Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '20

 
Kategori
Deneme
 

ON BİR AYIN SULTANI RAMAZAN

Dört gözle beklediğimiz ay… Bin aydan daha hayırlı bir geceyle süslenmiş…
 
Hep birileri için söyleriz değil mi? “Dört gözle bekliyorum” klişeleşmişlerdendir hepimiz için. Sevdiğimiz biridir. Tüm hazırlıklar yapılır yemek listeleri için. Menülerden tutun da giyeceğimiz kıyafete, saçımızdaki süse kadar tek bir eksiğin olmasını istemeden hazırlanırız. Dört gözle bekleriz o gün planladıklarımızı yapabilmek için. İple çekeriz, çekeriz kavuşmayı, bekleriz. Sevgiliyi bekleriz. Özlem olur insanın içinde. İçi sızlar. Belki de gözlerinden yaşlar dökülüverir kavuşunca. Bilemeyiz neler yaşayacağımızı. Tahmin bile edemeyiz belki de.
 
Ve işte biz de seni bekledik ya şehr-i ramazan. Bir sevgiliyi bekler gibi bekledik. Heyecanla bekledik. Özlemle bekledik. Hasretle bekledik. Haftalar öncesinden hatta aylar öncesinden hazırlıklar yapmaya başlandı o kutlu ay için. Anadolu’dakiler bilirler; saclarda yufkalar hazırlanır ramazan gecelerinin nuru, bereketi sahura. Sahur için şunu da yapalım iyi olur diye düşünülüp o masaya neler konur neler. Yok yoktur. Azıyla çoğalır; rahmetin bahçesinden gelmiş bir cennet bahçesine döner âdeta sofralarımız.
 
Ramazan demek kalabalık iftar sofraları demektir. Kendi kendimize olmak değil aslında haneyi bereketlendiren misafirlerdir; ramazanın güzide âdeti. Dinimiz kültürümüze, kültürümüz dinimize yoğrulup gitti. Büyüklerimizden öğrendik ramazanda toplanmanın önemini. Hep anlatılır; eskilerden ramazan ayında kapıları kilitlemeyi bir kenara bırakın kapılar kapatılmazmış bile. Kapıdan içeri biri girsin de onun iftar yapmasına sebep olalım diye. Kim olduğunun önemi olmadan yapılan bu davranış ne de güzelmiş değil mi? Anlatırken dahi yaşamak istiyor insan…
 
Ah eskiler deriz ya hakikaten değerliymiş yaptıkları da tıpkı kendileri gibi. Unuttuk özümüzü… Anne babalar olarak hatalıyız. Sanırım bir yerde eksiklerimiz var. Bembeyaz sayfada bir siyah nokta gibi. Çocuklarımıza kısa yoldan köşeyi dönmeyi öğrettik. Hâlbuki kısa yoldan özü öğretmemiz gerekirdi. Derken derken sıyrıldık özümüzden, koptuk özümüzden. Eskiler eskiler dedik ve ittik kenara. Bireysel olmayı seçtik. Yalnız kalmak istedik. Konuşmayı bile unutur hale geldik. Yanlış anlamaya başladık birbirimizi. Tartışmaların artışı deseniz hat safhada…
 
 
 
Daha birçoklarını sıralamak mümkün değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Bembeyaz sayfanın ortasındaki o siyah nokta, noktalar olaya başladı gün geçtikçe. Derken bir felaket üstümüze kabus gibi çöktü. Coronavirüs sebebiyle herkes evlerine kapandı. Yalnızlığı seçtiğimiz kafeler, sinema salonları, oyun salonları, kahvehaneler hiçbiri kalmadı. Hepsi ve daha birçoğu tek bir virüsle yok oldu. Neden yok oldu bir düşünelim. Allah’ın bizden istemediği şeyleri arttırdık biz, azaltmak yerine. Sahip olduklarımız nefsimizi mutlu ediyordu ;bizi değil.
 
Rabbimiz bize bir şeyler anlatmak istiyor. Bizden aldıklarıyla bize bir şeyler anlatmak istiyor. Özümüz olmamızı istiyor. Siz yalnızlığı istediniz. Hatrı sormaktan uzaklaşan insanlığa, “alın alın” dedi. Yalnız, yapayalnız geçireceğiniz bir ramazan. Ramazanı eski tadıyla yaşayamadığımız bir ramazan ve alışılmışın dışında günler yaşıyoruz.
 
Nasıl! Şimdi mutlu muyuz? Hangisiydi güzel olan? Eskiler deyip de hor gördüğümüz o içtenlikler mi? Yoksa kabus dolu yaşadığımız bugünler mi?
 
Sanırım şimdi düşünme vakti.
 
Yz: Elifnur KARABİNA
 
https://maviayda.blogspot.com/2020/05/on-bir-ayin-bir-sultani-ramazan.html
 
Toplam blog
: 15
: 1170
Kayıt tarihi
: 22.11.19
 
 

Yazının, yazmanın ve yazdırmanın tutkunu olan bir danışman. Aile danışmanı, psikolojik danışman v..