Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '11

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Kadınlık bir bilinçtir... Özdedir... Öz ise o yasak kelime; vajina...

Kadınlık bir bilinçtir... Özdedir... Öz ise o yasak kelime; vajina...
 

yüzyılların taşlaştırdığı kavram vajina, kadını ve dolayısıyla toplumu içinde hapsedecek güce sahipt


Öncelikle bu yazıyı okumadan kafanızda kendiliğinden kadınlara küçük yaşta cinsel özgürlük ve tabusuzluk önerdiğimi sanarak taş atmalara kalkacakların durup okumasını öneririm… Anlatılan bu değil.

Ve elbette hemen din değerlerini öne sürerek yazıyı kınayacaklar varsa hatırlatmak istediğim şu: 1 yaşında kız çocuğunun bile evlenmesinin olabilirliğinin 6-7 yaşında bile koca koynuna girebilirliğinin onaylandığı İslam ülkelerinin varlığını hatırlayın. Onlar da aynı dini farklı yorumlayarak hayatlarına uyarlamamış mı? Bu yazı kız çocuklarını ahlaksız yapın demek için değil, bilakis ahlaki değerlerinizi önce özsaygınızla güçlendirin demek için yazılmıştır. Kadının bireysel, aile içi ve toplumsal varlığındaki duruşu için bu konu vurgulanmalıdır.

Yazar Özel Notu: Sevgili okurlarımıza önemle vurgulamak istediğim konuyu ilk adım olarak bu satırlara eklemek istiyorum. Yazının içeriğinde erkeği aşağılamak değil, erkeğe yüzyılların tabuları ve değerleri ile kabul ettirilmeye çalışılan illa erk sahibi, illa 1. sınıf olma, illa önde olma, illa yöneten olma vb kavramların nedenleri ne olabilir sorusu üzerinde dururken bu yargıları fetvalar, kanunlar-kurallar veya toplumsal değerleri oluşturan erkek bireyler tarafından neden bu yöne saptırılmış olabileceğinin kendi yorumumla değerlendirilmesidir amacım... Elbette konuya biraz nüktedan yaklaşımım sanırım erkek düşmanı gibi veya erkeği 2. sınıfa itmeye çalışan biri olduğum kanısı yaratmış bazı okurlarımızda.

Hayır... Bunu ilerleyen yazılarımı takip ederseniz sizler de göreceksiniz ki benim kanaatim her zaman erkek ve kadının vazgeçilmez ortak bilincin ve BİR in parçaları olarak elele olması, birarada olması gereken varlıklar olduğu ve bunu varoluş içinde hiçbir sonradan oluşturulan değer, tabu, kural ve yargıların değiştiremeyeceğidir...

Konu cinsellik, cinsel birleşme, seksi etkinlikler değil baştan vurguluyorum, okumak istediğiniz yatak ilişkileri ve tensel temaslar ise ve ne, nasıl, ne şekilde ve hangi süreçler içinde olmalıdır hakkında satırlar ise üzgünüm… Ben gerekenin ne olduğunu vurgulamak amacındayım.

Konu bence ilişki aşamasına gelmeden başlaması gereken bir süreç.

Bir bilinç… Kadına verilmesi gereken bir bilinç.

Ben bu bilincin, erkeğin de bilincini etkileyeceğinden eminim. Erkeği doğuranın da kadın olması ve kayıtların anneden bebeğe aktarılması nedeniyle.

Tabii bu bilinç, nasıl asırlarca, yavaş yavaş kazındıysa SİLİNMEK İÇİN belleklerden, öyle pat diye de yerine geri konamayacak… Zaman alacak…

Benim vurgulamakta ısrarlı olduğum konuya gelince, kadın cinsi için daha küçük yaşlardan itibaren, kaş, göz, saç, bacak, kol gibi, vajina kavramı da, tabusal hale getirilmeden doğal oluşla öğretilmeli… Nasıl burnunu silmeyi öğretiyorsak, nasıl okumayı yazmayı, nasıl tırnaklarını kesmeyi, nasıl zamanı gelince kişisel bakımlarını öğretiyorsak, küçük yaştan itibaren vajinal kaslarını nasıl egzersizle güçlendireceğini öğretmeliyiz ebeveyn olarak …

”AA NE AYIP” tepkisi verilmeyen bir konu, minicik bir dimağda da öğrettiğiniz anlamı ile kazanır ancak eşittir işareti karşına gelen izah olarak…

