- Kategori
- Bilim
İnsanlığın geldiği nokta bilim/ din ikilemi
İtüdeki danışman hocamı çok ama çok severim. Zaten kendisi bir aralar Hürriyette en sevilen hocalar anketinde itünün en sevileni çıkmıştı. Bunun boşuna olmadığını kendisi ile bire bir çalışmaya başladıktan sonra anladım. Odasında masasında herzaman Stephan Hawking'in "Zamanın kısa tarihi" kitabının orjinali durur. İlk tanıştığımızda dikkatimi çekmişti ve 2-3 haftalığına ödünç almıştım. Gerçekten çok ama çok ilginç bir kitap. Sonrasında geri götürdüğümde bana ilk sorusu ama ilk sorusu "beğendin mi beğenmedin mi?" den de evvel "Tanrıya inanıyor musun yoksa inanmıyor musun?" oldu. "Kesinlikle inanıyorum dedim ama din yargım biraz değişti gibi".
Dinin baştan yargılanamaz kuralını bir kenara koyup bilimsel bir şekilde inceleyerek olaya eğilirsek eğer önce tanımını ardından tarihsel sürecini ve içerdiği kavramları anlamamız gerekir. Burda elbette bunların hiç birini yapmayacağım. Ama tanımını türk dil kurumundan alırsak eğer;
Din: 1- Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet. 2- Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen. 3- mecaz inanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült. (bkz. http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=din)
Bana göre ise tanımı insanların belli bir ahlak seviyesinde tutulması için getirilmiş kurallar bütünü. Tabii mekan olarak nerede? Dünya üzerinde. Bundan yüzlerce yıl evvel getirilmiş ve insanların bilmedikleri güçlere karşı yanıtlar getiren din güvenini ve korkusunu kazandığı insanların belli çizgide kalmasını da sağlıyor. Eğer böyleyse o zaman çok önemli başka bir soru geliyor. Ahlak ile din beraber midir? Bunun birçok örneğini gördüğümüz gibi hayır değildir. Dini kuralları yerine getirip ahlaksızlığın içinde boğulmuş çok insan olduğu gibi tam tersi olarak dine inanmayıp melek gibi olan insanlar da bulunmakta. Geçenlerde alevi bir arkadaşım kafamdakini bana anlatan çok güzel bir söz etti. "Alevi inancında" dedi "iki kapı vardır. Birincisi şeriat kapısı, ikincisi erdem kapısı. Şeriat kapısından geçmek çok kolaydır. Tek yapman gereken dini vecibeleri yerine getirmektir. Erdem kapısından geçmek ise asıl zor olandır. Herkes beceremez." İmanın ve islamın şartları birbirinden ayrıdır. Her iman eden islamı beninseyecek diye bir kaide olmadığından her 5 vakit namaz kılan da belediye başkanı iken oğlunun işlediği trafik suçunu örtbas etmeyecek kadar dürüst değildir.
Hristiyanlıkta nasıl peki? Katoliklerin bizim ulemadan farkı çok sağlam bir istikbarat ile tek bir noktadan yönetilmeleri ve yılların sömürgeciliği sayesinde zengin olmalarıdır. Yoksa vatikana gittiğinizde kadınların başını örtmesi haricinde diğer tüm örtünme kuralları bizim camiye girme kuralları ile aynıdır (Bizzat tecrübe edindim). Bu konudaki en güzel söz Theatre of Tragedy'e ait. "Without innocense, cross is only an iron" yani "saflık olmadan haç sadece bir demir parçasıdır". Benim şahsi düşümcem ise dini dogmalar olmadan da insan artık eriştiği okur yazarlık ile bilginin hızlı yayılması ile çağımızda düzgün ve doğru insan olabilir. Ama bir din mutlaka gereklidir. Nedenini Ece Temelkuran'ın milliyetteki 05.12.2007 yazısının girişi ile açıklayıp bilimin durumu ile devam edeceğim:
"İnsanoğlu tarif edemediğinden korkar. Bu yüzden insanlık sizden bir dininiz, bir ırkınız, bir milliyetiniz, bir cinsiyetiniz ve bir isminiz olmasını ister. Kategorize edilemeyen insan tehlikelidir. En kanlı düşmandan daha tehlikeli ve korkunç olan şey tarif edilemeyendir. Çünkü bu durum, "ben" ve "ötekini" ayırt eden sistemi tehdit eder. Bu yüzden, bir avuç, inatçı ateist aile dışında bu yeryüzünde doğmuş her çocuğun bir dini vardır. Dinimiz, adımızdan evvel vardır, canımız rahme düşmeden evvel." (bkz. http://www.milliyet.com.tr/2007/12/05/yazar/temelkuran.html)
