Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '19

 
Kategori
Öykü
 

Kahvehane

 Rıza amcanın kahvehanesine her geldiğimde bir his peyda olur gönlümde, severim burayı… Acaba bu mistik mekânın çekiciliği mi, yoksa kitapların tozlu kokusu mu beni bu hale koyar? Bilemem.

Buraya her uğradığımda sevincin ve mutluluğun yanısıra ayrıca bir hüzün çöker içime. Kahvehanedeki bu koca kütüphanede okurlarını bekleyen kitaplar varken neden bu insanlar ellerinde iskambil kâğıtları, okey taşları ile saatlerce bir masanın etrafında oyalanıp dururlar ki. Hele bazıları var; onu bile yapmaz: Saatlerce uyumaya, ara sıra gözlerini açıp saate bakmaya gelmişler...

Hâlbuki kitaplar onlara daha çok zevk verebilir. Rıza amcanın radyosundan bile daha çok... Birkaç saatlik zevkin fevkalade üztünde bir haz alabilirler.

Kahvehaneden her çıktığımda da masamdaki şiirlerimi, öykülerimi ve birkaç roman denememi yırtıp atasım geliyordu. Ben yazacağım da ne olacak... O amcalar ağabeylerin yaptıkları gibi ya hiçkimse benim kitaplarımı okumayıp da ellerindeki yalancı mutluluklara tutulurlarsa... Hâlbuki yazılarımda, şiirlerimde ben onlara aşkı anlatacaktım, mutluluğu anlatacaktım, kendimi, kendilerini, başka başka hayatları anlatacaktım. Okumayacaklar, dinlemeyecekler mi?...

Rıza amcanın kahvehanesine o gün de uğradım. Bu kez masada oturmuş eğlenenlere hiç bakmadan rafın en üstünde duran kitaplardan birini alıp okumaya başladım. Bunu hiçbir zaman yapmam hâlbuki... Bir kitap alır eve giderdim... O kadar alıştım ki kitapları istediğim gibi alıp geri getirmeye, burada okumak aklımın ucundan bile geçmezdi.

Yaklaşık bir saat boyunca elimdeki kitaplarla oyalandım durdum. Hiçkimseyi benim ne yaptığım ilgilendirmiyordu. Rıza amca isteyene çay kahve getiriyordu. Bazen ocağı başında uyukluyor, çoğu zaman da yanındaki radyonun sesini açıp bir türkü eşliğinde mırıldanıp, duruyordu. Rıza amcanın anlık değişen bu hallerine hiç de alışık değilim.

Doğrusu kitabımla oyalandığım boş geçen bir saatin ardından (şimdi gerçekten okumak üzere) bir kitap alıp evime gidesim geldi.

Yine rafın üst kısımlarından (ki oralarda hep kalın kitaplar olurdu)  bir kitap seçtim. Niyetim buraya birkaç gün uğramamaktı. Belki de yeni kitaplar bulabileceğim yeni mekânlar olsa bir daha uğramazdım. Ancak bu fikrimden de aynı hızla vazgeçtim. Çünkü buradaki kitapların da okunmaya, değer görmeye biraz olsun hakkı vardı.

Ayrıca yaptığım en iyi şeyin kitapları okumak değil onları hayatıma yansıtmak olduğunu da biliyordum. Asla Rıza Amca'nın kahvehanesindekiler gibi olmayacağımı da biliyordum. Çünkü kitaplarda bulduğum huzuru ben o kâğıt parçalarında ve taşlarda bulamazdım.

Kalınca kitabımı almış kahvehanenin kapısına doğru giderken içeridede küçük bir hareketlilik belirdi. Rıza Amca radyoyu kapatıp teker teker kâğıtları ve taşları toparlamaya başladı. Kapıdan. Çıkmadan izleyekaldım.

Birkaç dakika içinde o benzleri solgun, ihtiyar amcaların çoğunun yüzünü bir gülümseme aldı.

İçlerinden biri;

-Bizim kız bugün epey gecikti. Dedi.

Yanındaki “gelir gelir” manasında bir eli havada başını salladı. İkisi de yerlerinden doğrulup; ocağın hemen yanından kapıya kadar upuzun dizilmiş iskemlelerden ikisine oturdular ve yarım kalan çaylarını yudumlamaya devam ettiler.

Diğer amcalar, ağabeyler de yavaş yavaş oturdukları yerlerden kalkıp bazıları iskemlelere bazıları ise ocağın diğer yanındaki sedire kurulmaya başladılar.

Ben bu hareketliliği çözmeye çalışırken kapıda küçük bir kız çocuğu görüldü, gözleriyle kahvehanedekileri süzüp,  içeri girdi. Yeşil gözlü sarışın bu küçük kız sanırım ondört - onbeş yaşlarındaydı. Sırtandaki çanta ve üzerindeki mavi önlükten okuldan çıkıp geldiği anlaşılıyordu.

Küçük kızın gelişi kahvehaneye ayrı bir heyecan ve coşku kattı. O ihtiyar adamların hepsi birer delikanlı kesildiler. Neredeyse hepsi sevinçlerinden havalara uçacaklardı.

Küçük kız kitaplığa geçip önce orta raflardan birkaç kitaba göz attı. Kendince birşeyler bulmaya çalıştığını gördüm. Gözler pür dikkat sarı saçlı kız çocuğundaydı.

Küçük kız sıralı dizilmiş amcalara dönerek bir öğretmen edasıyla seslendi.

 -Bugün sizlere Gulüverin seyahatlerini okuyacağım.

*

O kız çocuğu o gün bana hayatımın dersini verdi. Amcaların hiçbiri okuma yazma bilmiyorlarmış ve o yeşil gözlü, sarı saçlı güzel kız her gün okuldan çıkışta bu amcalara çeşit çeşit kitaplar okuyormuş.

O gün böyük bir ön yargı ile baktığım bu amcalar şimdi benim en iyi arkadaşlarım oldular. Şu sıralar Elif ile birlikte amcalara kitaplar okuyor onlara okuma yazma öğretiyoruz. Ben bazen; genellikle Elif’in olmadığı zamanlarda onlara klasik romanları okuyorum.

Amcalar bu kitapları da ayrıca çok seviyorlar…

 

 
Toplam blog
: 5
: 76
Kayıt tarihi
: 25.05.19
 
 

-Sen Çeyrek Ben Yarım -Elveda Çocukluğum -Yarım Kalan Öyküler -Tehlike Savaşçıları 1 kitaplarının..