Nasıl ki, din ve tabularda da beyne angaje edilenleri doğal görüp, aksini düşünememe durumunu yaratmanın yolu beyinlerini küçük yaşlarda yıkamaktan geçiyorsa, aynı yöntem bu konuda da uygulanmalı…

Vajinasını bilen ve kontrol edip kullanabilen bir küçük hanımefendiye, “nerede bu konuyu dillendirip dillendirmeyeceği de, bu bölgenin mahremiyetine saygı “da öğretilebilir... Ama “sadece mahremiyete ve kişisel haklarına saygı…” Asla yasak, ayıp, günah vb. değil…

Ve bu vajinal bölgesinin kontrol ve hakimiyetinin, onun hayatındaki artıları, ileriki yıllarda idrar kaçırabilme ihtimalinden, doğum yapmaya ve doğum sonrasındaki toparlanma sürecine ve elbette bir cinsellik yaşadığında da, vajinal gücünün kontrolünün ona nasıl doğru etkilerle yansımada bulunacağına dair normal ve çok doğal olarak öğretilecek pek çok bilgi…

Olmadık bir patavatsızlık yaşanmaması için de nasıl onlara, bazı konuların ancak bazı yerlerde ve ancak bazı kişilerle konuşulacağı öğretiliyorsa, bu konunun da özel zamanlamalarla anne ile güvenilen bir büyük veya bir uzman ile vb. konuşulacağı öğretilebilir.

Ben bir gelişim sürecini ve etkisini savunuyorum… Yaşanması herkes için mutlak olan doğal gerçeklik, cinsel ilişkinin uygulanış çeşidi yanlışıyla veya doğrusuyla, kadın veya erkek ancak o iki kişiyi veya kişileri etkiler, benim konu olarak seçtiğim, o aşamaya dek gelişmesi gereken bir anlayış, bilinç ve kişisel hakimiyet. Bunun kadına ve topluma katacakları hakkında iddia sahibiyim…

Konu uygulamalar değil zaten… Kaç dakika sürmüş, ne olmuş, nasıl olmuş değil… Konu bence, neden kadının bu konuda bu kadar bilgisiz, bilinçsiz ve asıl odak olması gereken ama hep varlığından bile habersiz kaldığı cinsel uzvundan kopuk olduğu…

Dinler bu konuda en büyük tabuları yaratmış, hep kadın tabu, kadın bilmez, hissetmez, görmez… Tek Tanrılı dinlerden sonra , din adamı kisvesi altında erkeklerin toplumda yarattığı kaos, kadının gücü karşısında, var olunalı beri kaldıkları aczin intikamını kadından almak için kendilerince yorumlar, açıklamalar, anılar, hikayeler vb. vb. yaratmaları…

Ve hep etnik kültürlerde tanrısallaştırılan veya gücüne değer verilen varlık kadınken, tek tanrılı dinlerde olay tam terse dönmüş. Tüm tek tanrılı dinlerin peygamberleri erkek… Olmamalı mı? Haşa… Konu bu değil… Burada ifade etmeye çalıştığım konu, dinlerde kadına ve anneliğine yapılan övgülerden sonra, toplumsal hayatın dışında tutulan, ikinci plana itilmeye çalışılan ve din adamı bile olamayan kadının pozisyonundaki dengenin dengesizliği…

Ben burada, ilkel toplumların kadının bilgelik kapasitesi, dayanım gücü, aklı, yaratıcı yeteneği, planlama özelliği vb. pek çok özelliğine verdiği değeri ve saygıyı hatırlamadan geçemiyorum bilgilerimizin arasındaki tarihsel gerçeklerden bize yansımış olan… Erkekler için sadece çalışma, koruma, savaşma yeteneği olmasına bakıyorum sonra…. Ancak zaten doğadaki toplu yaşayan hayvanların komün yaşamında bile DİŞİ öncelikliyken, tek tanrılı dinlerle beraber, yani tüm medeni toplumlarda, erkeğin, gerek din adamı, gerek devlet adamı ve gerekse aile ve toplumun kilit pozisyonlarında olmasını bu DNA’sına kadar işlemiş olan komplekslerinden kaynaklandığını düşünüyorum… Din adı altında cennet anaların ayakları altına serilirken, hadis adı altında kadın şeytanidir denmesini anlamak akıl dini olan İslam’ın yorumlamalarla, nakledilişlerle saptırılarak aktarıldığını düşündürüyor nedense… O nedenle akıl ile ödüllendirilen insanın araştırıp okumak yerine, kendisine bahşedilen beyni kullanmak yerine, dini tarikatlarla aracıları seçtiğine, hele bu modern yüzyılda bile şaşmamak mümkün değil… Kaldı ki eski veya cahil toplumlarda, din ve inanç korkusu kullanılarak çok daha kolay toplumsal bilinçlerle oynamak…

