Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Jean Boudrillard ve Simülasyon Kuramı hakkında -3-

Jean Boudrillard ve Simülasyon Kuramı hakkında -3-
 

Elbette tüketim toplumlarının yaratılmak istendiği böyle bir evrende, tüketimin ana göstergesi olan “nesne” çok önemli bir yere sahiptir. Nesnenin satın alınabilir olması, onu satın alan kişiye yani sahibine sağladığı statü, belirli bir markayı temsil etmesi ve o markanın tüketicisi olan zümreye duyulan aidiyet...

Bunların hepsi tüketim nesnesi üzerinden bireyi etkisi altına alan psikolojik etiketlerdir. Piyasada yer alan markalar, reklâmları kullanarak yarattıkları psikolojik etki sayesinde adeta bizimle konuşurlar. Kullanılan bu dil, özne ile nesne arasında bir bağ oluşturulması yoluyla, o markayı satın alacak tüketici ile marka arasında kişisel bir ilişki, duygusal bir bağ yaratmaktadır. Burada amaçlanan, kişisel gereksinimler sistemi üzerinden doğal olan bir ihtiyacı karşılamaktan çok, reklâmlar aracılığı ile dil yetisini kullanarak daha fazla gereksinim yaratmak suretiyle gereksinimi üretim sisteminin olmazsa olmaz bir parçası haline dönüştürmektir.

Bireylere reklâmlar aracılığı ile adeta “-sansüre bir son verin, -çevre baskısına aldırmayın, -arzularınızı gerçekleştirme cesaretine sahip olun” diye seslenilmektedir. Bu bağlamda, özünde sınırlı bir etkinlik olması gereken satın alma ve tüketme eylemi, giderek sınırları ortadan kaldırılmaya çalışılarak sanki tükettikçe özgürleşiliyormuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmakta, sanki birey satın alıp tükettikçe kendi kendisini gerçekleştiriyormuş gibi bir hava yaratılmaktadır. Birçok seçenek arasında mevcut olanı “tercih etme” özgürlüğü de bireyin elinden alınmakta, aslında sınırlı olan bir alan içerisinde sınırsız bir alan algısı yaratılarak, bireyin nesne ile duygusal bir bağ kurarak tüketmesi sağlanmaktadır.

Baudrillard için ilkel toplumların yaşam biçimi ve kültürleri de önemli bir referans kaynağı oluşturmuştur. Nesneler sistemi ile ilgili çalışmalarında, Mauss’un 1920’lerde ortaya attığı “Armağan Kuramı”ndan oldukça yararlanmıştır. Özellikle ilkel toplumların armağan kültüründen, modern tüketim kültürüne geçişi de ironik bir dille eleştirerek tarihsel-toplumsal çıkarımlarda bulunmuştur. Geçmişte sahip olunan nesneler tanrılardan ya da atalardan kalan gelip geçici birer emanet olarak algılanırken günümüzde, bireyin sosyal statüsünün göstergesi olarak algılanmakta, her birisi bir ölçütün karşılığı olacak şeklide konumlandırılmaya çalışılmaktadır. Örneğin “-şık olmak istiyorsanız….markayı, -sağlıklı görünmek istiyorsanız….markayı tercih etmelisiniz” denilerek, sınırsız kaynaklardan belli bir amaç için “bir miktar” yararlanılması gerektiği algısı oluşturulmaktadır.

Geçmişte sadece gereksinim duydukları kadar üreten, ürettiklerinin fazlasını da yeniden pay ederek “eşitsizlik halinden çıkıp, adeta yeniden eşitlik haline geçmeyi amaçlayan” kabile toplumlarının “potlaç” dedikleri ritüellerden bugün eser kalmamıştır. Bugünün tüketim toplumları doğru-yanlış ve iyi-kötü gibi kavramları saf dışı etmişler, ihtiyaç olandan daha fazlasını üreterek, üretim fazlası nesneleri Arz-Talep/Emek/Hammadde/Amortisman/Toptancı/Perakendeci/ vb. şekilde sınıflandırılmış organizasyonlar aracılığı ile pazarlar hale gelmişlerdir. Karmakarışık görünen bu sistem içerisinde tüketim toplumlarının akıl ve gerçek arasında kurdukları bağ koparılmıştır.

Bu bağlamda ilkel toplumların “Kula” dedikleri, bilezik, küpe, kolye, vb. gibi, çeyiz ya da hediyelik eşya değiş-tokuşu veya “Gimwali” dedikleri, gündelik eşyaların değiş-tokuşu gibi gelenekler, seri üretim malların alınıp-satılmasına evirilen bir düzene dönüşmüştür. Tüketmek en önemli prestij kaynağı haline gelmiş, artık çok üretilen ve çok tüketilen bu zengin sistem içerisinde herhangi bir şey üzerine düşünme gereği dahi kalmamıştır. Hatta sistemin sağlıklı tüketimi sağlaması için, aylaklık yapılması bile kayda değer bir etkinlik halini almıştır.

Baudrillard bu konuda Veblen’e gönderme yaparak şu görüşlere yer vermiştir; “zenginlik ve düşüncesizce yapılan aşırı israf dışında prestij sahibi olunmasını sağlayan en önemli araçlardan biri, doğrudan ya da vekaleten yapılan aylaklıktır”...

Bu bağlamda aylaklığı yapacak olan emekçi işçi sınıfının, kapitalist burjuva sistemine karşı herhangi bir devrim gerçekleştirme şansı da kalmamıştır. Artık sistemin devamlılığının sağlanması için, bu türden devrimci söylev çekenlerin, alan el-veren el dengesi içerisinde ürettiklerini tüketmekten başka çareleri kalmamıştır.

Baudrillard ve Simülasyon Kuramı, kapitalist sistemin doğum yeri olan batının moralini bozmaya ve dengelerini sarsmaya devam edecektir.

Sonuca yaklaşırken Baudrillard’ı eleştirenlere yine O’nun görüşlerinden yola çıkarak buradan birkaç cümle daha yazmak isterim;

“ayna yansıttığı nesnenin bir parçası olduğundan asla nesnel bir gerçeklik sunamayacaktır” der Baudrillard...

Bu görüşten hareketle Baudrillard’ın, içine doğduğu sistemin alternatifi olacak bir kuramla ortaya çıkması pek mümkün görünmeyebilir ama aynı Baudrillard şunu da söylemektedir;

“Bir tatbikat simülasyonu gerçeğinden daha gerçekçi olabilir...”

Eğer bir simülasyon, varoluş kaynağı olan gerçeği alt edebiliyorsa, bu kuramın sahibinin de tamamen haklı olma ihtimali var demektir...

Siz söyleyin; neden haksız olsun?..

 

 

 

 
Toplam blog
: 8
: 1167
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Güzel Sanatlar alanında eğitim aldım. Merakla okumaya, öğrenmeye devam ediyorum... Amacım, Sosyol..