Bilim artık bir ayrım noktasına geldi. Çünkü fiziki bilimlerde dünya üzerindeki birçok gelişme Newton fiziği denen evrensel fizik kurallarının dünya çekimi yüzünden çeşitli varsayımlarla sağdeleştirilmiş hali olarak karşımıza çıkıyor. Oysa 2. dünya savaşından sonraki ilerleme ile karşımıza gelişmekte olan yepyeni dallar çıkıyor. Nano teknoloji, genetik, nükler füzyon... Bunların hepsi quantum mekaniğindeki gelişmelere dayandırılmaya çalışılıyor ancak bunlardaki asıl gelişme insanların artık araştırmalar esnasında henüz bizde olmayan mantıklar ile serbest düşünmeye devam etmeleri. Nano teknoloji örneğin. Doğada bulunmayan stabil bileşikler elde edilip suni ve sadece istenen işlemi yerine getiren malzeler üretilebiliyor. Örneğin doğrusal yönde kamyonu çekebilen, ancak kesme gerilmesinde kolaylıkla kopan lifler nano boyuttaki partüküllerin düzgün ve homojen olarak dizilmesi ile elde edilebiliyor. Genetik diyelim. Genom projesinde insan genleri çözüldü. İleriki belki 10 yıl için bir önemi yok ancak bundan 100 yıl sonra ne olur kimse bilemez. Einstein vaktiyle "İnsan oğlu birinci evrimi doğa sayesinde yaşadı, ikinci evrimi kendi kendine yapacak" demiş. Şu anki herhangi bir uzun uzay yolculuğu insan vücudu için uygun değil. Neden kodunu bildiğiniz ve manupule edebileceğiniz bir nesneyi uzaya yollayacaksanız eğer düzenlemeyesiniz ve uygun hale getirmeyesiniz ki? Nükler enerji hemde füzyon! Fizyon uranyumun parçalanması ile elde edilen enerji ve arkasında yarılanma ömrü devam eden radyasyon yayan artıklar bırakıyor. Bu artıklar çevre için kirlilik kaynağı ve insan sağlığı için çok tehlikeli. Füzyon ise iki hidrojen atomunun birleşerek helyum atomu oluşturması ki güneşin enerji kaynağı. Füzyon tepkimesinin fizyona göre 1000 kat daha fazla enerji verdiği biliniyor. Ancak bunun kontrolü şimdilik zor. Bu arada temiz enerji çünkü artık yok. Dünyada şu anda ABD de bir araştırma reaktörü var ancak Fransada ve Çinde (Sanırım isviçrede CERNdeki lab. da bu amaç için kurulmuştu) yeni reaktör inşaatları yapılıyor. Umarım temiz bir enerji elde edilir ve hayvan ve bitki artığı yakmaktan kurtuluruz. Quantum fiziğine ise girmiyorum bile. Sadece Hawking şöyle diyordu, "tarihte ilkkes matematiksel denklemler sayesinde uzayda bir yıldızın yeri olması gerektiği yerde hesaplandı ve sonraki gözlemlerde yerinde bulundu." eğer olasılıkları hesaplayabilirseniz daha neler bulabilirsiniz kim bilir.
Bilim adamları allahtan, tanrı inancı ile veya inanmadan ne yaparlarsa yapsınlar araştırmalarına devam ediyorlar. Eğer ki tanrıcılık, şirk koşma gibi anlamayan dinlemeyen kafası haala din eğitiminin yeterliliğini müsbet bilim eğitiminden ön planda tutan insanlar olsalardı ilerleme yaşamamız çok zor olurdu. Uzay çağında artık bazı dünyevi kanunların reformlaştırılması gerek çünkü evrensel değil. En basitinden müslümanlıkta namaz kabeye dönülerek icra edilmesi gereken bir husus. Mars'a koloni veya laboratuvar kurulması gündemde. Oradaki müslüman biri nereye dönecek te namaz kılacak? Laboratuvar ortamında rahim olmadan rahim şartları sağlanarak yavru memeliler doğuruldu. Bu tanrıcılık mı yoksa bilimsel bir kontrol mü? Nano teknoloji ile bahsettiğim farklı şartlarda farklı davranışlar sergileyen materyaller doğal olmayan malzeler olarak geliştiriliyor. Yani doğada bulunmayan materyaller yaratılıyor. Diğer genetik ise başlı başına bir muamma. Cenin rahme düştüğü anda alınyazısı vardır diyoruz ve kürtaj bu sebepten tüm tek tanrılı dinlerde yasak. Genetik ile ceninlerde eğer kalıtsal bir hastalık varsa bu giderilebilir. O zaman kalıtsal bir hastalığı bulunan ve düzeltilen biri için alın yazısında kurtulmak vardır mı diyeceğiz yoksa 50 yıl evvel yaşasaydı şanssız mıydı diyeceğiz? Üreme şu anda yüksek oranda olasılık ile gerçekleşiyor. Eğer genlerini biliyorsanız, istediğiniz cinsiyette, saç renginde, göz renginde çocuk sahibi olabilirisiniz. Bu dini açıdan hiçbirşey ile bağdaşmıyor. Burada ikilem şurdan doğuyor. Yukarıda bahsettiklerim dünyevi dini kurallara ters düşüyor. Bilim elbette dinden ayrı olarak ilerliyor. Elbette hiç bir bilim adamı önce kutsal kitaplarını açıp ordan feyz alıp araştırmasını yönlendirmiyor. Ancak araştırma sonuçlarında elde ettikleri bulguları dini olarak sorgulayıp vicdani bir muhasebeye de girişmiyorlar. Vicdanları kişilerin kendisine ait olduğundan dini kurallarla sınırları çizilmediğinden işlerine devam ediyorlar. Eğer dini kuralların içinde kalmış olsalardı iskenderiye kütüphanesinin yanması gibi buldukları tüm bilgiyi yok ederlerdi.
Artık insanlığın sorularına bilim ile yanıt verme çağına girdik. Bilginin paylaşımı şimdiye dek hiç olmadığı kadar hızlı. İhtiyacımız olan vicdanı hür, fikri hür bireyler. Ya şüpheci olup bilgiyi araştırır ve bulduğunuzu irdelersiniz yada size ne veriliyorsa gözünüz kapalı inanırsınız. Dünyanın yuvarlak olduğunu öğrenmek yada tepsi olduğuna inanmak sizin elinizde.