Ben en eski ilkel toplumlarda gerçeklerin öz haliyle varlığına inanıyorum… Doğallık her zaman gerçeği yansıtır… Her toplumu araştırdım diyemem ama gerçekten de kadının üretkenliği, yetenekleri, zekası, programlama, hissedebilme, yönetebilme vb. vasıfları cidden farklılıklar taşır… Toplumda kadının bu yönü tırpanlanarak erkeklere bir alan yaratılmış medeniyet adı altında…

Erkek bedeni ve doğumsal yapısı, dayanıklı değil… Patlayıcı kuvvetler ona göre
o nedenle, kardiyo çalışmalarda başarılı, ağırlık kaldırmak için başarılı… Savaşır…

Ama dayanımı çok zayıftır…

Kadın ise inanılmaz dayanıklıdır, güçlüdür, akıllıdır, pratiktir. Erkek egosu burada dibe vuruyor testesteronun ve ostrojenin etkisi belki ama gerçek…

Arılar ve karıncalar gibi en düzenli ve çalışkan hayvanlar da hep kadının gücüne işçilik ediyor, kadın zekasına, kadın üremesine… Erkekler sadece çalışan, savaşan… Bu doğa dengesinde var.

Vajinanın kutsal kase olma yorumu ve bunun Hıristiyanlıkta din adamlarınca nasıl planlı alt edildiği hakkındaki Leonardo da Vinci’nin şifresini okudunuz mu? Ben
hayretle okudum okudukça ne kadar kafamdakilerle tamamlandığını gördüğüm için hayretle okudum… Tabi bu da benim anlattıklarım gibi akıla uyan bir varsayım…J)

Ama olaya tek ilişki yönünden bakmamak lazım…
Vajinasının varlığı kadın için, belki de erkeğin o durup durup “acaba yerinde mi” şeklindeki –alt beyin şartlanması mı desem ne ise-, o dürtüyle “şey”ini yoklaması gibi bir şeyden öte…

Biz yoklamadan varlığını anlayabiliriz. Kimseye gösterme zorunluluğumuz da yoktur. Penis boyu için tedirgin olurken erkekler, biz derinliği için endişe duymayız ama varlığını bilirsek tabii…

Oysa yasak olan ve tabulaşmış kadın cinsel organını hem bekaret baskısına alıp, hem erkek tatmininde kullanılması, sonra da bebeklikten yani ortalama 3 yaşından beri neredeyse kendini dokunarak zaten tanıyan dişiyi vajinal olmayan klitoral şekilde tatmine çalışmak kadın için sürekli eksik kalan bir şeylerin birikmesi demek… Çünkü asıl kadınlığın gücü pelvisin bu bölgesindeki derinlikte ve enerjisi hayatı varetme enerjisi...

İsviçre’de –sanırım- yapılan araştırma kadının vajinal kaslarıyla 25 kg taşıyabileceği yönünde bir kas kullanımından bahsediyor… Çalıştırırsa tabii…Ve ben kapasitesi bu kadar yüksek olan bir organın, sadece birkaç dakika bile sürmeyen erkek tatmini için olduğuna inanmıyorum.. J, G noktası gibi şeylere de inanmıyorum… Olay aslında işte orada sapıtıyor… Sahip olunan güç ve enerji daha yaratıcı ve önemli… Yaşamsal hatta…

Bu konuda asıl şehvet beyindedir. Kadın aslında her zaman sevilmek ve güç ister, doğası gereği de kavramak… Bu sınırsız güç kullanabilme ve derinlik, kadını aslında beyinde bitirir orgazm olarak…

Sadece belli hareketlerle -ki bunlar özel pelvic pilatesle beraber yapılırsa daha da anlamlıdır- yani dokunmadan bile cinsel uzuvlarına kadın, beyinde yakalar zaten orgazmı ama bunu sevdiği insanla paylaşmak önemlidir kadın için… Erkek ile bu kullanım standardını paylaşabilmesi önemli… Ama paylaşabildiği anda “vay o…. nereden öğrendin bunları” denen kadının yaşadığı toplumumuzda bu mümkün mü? Elbette hayır… Ama “bunu” yapan bir başka kadın için erkek evini terk etmiyor mu çok zaman? Bunu yapan kadın çok mu güzel? Hayır belki çoook çirkin… Ama cazibe… Cazibe tuhaf bir özgüven…

