- Kategori
- Şiir
Kukuleta
Erzurum'da Sonbahar
Buralar soğuk, içim bir hayli buruk bu günlerde.
Ne yöne dönsen bulut, üstüme üstüme gelecekmiş gibi duruyor yağmur.
Rüzgar beni nereye ektiyse fırtına oradan kopacakmış gibi kasvetli bir his, içim titrerken korkulu bir soğuk birikiyor boğazıma.
Hülasa Palandöken korkuların habercisi, tabyalardan uğultular geliyor, yahu bu neyin nesi sanki güneş yalancı bir öpücük atıyor.
Tren garı yapayalnız, Doğu hep öksüz, Batı’dan geliyor dev bir ün, gurbet kuşu giderken ağır peşinden koşar akıl zannedilen boş bir ses.
Bu ovada çiçekler az otlar çok yaşar, güneş yakar, yağmur siler atar. Bir yiğit yetiştirir kendi bataklığında batar. Bir at bin muradın habercisidir, bir ses bir umuttur şu dümeni bol bu denizsiz yaylada.
Soğuk bir yangın ateşiyle kavruldu bütün ova yapraklar sarardı döküldü birer birer, şehrin lambaları ne kadar aydınlıksa o kadar karanlığa gömüldü bütün insanlık, bize kalan sadece trafik lambaları.
Dur deyince duran, geç deyince geçen bir toplumun ayak sesleri çınlıyor caddelerde, umutsuz sokaklardan geçerken ümitsizlik yankılanır içinde cami avlusu kadar sessizdir bu seslilik zımbırtısı.
Steril düşünceler gafil avlarken, şu mikroplar gözle görülemediği gibi sancısını derinden çektiğin tehlikeli bir mevzudur bu günler.
İyi kuşan, sıkı bezen ne var ki çağırıyor seni sayrıevi’nde derin bir kış uykusu.