Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt sorunu ve diyalog

Çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Zalimlerin tırnağının kanamadığı, halk çocuklarının sebil sanıldığı zalim ama ilginç bir ülke. Savaş ve ölüm çığırtkanlığının vatanseverlik, barış ve yaşam hakkının savunuculuğunu yapmanın vatan hainliği ile yaftalandığı bir ülkedir burası.

Vatanseverlik ile milliyetçilik kelimelerinin yan yana kullanılamayacağını düşünenlerdenim. Yıllar önce okuduğum, Vatan Aşkı(1) adlı kitap bu düşüncemi pekiştirdi. Milliyetçi reflekslerle hareket eden günümüz toplumunun insanlarına bakın. Hem ülkemizde, hem de diğer ülkelerde, nasıl bir faşizm batağına düştüklerini göreceksiniz. Kimse kızmasın, dünya milliyetçiliğin faşizmi doğurduğunu gördü ve vatanseverliğe yöneldi. Ama liderlerimiz, sidik yarıştırır gibi milliyetçilik yarışındalar. En büyük vatanseverliğin ülke insanının yaşam hakkının garantiye alınması olduğunu bilmeden. Bir ülkede savaşın sürmesinden yana kim varsa katil hiç kuşku yoktur ki odur. Barış, ağzını açmaması gerekenlere sus işaretidir. Karşılıklı sıkıntıların ortaya dökülmesi ve ülkenin önünün açılması için ön şarttır. Silahlar sustu. Şartlar oluştu. Konuşması gereken risk alıp, dünyada hiçbir şeyin kardeşlerimizin kanından, canından daha kıymetli olamayacağını ilan ederek, taşın altına kafasını koyduktan sonra herkese ‘siz de elinizi koyun’ demelidir. ‘Onunla görüşmem’, ‘şunu tanımam’, ‘bu konuyu hiç açmayın’, türünde yaklaşımlarla ortaya çıkılırsa, yakın tarihin tekrar canlanacağını tahmin etmek hiç de güç değil. ‘Şiddete neden başvuruldu ve neden hala devam ediyor’, türü soruların cevaplarına takılmanın bir anlamı yok. Bu sorun nasıl çözülür, ona bakacağız. Dünya nasıl çözmüş? Tabi bu bize temel izlek olamaz. Ülkemizin demografik yapısının, insan karakterimizin, yakın akrabalık (Türk-Kürt akrabalığı) bağlarının ve daha sürüyle sayılacak farklılıkları düşünerek, ama dünyadan da kopmadan bir çözüm… Yani bugün tümden kapatacağımız bir kapının anahtarı yarın elimize geçince ve o kapının açılma zorunluluğu da gül gibi ortadaysa… En son söylenecek söz, en sona kalsın.

Şurası çok açıktır. Milliyetçilik düşmanın varlığı ile beslenir. Yani tek başına bir milletin milliyetçiliği diye bir şey yoktur. Milliyetçiliğin parmağı hain arar gibi tepemizde dolanıyor. Hatta bu lafları ettim diye bana uzanmak zorundadır. Çünkü çok iyi biliyor; düşman yoksa o da yoktur. Vatanseverlik apayrı bir durumdur. Kültüreldir, üretimcidir, içerde ve dışarıda ilişki geliştirir, en önemlisi de düşmana değil dosta muhtaçtır.

Son günlerde kanımca fazla önemsenmeyen bir gelişme oluyor. Kırmızı Kitap değişiyor. Bütün komşularımızı topraklarımızda gözü olan düşmanlardan ibaretmiş gibi gösteren o malum kitap nihayet değişiyor. Varlığını devam ettirmek için düşmana ihtiyaç yoktur diyen bir anlayış, hiç kuşku yoktur ki rotayı vatanseverliğe kırmıştır artık. Dış ilişkiler açısından son derece önemli ve olumlu bu gelişmeyi artık kendi iç işleyişimizde de görmek hakkımız. Peki, bu sorun nasıl çözülür. Hiç kuşku yok ki diyalog ile. Yukarıda söylediğim; ‘onunla görüşmem’, ‘şunu tanımam’, ‘bu konuyu hiç açmayın’ türünde yaklaşımlara cevaben; döneminin İngiltere Başkanı Tony Blair: “Bu iş çözülecekse şeytanla bile görüşürüm.” cevabı sanırım yeterli olacaktır. Veya şöyle sorsak; hangi görüşmenin günahı, gençlerimizi yaşatmanın mutluluğundan çoktur? Milliyetçi reflekslerle ortaya çıkıp, ‘vatanı satıyorlar’ yalanını çığırtan zevattan büyük bir düşmanı yoktur ülkemizin. İçerde ve dışarıda kendisinden farklı her kesimi düşman gören zihniyetin bu ülkeye ettiği kötülüğü iyi değerlendirip, sonra adım atılmalı. Yıllarca onların hassasiyetleri üzerine inşa edilen bu devasa düşünce çökmüştür. Altında kalmak istemeyen mantığa sarılır. Bence hemen hazır ortada şeytan filan yokken oturup konuşmalı kavgalılar. Ama tuzu kuruların çığlıklarını hiçe saymak ilk şart olmalı.

1-Vatan Aşkı - Maurizio Viroli - Ayrıntı Yayınları KÜRT SORUNU VE DİYALOG
 
Toplam blog
: 6
: 405
Kayıt tarihi
: 17.06.08
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Daha çok öyküyle. Bir çok dergide öykülerim yayınlandı. Fazla konuşan biri..