Bu özgüveni yaratan vajinadır kim ne derse desin… Bu bilinci varsa kadın inanılmazdır zaten… Işık saçar… Duruşu başkadır… Hayır, seksomanyak da olmaz… Akla bu gelmesin… Ama o istediği an vajeni kullanmak, kullandığı özel enerji yüklü bölgeden gerektiğinde bir hayat dünyaya getirebilmek yetisi inanılmaz bir özgüvendir…

Erkekte bu yoktur. Hatta inisiyatifi olmadan erekte olabilen bu uzvunu nereye sokacağını şaşırdığı anlar hayatında çoktur… Ama hep sırtı sıvazlanır… Ben bunu evin küçük çocuğuna benzetiyorum. Utanır ve utanmaması için yüreklendirilir. Aslında büyük kardeş biliyordur neyin ne olduğunu ama küçüğü kazanmak için ona destek verir o da. Doğanın da bence büyük çocuğu kadın, küçük çocuğu erkektir.

Aslında kadın demek toplum demektir, kadının mutluluğu da toplumun mutluluğu… Bakın, erkek egemen toplumda, daha doğrusu aslen ANAERKİL olduğu halde ATAERKİL gibi baskılanagelmiş toplumumuzda, kadının cinselliği ve kadının mutluluğu ile ilgili olabilecek her konu, özellikle cinsel konular tabu olmuştur. O kadar tabu halindedir ki, genç kızlığa girişten itibaren ayıp- günah vb. kavramlar ile üzerinde dahi konuşulmaz. Modern günümüz hayatında dahi, daha cinselliği hiç bilmeden, daha kendi cinselliğini tanımadan, nerede ve hangi organında ne olması gerektiğini bilmeden evlenen kızlar var. Bu cehaletin boyutları, cinsel hayatında kadının mutluluğu ve orgazmı bilemeden yıllarını geçirmesine sebep olacak kadar ciddi boyutlarda…

Ama bakire kız isteyen erkek, kadınında tatmini bulamadığında da bunu dışarıda aramakta. Oysa kadın bu aşağılanmayı hak etmediğini hissetse de bir şey yapamıyor, kendine, kadınlığına güvenini kaybediyor. Kendine güveni olmayan bir kadın ise güzel olsa dahi güzel olduğunu hissetmiyor, güzel olduğunu hissetmeyen kadın zaten güzelliğini de kaybediyor. Çünkü o ışığını kaybediyor. Hele bir de doğum yapınca, cinselliğini iyice kaybettiğini düşünüyor çünkü cinsel ilişkisi eşiyle eskisi gibi bile olmayabiliyor, ama kadının gittikçe üst düzeylere çıkan hormonları var, buna, cinselliğe de ihtiyacı var, ama…

Daha da kötüsü, özellikle hamilelik sonrası ki normal doğum yapmasa dahi, özellikle iç karın basıncının ani arttığı hallerde, yani öksürük, aksırık, kahkaha vb. hallerde idrarını kaçırabiliyor. Bu durum utanç verici geldiği için bunu kimseyle elbette çoğu zaman doktorlarla da paylaşmıyor. Yaş ilerledikçe bu durum gizlenemez hallere de gelebiliyor. Artık ameliyatlar vs. başlıyor ama o aşamaya gelinmeden de, bu sorun yaşanmadan bertaraf edilebilirdi diyorum ben. Ve ameliyatlar bazan çözüm de olamıyor.

Pelvic Bölge kadının en önemli bölgesi bence… Kadının kadınlığı, kendine güveninin kaynağı işte bence burada. Bu da çirkin olarak görüp değerlendirdiğimiz pek çok kadının nasıl olup da bu kadar cazip olabildiğini açıklıyor. Çünkü bedeninin en gizli bölgesine tamamen hakim olmanın ona, hormonlarına ve psikolojisine kattıkları yadsınamaz.

