Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '12

 
Kategori
Tarih
 

Kişilere tapanlar

 

Toplum içerisinde insanın kendinden kaynaklanan güçlerinden çok hep birilerinin güdümüne kendisini layık görüp, yalnız başına bir şeylerin üstesinden gelemeyeceklerini söyleyen kişiler olagelmiştir. Budha, Musa veya İsa gibi bir büyük insanın ortaya çıkıp insan topluluğunu değiştirdiğine inananlar vardır. Bunlar katıksız “kahramanlara tapanlar”dır. Kişileri tabu olarak gören ve onların eleştirilemeyecek insanlar olduklarını söyleyerek, kendi geleceklerini ipotek altına almış bulunmaktalar.

Önce bir büyük insanın ortaya çıktığına, sonra o toplumun önde gelenlerinin, seçkinlerin ona uyduğuna, böylece bir ekibin oluştuğuna inanırlar. Topluma yol gösteren ve kendince bir hedef tayin edende işte bu seçkinlerden oluşan ekiptir. Bu gruba da, seçkinlere tapanlar demek doğru olur. Bu seçkinler olarak nitelendirilen insanlar eleştirilemez, yerilemez ve her söylediği emir olarak alınmaktadır.

Kendilerinden veya toplumun tarih seyri içerisinde patlayacak bir potansiyele sahip olarak değişime uğradığını kabullenmekten hep uzak durmuşlardır. Bunların amacı insanları tanrılaştırmak ve insanlar içerisinde sınırsız güçlere sahip olmayı arzulamak. İstekleri sınırsız olarak karşılanmalı ve bu yapılmadığı zaman kendilerini mağlup edilmiş olarak görürler.

Şirk sadece Allah’tan başkasına secde etmekten ibaret değildir. Allah’tan başkasına yalvarıp başkasından yardım dilemek de şirktir. Çünkü yalvarmak ve yardım dilemek de bir tür ibadettir. Bu nedenle Allah’tan başkasından yardım dileyen kimse de, puta tapan kimse kadar müşriktir. Şirki sadece Allah’a ibadette ortak koşmaktan uzak durmak, nefrette ve sevgide ona ortak koşmak ve bu konularda aşırılığa gitmek de şirktir. İnsanların isteklerinde sınırsız davranmaları, Allah’tan başka tapılacak ilahlar veya ilahçıklar edinmeleri de onları şirk sınırlarında bocalayan kişiler olarak göstermektedir.

Bu konu Kur’an’ın birçok yerinde ele alınmıştır. Bu Allah’ın hidayetini ve emirlerini bir tarafa atıp, Allah’tan başkasının emir ve yol göstermesine uymanın dil ile Allah’ın ortağı bulunduğu söylenmese bile böyle bir davranışın şirk olduğu vurgulanmaktadır. Hatta bu kimse başkalarını lanetliyor onları kabul etmiyor, fakat aynı zamanda ilahi emirler yerine onların emirlerine uyuyorsa o zaman böyle bir kimse de şirk koşuyor demektir. Yani Allah dışındakilerin kanunlarını kabul edenler yani tağuti düzenlerin isteklerini yerine getirenleri de şirk koşmak olarak değerlendirmektedir.

Allaha karşı başkalarını ortak ve emsal tutmak onları Allah sever gibi sevmek ve Allaha mukabil onları bizzat tabi olunacak kimseler olarak kabul etmek, emirlerine itaat eylemek, münhasıran Allah tealanın hakkı olan uluhiyet sıfatını ona kul olmaya başkalarını ortak etmek en büyük zulüm ve şirk olarak kabul etmek gerekir. Allah’a ait olan sıfatları O’nun dışındaki kimselerde kabul etmek ve onda bu sıfatları daim kılmak bir anlamda şirk olarak kabul edilmektedir. Buradaki yanlışlık puta tapanların hep ortaya çıkardıkları kişilere saygı, sevgi ve her konuda onların olmayan haklarını onlara layık görmektir.

Reislerini ve büyüklerini Allah sever gibi sevenler ve onların emirlerini hakka muhalif olsa dahi itaat ederek Allaha isyan edenler, bunları Allaha ortak ve emsal kabul ederler ki bütün putperestliğin esası bu şekilde oluşmuş olan bir sevgi ile ortaya çıkmaktadır. Bunda bir sakınca görmeyenler ve dünya işlerinde Allah’ın bir müdahalesinin olmadığını ileri sürerek, inançlarını masumane bir davranış olarak telaki etmekten kaçınmazlar. Hatta kendi inançlarının kuvvetli olduğunu belirtmek için soylarını hacılara, hocalara, alimlere kadar vardırmaktan da çekinmez ve bunu övünç vesilesi olarak ittihaz ederler.

Allah’ın vahdaniyetine karşı böyle bir takım insanlar vardır. Bunlar reislerini, tabi olduklarını Allah için değil Allah gibi severler. Eğer bu sevgi Allah rızasını kazanmak, yanlış olan düşünce ve davranışların İslam süzgecinden geçirilerek değerlendirilmiş olsaydı bunun bir sakıncası olmazdı. Vahdaniyete zarar vermeden, alim, güçlü, arkadaş sevilmesinin bir sakıncası olamazdı. Fakat puta tapıcılığın önüne set çeken İslam’ın temel amacı, bu tür masumane davranışların zamanla kabul edilmeyen şirk ile yoğrulması ve her yönüyle inkarı gerektiren bir inanca yönelmesine engel olmaktır.

Geçmişine tabi olmak onların emirlerine körükörüne tabi olmak anlamında değildir. Onları kökten inkar etmek ve dışlamak da doğru değildir. Geçmişin muhasebesini yapmak, onların emirlerini ve durumlarını Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda değerlendirmek gerekmektedir. Hakka uyanları almak, uymayanları ise kabul etmemek her şeyin temeli olarak alınırsa onları hakka uyan davranışları, emirleri ve istekleri bu cihetle değerlendirmek gerekmektedir. Bu tür davranış ve mantık ile olaya yaklaşıldığında bir sakınca olmayacaktır. Çünkü onlarında hata yapma, dinin emir ve isteklerine karşı yanlışları olabilir. Onların körü körüne taklit etme, taassup olarak değerlendirilebilir.

Zaman geçtikçe yeniliklere ulaşan insanlar, geçmişe takılı kalmamalıdır. Bu demek değildir dinin emir ve yasakları da geçmiş bilgileridir onları da değerlendirmek, eleştiriye tabi tutmak gerekir. Böyle bir inanış da küfür olarak değerlendirilir. Çünkü dinin amacı başlangıçta kabulü yani inanç esaslarını kabulü istemektedir. Dinin değişmeyen kuralları Kur’an ve Sünnetlerdeki hükümleridir. Onun dışındaki bütün içtihada dayalı hükümleri, zaman ve duruma göre değişiklikler gösterebilir.

Tapılmayan fakat sevilen insanlar toplumun geleceği için devamlı gereklidir. Herkesim insan için bu tür yaklaşımlar ilerleme için gereklidir. Bu olmadığı zaman insanlar o tabulara takılı kalırlar ve kendi gelişimlerine engel olurlar.  

 
Toplam blog
: 35
: 1258
Kayıt tarihi
: 17.08.12
 
 

Türkiye meselelerine duyarlı, çeşitli alanlarda yazan ve araştırmayı seven bir eğitimci...T ..