan iki soru ile ben de Kasımpaşalının yanına, basamağa oturdum.

Kasımpaşalı gevşek gevşek gülümseyerek tekrar sordu.
- Nereye gideceklermiş sordun mu? Enayi kuşlar.
- Şöyle söyleme be beybaba. Gariplerden ne istersin.

Yumruğu yine havada
- Ulan... Sana kaç kere söyledim bana beybaba deme diye ufaklık.
- Sen de bana ufaklık deme.
- Çarparım kulağının üstüne vallahi… Sordun mu nereye gideceklerini?
- Sorarım şimdi. Ne acelen var?

Yaşlı amcaya nereye gideceklerini sorduğumda, para da almam gerekirdi. Ya parası yoksa. Bu namussuz atar dışarı... Biraz daha oyalanayım da diğer ilçede inerler.
Diye düşündüm. Yazık gariplere!
*-*-*

Otobüs Kahramandere’yi de geçince Hacı yine sordu.
- Tamam deyiverdim çaresiz.

Yolcuların yanına gidip, inecekleri yeri sordum. Kadın yazmasıyla yüzünü örttü. Ağlıyordu.

- Hasanca‘ya gideceğiz evladım ama.
- Tamam amca...
...

Hacı bana nereye gideceklerini sor demişti. Para al dememişti ya. Biraz daha idare ederdim herhâlde. Hem Hasanca'ya da az kaldı.

Yeniden Kasımpaşalının yanına geçip oturdum.
- Sordun mu? Dedi.
- Sordum sordum. Hasanca’ya gideceklermiş.
- Yirmişerden kırk alacaksın unutma. Beşi de senin. Eğer pazarlık edecek olurlarsa indir gitsin...

Kasımpaşalı dediğini yapardı. İndirirdi garipleri. İkisi tek olsa neyse de bebeleri de vardı. Ama o kadın neden ağlıyordu ki?

Otobüs Hasanca sapağına girince çaresiz ayaklandım. Ayaklarımı sürüyerek yolculara yaklaştım.

Parayı diyemedim. Az oyalanıp sordum.
- Bebek oğlan mı?
Yaşlı adam cevap verecekken kadının hıçkırıkları yükseldi. Başını bebeğe yakınlaştırarak, utana utana ağlamaya devam etti.
- Oğlandı. Dedi yaşlı adam. Sonra da devam etti. Oğlanı hastaneye götürdük. Gece de orada kalınca…
- Şoföre sorayım bir hele...
Maksadım şoföre sormak değildi elbet. Onları indireceğini biliyordum. Ama fazla yürümesinler diye zaman geçiriyordum.
- Fazla paraları yokmuş. Bebeleri de ölü...
- Bana ne ulan indir. Al elindekileri de. Almazsan senden keserim valla… Bu kadar yük ettik.
-…

Kasımpaşalı otobüsü sağda bir yere eğledi. Yolcuların yanına gidince ikisi de inmeye hazırlanmıştı.
- Olmazmış Hacı amca. Dedim. Elimi uzattım. On beşi elime bıraktı.
- Sağ ol evladım. Dedi. Bizi buraya kadar idare ettin. Allah razı olsun...

Yolcuları indirip yolumuza devam ederken; aynaya bakakaldım. Onlar toz duman içinde yürürlerken içime tarifsiz acı ve keder çöktü.

Erdal Arslan
Yarım Kalan Öyküler adlı kitabından

 
Toplam blog
: 5
: 76
Kayıt tarihi
: 25.05.19
 
 

-Sen Çeyrek Ben Yarım -Elveda Çocukluğum -Yarım Kalan Öyküler -Tehlike Savaşçıları 1 kitaplarının..