Her kadının daha genç kızlıktan itibaren, otururken, WC’ de, çalışırken, araba kullanırken, film izlerken dahi yapabileceği çok basit egzersizler var ve bunlar zor olmadığı gibi dışarıdan da belli olmuyor. Bu egzersizleri yapan kadın, doğumda da, sonrasında da ne cinsel hayatında, ne de idrar kaçırma konusunda-tabii idrar kaçırma psikolojik değilse veya başkaca bir sorundan dolayı kaynaklanmıyorsa- herhangi bir sorun yaşamadığı gibi, orgazm olabiliyor çünkü kendi bedenine hakim, bu ona mutluluk veriyor, mutlu kadın dünyayı değiştirebilir…

DİP NOT:

Burada ne olur dikkat.. Vajinal orgazm en son gelinecek nokta.

Önce vajina bilinci, vajinanın varlığını kabul geliyor… Varlığı kabul edilmeyen bir şeyin zevkini yaşayamazsınız. Önce bu varlığı bilinçaltımızda “yok “oluşundan kurtarmaktan bahsediyorum. Öyle doğal , öyle varlığı bilinir ve öyle varolanı kullanır hale gelmeli kadın, bu ise illa cinsel ilişki demek değil… Genç kızlıktan başlanan bir bilinç… Hayata daha önceden varlığıyla katılan bir bilinç…

Nasıl ki erkek doğduktan sonra penisinin varlığını ve hareketlerini biliyorsa, nasıl kullanacağını içgüdüsel farkındalığıyla ve tüm doğallığıyla biliyorsa, kız çocuk da , derinliğini keşfetmeden ama varlığını bilerek, sıkmayı, bırakmayı, yönetmeyi, idare etmeyi bilerek , bunu günlük bilincine sokarak büyümeli.

Genç kızlıkta da artık cinsel kimliği heyecanla dolarken, vajinasına dair konuları "ayıp" , "günah" diye iyice soyutlayıp, kullanımını, konuşacaklarını ve sorularını saklamak zorunda kalacağı bir “ayıp uzuv çekingenliği” yaşamamalı…

Bakın hala ben vajinal orgazma gelmedim…Bundan bahsetmedim bile şu anda.. Kabulüne öncelikle bilinç düzeyinde alışmak zorunda olduğumuz bir uzvumuz var... tabuların, yasakların, ayıpların çok ötesinde…
Bundan sonraki olayların gelişiminde, yüzünüz gülümsemeyi ister istemez alıyor zaten… Orgazm, aslında bir beyin kimyası… ne vajina, ne klitoris, ne o, ne bu… Beyin kimyasında oluşan bir uyarım…

Vajinal kaslarını kullanabilen, idare edebilen, varlığını, gücünü tüm bilinci ve benliğiyle idrak edebilen bir kadın için, artık sizce erkeğin hangi uzvuyla, ne kadar süre, neyi yaşattığının önemi kalır mı? Çünkü idareyi eline alan ve zaten tüm bedenine yayılan, kişiliğine yansıyan bir özgüven ve iç görünün en enerji dolu olan kısmı, kök çakra enerjisi, yaratıcı enerjisi zirvede…

Bu aşamada zaten tatminin, orgazmın, “bilmem ne” noktalarının falan hükmü kalmıyor ki… Çünkü aşılması gereken öncelikli adım sevgili hanımlar, bizim bilincimizde… Erkeklere bunu öğretecek olan biziz… Onlar için bu olay anlayamayacakları kadar kısır bir döngü… Bizler için ise çok büyük bir enerji ve bilinç söz konusu… Vajinal bölgenin kontrolü ve kullanımı, kabulü, tabusuzluğu, doğallığı, varlığının asıl amacı… bakın, omurgamızın dibinde bir enerji noktası, erkek için de kadın için de…

Erkek için bu nokta çok dışta ve bir de sünnet gibi bir tehlikenin altında bilinçlerde kazınmış korkulara sahip. Kaybedebilir, kuruyup, düşebilir, kaybolabilir:)) Bu işin şakası tabii. ama hep bir kontrol durumu ve gösterme merakı, ve ne kadar cm. olduğundan, kaç kere işlevsellik kazanabildiğine kadar onların tek kıstası…

Bizim yüzyıllardır bilinçlerden, hatta bilinçaltlarından kazınan uzvumuz ise, penis gibi kesme, kopma vb. tehlikeler yaşamayan, üretici çok üretici bir enerji kaynağı, aynı akü gibi… Cinselliği yaşaması- yaşamamasından öte enerjiyi üretebilmesi önemli. Kadınlığın gücü burada… Oradan hayat dünyaya getirebilmek, orada erkeklerin gerekirse teslimiyetini sağlayabilmek, orada enerjiyi bütünleyebilmek, oradaki enerjiyle hayata ve toprağa adeta kök salabilmek, oradaki enerjiyle bereketimizi arttırabilmek, bedenimizdeki tüm enerji kanallarımızı açabilmek mümkün… hormonlarımızı tetikleyebilmemiz mümkün..

