Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '20

 
Kategori
Tarih
 

KÖY ENSTİTÜLERİ

Türk Milleti Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlık mücadelesine girişirken ve Cumhuriyeti kurarken, gençliğin bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara hangi eğitim felsefesi ve dünya görüsüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin öncelikle belirlenmesi oldukça önemli idi. Gençliğin eğitimi artık eskiden beri süregelen, denenmiş, değersizliği ve hatta zararları kanıtlanmış bir felsefe ve dünya görüsüne göre yapılamazdı. Türk Milletini ileri götürecek, insancıl, akılcı yeni eğitim ilkelerine ihtiyaç vardı. Atatürk, Amasya Tamimi’nde “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesi ile millî egemenlik ilkesini ön plana çıkartırken, hem millî iradeyi millî kurtuluşun çaresi olarak gören bir halk iradesinin temellerini atıyor, hem de İstiklâl Savaşımızın en çetin şartları altında bile, milletçe çağdaş medeniyet düzeyine en kısa zamanda ulaşabilmek için, sosyal ve kültürel kalkınma davasını birlikte ele alıyordu. Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından 16 gün sonra, 9 Mayıs 1920 tarihinde okunan hükümet programında eğitim işlerine büyük önem verilmiş ve ilerde bir takım temel eğitim reformlarının yapılacağı belirtilerek savaş nedeniyle o günkü mevcut eğitim kurumları ile yetinileceği açıklanmıştı. Bu programda eğitim sistemimizde hangi ilkelerin göz önünde bulundurulacağı açıkça ifade edilmişti. Söz konusu hükümet programında Osmanlı Devleti zamanında hazırlanan hükümet programlarında pek rastlanılmayan millî şuur geliştirme, kendine güven duyma, girişim gücüne sahip olma, kendi bünyemize uygun programlar geliştirme gibi bugünkü modern eğitimde hâlâ kullanılan temel ilkeler daha o zaman düşünülmüş ve programa alınmıştır. 15 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi, yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir. Kongreyi Mustafa Kemal, cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açış konuşması yapmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitime giderek artan bir değer ve önem verilmiştir. Bu eğitim politikalarının temelinde, önce laikleşme, ikinci olarak yurttaşlık, üçüncü olarak da var olan tarım ekonomisinin gereği, köylüyü eğitmek, ona iş ve meslek vermek yer alır. Özellikle öğretmen yetiştirme konusunda temel politika olarak belirlenen köye yönelik öğretmen yetiştirme düşüncesi, cumhuriyet dönemi eğitim politikalarının temelini oluşturur. “Milli terbiye” kavramı ise Cumhuriyet dönemi eğitim politikalarında temel kavram ve önemli bir yaklaşımdır. Atatürk döneminde eğitim politikalarının temelini oluşturan belgelerden biri, “Maarif Misakı” adıyla anılan bakanlık genelgesidir. Bu genelgede dile getirilen eğitim düşüncesinin kökeninde, eğitim etkinliklerini öncelikle halk kitlelerine ulaştırma ve yaygınlaştırılması yatar. Ortaöğretimin yeniden düzenlenmesi, öğretmen yetiştirecek bölge okullarının açılması, dil ve çeviri etkinliklerine özel önem verilmesi, yeni nesilleri toplumun gereksinimlerine uygun biçimde yetiştirmenin yol ve yöntemleri konu edilir. Ortaokullar, gençleri yaşama hazırlayan, üretici niteliği olan iş okulları olarak algılanır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim politikaları üretim ve ekonomik gelişme sürecinin gereksinimlerine her zaman duyarlı, öncelikle de Cumhuriyet ideolojisinin yaygınlaştırılıp geliştirilmesi yönünde kararlı amaçlara yönelik çeşitli önlem ve etkinlikleri içerir. 1924 yılında yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Cumhuriyet düşüncesi ve ideolojisinin kararlılıkla yerleştirilmesi amacına dönük olarak başarılmış son derece önemli bir düzenlemedir. Bu yasayla medrese- mektep ayrılığı tümüyle ortadan kalkmış, tüm okullar Maarif Vekâletine bağlanmıştır. Bu yasayla, eğitimin laikleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi sürecinde önemli bir adım atılmış, özellikle tarih ve dil konularında ulusal amaçlara uygun bir strateji belirginleşmeye başlamıştır. Latin harfleri kabul edilmiş, kadın eğitimine ayrı bir önem verilerek karma eğitime geçilmiş ve köye yönelik öğretmen yetiştirme eğitim politikalarının temel hedefleri durumuna getirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında, ülkemizin sosyo- ekonomik ve toplumsal kalkınması gibi temel sorunlarının yanında son derece önemli bir sorun da kırsal kesimin okuma-yazma problemi idi. 1927 yılındaki nüfus sayımına göre, 13 milyon 648 bin olan nüfusun ancak yüzde 10’u okuryazardı. Yine, aynı sayıma göre, kırsal kesimin yüzde 94’ü okuryazar değildi ve kırsal yerleşim birimlerinin yüzde 90’ında okul yoktu. Eğitimin bu durumu ülkeyi çağdaşlaştırarak ”batı seviyesine” çıkarmak isteyen ülke için son derece önemli sorunlardan biriydi .
 
 
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşamakta, köyler ilkel tarımsal metotların uygulandığı ve savaş yıllarının yokluğu ve tahribatının yaşamın her alanında hissedildiği ve eğitim faaliyetleri açısından tamamen olanaksız ve ihmal edilmiş durumdaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu hususa büyük bir önem veren Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bazı Türk aydınları ve devlet adamları, kalkınma hamlelerinin köyden başlatılması gerektiğini söylemişlerdir. İsmet İnönü cumhuriyeti; "Bozkırın ortasında kurulmuş bir köylü cumhuriyeti" olarak tanımlanır. Köyün, dolayısıyla memleketin eğitim yoluyla kalkındırılması hamlesini önce Mustafa Kemal, sonra da onun direktifleri ile Mustafa Necati, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, H. Fikret Kanat, ve İ. Hakkı Tonguç gibi eğitimciler başlatmışlardı (Binbaşıoğlu,1998;238). Köy Enstitüleri, Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıdır. Hazırlıkları 1935'te başlatılıp 1937'de denemesine girişilen enstitülerin, 1940'da yasal bir zemine oturtulduğu görülmektedir. 17 Nisan 1940’da kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu'na göre, enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti. Köy Enstitüleri, kuruluş amaçlarının çok üstünde bir başarı göstermişlerdir. Köyün, kırsal alanlarda yaşayanların sorunlarını ortaya koyan ilerici bir kuşağın yetişmesini sağlamışlardır.
 
Tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak], dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Çalıkuşu romanındaki karakter gibi gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu, Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.
 
Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Son olarak sizinle yıl 1944 Ilgaz Dağlarının eteklerinde bir köy ilkokulu Köy Enstitüleri kurucu İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguçun güzel bir anekdot   ders verecek nitelikle hikayeyi paylaşmak istiyorum.
 
Köy Enstitüleri için güç bela aldırılmış dört jipten biriyle çok sayıda köyü bizzat gezmesiyle tanınan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, okulun önünde araçtan iner.
 
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında uzun süre kapıyı açtırmaya çalışır.
 
Sonunda okulun başöğretmeni gelir ve okulu gezdirmeye başlar.
 
Tonguç, daha yeni inşa edilmiş okulun sınıflarından birinde tavandan damlamakta olan suyu görünce başöğretmene nedenini sorar.
 
Başöğretmen umursamaz bir tavırla;
 
- Birkaç kez Çankırı İl Eğitim Müdürlüğü’ne yazdım ama kimse ilgilenmedi, der..
 
Tonguç;
 
- Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?” deyince başöğretmen birdenbire çıkışır:
 
- Ben başöğretmenim, dam aktarıcısı değil!
 
İlköğretim Genel Müdürü’nün bu sözleri duymasıyla bahçeye fırlaması bir olur. İnşaattan kalma bir merdiven bulur. Çatıya tırmanarak kırık kiremitlerin yerini tespit eder ve yenileriyle değiştirir. Bütün bunlar birkaç dakika içinde olup bitmiştir. Tonguç, aşağı inince başöğretmene dönerek;
 
- Bir daha dam akarsa Çankırı’ya bildirme. Hemen bana haber ver, ben gelir hallederim, diyerek kartını uzatır.
 
Başöğretmen elindeki kartta yazan isme ağzı açık bakarken Tonguç çoktan başka bir köye gitmek üzere uzaklaşmıştır bile.
 
Köy Enstitüleri kurucu İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç
 
MAKAMLAR GELİR GEÇER. GERİYE KALAN EKTİĞİNİZ TOHUMLAR KALIR. Öğretmenliğin makamlarla insan yetiştirmek değil ‘’Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir. ATATÜRK’’
 
NOT: Birkaç farklı makalelerden yararlanılmıştır.
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 44
: 146
Kayıt tarihi
: 31.10.19
 
 

Merhabalar kendini anlat deyince ilk aklıma; Mevlana Celaleddin Rumi   şu şiir aklıma gelir. Güneş ..