Menopoz dönemine başlayan ve regl artık göremeyen bir kadın, cinsellikle değil, bu egzersizlere ve vajinasının varlığına odaklandığında regl olmaya başlıyor… Belli salgıları yetersiz olan bir kadın ise bu sorununu aşılabiliyor… Sistit vb. idrar yolları sorunları kolay atlatılabiliyor… Kadın yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin, idrar tutma sorunu yaşamıyor, kimseye mahcubiyet duymuyor… bakın bu vajinal bölgenin enerjisinin bir dengi doğada yok… Ve tabiat, bu enerji karşısında zaten ilkel toplumlarda da , bazı hayvanların toplu yaşamlarında da kadın cinsine özel yerini bu nedenle veriyor… Bu enerji öyle bir enerji ki, kullanımının ne yönde olacağı da kadına kalmış.. Bu enerjiyi olumlu kullanmak da olumsuz kullanmak da kadının elinde. O nedenle sevginin yaşandığı bir toplumda bu enerjinin sevgiye hizmet etmesini diliyorum.

Benim varmak istediğim nokta için, çıkış yaptığım nokta öncelikle “vajina bilinci” sevgili hanım okuyucularımız. Sizlerle başlayacak bu döngü… siz kızlarınıza ve onlar da kızlarına.

Aslında burada belki erkekleri çocuk bırakan duygularının da değişimine yardım etmek bizden geçiyor. Buna da başka bir yazıda değineceğim.

ERKEK OLDUN diye beyni doldurulan erkeğin, (Allah’ın kusurlu yaratmış olabileceğini de düşündüren) ama aslında dindar olduğunda direnen bir toplumsal inanışla, erkekliğinin kendi iradesi ve kararı dışında sünneti söz konusu… Erkek olmakla, erkekliğinin simgesinden parça kaybedebilmek fikirlerinin tezatına ve bunun işleyişine bakınız. Karar verme, yönetme yetisi olan erkek kişi olacak hani… o beyin yıkaması var toplumda… ama …daha penisine inen kırpma işleminde karar yetkisi yok… kişiliği daha baştan alaşağı… ne kadar zavallı bir durum… İşte o yüzden şefkat duymamız lazım. O bilinçaltından maçoluk dışında ne bekleyebilirsiniz? Kaybetme korkusu yaşadığı uzvunu, derinliğini bilemeyeceği ve karşısındakinin kontrol edebildiği inanılmaz bir uzvunun içinde uzun süre tutabilmesi büyük cesaret…bu riski göze alması mümkün mü?

Şefkat duymamak, üzülmemek mümkün değil genelleme yapıldığında…

Hem de ne adına?

Erkeği üstün gören tek tanrılı dinin emri olarak… Bu konuyu dini vahiyle gönderen Yaratan, kusurlu imalat yapmış olamaz değil mi?

O halde neden yarattığı varlığın kesilmesi gereken bir parçası var?

Ceza mı yoksa. Değil… O halde ne?

Her şeye hakim olan, yaratan yüce güç, Yaratan, hatalı yaratamayacağına göre, neden. hem de erkeğe üstünlük vermişken, erkeğin iradesi hiçe sayılarak…

Bu erkek, nasıl erkekliğinin daha en baştan aczine şahit oluyorken, üstünlüğüne kendisi de inanabilir ki? Nasıl?

O halde “üstünüm ben ” i oynayacak.

Nasıl? maçolukla…

yazacak çok şey var.

tartışacak çok şey var…

sevgilerimle..

Not: Bu arada ben inancı fazla birisiyim, Yaratan’ a ve yarattıklarına.. Ama bana verdiği aklımı kullanarak… Lütfen yanlış yorumlarla başka yönlere konu saptırmayalım diye bu dip notu düşme gereği duyuyorum…

JALE ÖZEN

PİLATESCADISI

www.hamilelerkulubu.com

 
Toplam blog
: 19
: 11813
Kayıt tarihi
: 26.12.10
 
 

68 doğumluyum. Y. tekstil Mühendisi ve tekstil tasarımcısı olarak başladığım iş hayatım, yoga- pi..