Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Profosyonel Koçluk Nihal AYDIN

http://blog.milliyet.com.tr/hemerakocluk

17 Haziran '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Planemo (Tekrar uçmaya hazırdım… Ben artık bir mühendistim. Kocaman kanatları olan…)

Planemo (Tekrar uçmaya hazırdım… Ben artık bir mühendistim. Kocaman kanatları olan…)
 

Bugün beş yıllık üniversite yaşamımın son günüydü, yarın mezuniyet törenimle şapkamı fırlatarak hayatın içindeki gerçekliklere, sorumluluklara, iş hayatına ve büyümüş ve birey olmuş olarak yuvaya geri dönüşün ilk günüydü. Her bitenin yeni başlangıçlara yerini bıraktığı anlardan biriydi aslında. Bütün bunların düşüncelerine dalmış halde okuldan, yurda doğru yürürken önümden gelen Matematik’çi Hocam’a çarpınca birden irkildim ,”kızım noluyor neyin var dedi !  “pardon hocam yarınki törenin heyecanıyla sizi fark etmemişim “dalmışım dedim. Gülümsedi, asıl heyecan bundan sonraki hayatınızda olacak. Gerçek hayat…Sanki düşüncelerimi okumuş gibiydi. Çok mu belliydi ki düşüncelerim yüzüme mi yansımıştı, acaba diyerek içimden geçirirken, hafif bir tebessümle iyi günler dileyerek yoluma devam ettim.
 
Yurtla, okulun arası biraz yürüme mesafesindeydi. Her yer yemyeşil, ağaçlar, çimenler kır çiçekleri, papatyalar uçuşan arılar, kelebekler baharın, yazın bütün ahengi hissettirirdi. Birde biz öğrencilerin çimenlerin üstünde, ağaçların altına yayılıp ders çalışma, sohbet etme, keyif çatma halleri de eklenince bi başka oluyordu kampus halleri. Bütün kumruların, sevgililerin buluşma yerleridir de, çimenler, ağaçlar, bahar gelince doğanın uyanışıyla gençliği çağırır yanına cıvıl, cıvıl olmak için. Epey yürüdükten sonra, yurda gelmiştim. Ana kapısından içeri girip binaya doğru yürürken önümden yurtta kalan arkadaşlarım geldi bir kaçıyla selamlaştım. Ve kaldığım odanın katına doğru yürüyerek çıktım. Evin gibi olmasa da alışıyordu insan, alt, üst ranzalı, dolabı, masası olan ve özel eşyaların kitapların küçük dünyan oluyordu, yurt odaları. Hep eve özlem duydurur insana, yalınayak yere basmayı özlersin, odadan mutfağa gitmeyi, salonda yayıla yayıla oturmayı ev yaşamını istersin her zaman. Anahtarımı çantamdan çıkarıp sessizce kapıyı açıp içeri girdim.
 
Çantamı kenara koyup ayakkabılarımı çıkarıp, çok sevdiğim pembe şirin terliklerimi geçirdim ayağıma, attım kendimi odamızda sadece bir tanecik olan koltuğumuza, oda arkadaşım yatağına uzanmış gözleri kapalı müzik dinliyordu. Elif ,sakin sessiz biriydi, açık kumlar düz uzun saçları, denizin derinliği gibi mavi gözleri ve duru bir yüzü vardı. Yavaşça yatağından kalktı, kulaklığını çıkardı, geldiğini duymadım ne zaman geldin dedi. Şimdi geldim diyerek daralmış nefesimle derin bir nefes aldım. Bir an öyle sessiz sessiz kaldık kelimelerin kıyafetsiz kaldığı an gibiydi sanki. İkimizin de içinde dillendiremediği bir sürü duygular, heyecanlar, korkular, tatlı telaşlar, bitişler, başlangıçlar ve kaygılar vardı. Melisa ne dersin odamızı bugünden toplayalım mı ? diyerek sessizliği bozdu Elif. Ben hemen mızlandım, yarın toplasak olmaz mı ?Bugün de kalsın, törenden sonra annemlerde gelir, daha kolay toplarız.diyerek geçiştirdim. İçimden hiç toplamak gelmiyordu çünkü. Daha iyi bir fikrim var diyerek konuyu başka yöne çekmeyi çalıştım. Yarınki giyeceğimiz kıyafetlerimizi tekrar deneyelim mi ? Ne dersin diyerek kalktım oturduğum, ikinci elden aldığımız tek konforlu kırmızı renkli koltuğumuzdan. Açtım dolabımı törende giymeye karar verdiğim sarı elbisemi çıkardım. Birden o adlandıramadığımız hava değişti tekrar saçımız nasıl olursa güzel olur, hangi ayakkabı uyar, hadi oje sürelim derken epey uzaklaştık .
Çok güzel olmalıyız diye gülüşürken birden o kaybolan sessizlik geri geliverdi.Okulda yeni tanıdığın biriyle bir arada yaşamaya karar verip ve tam tamına dört yıl yaşamış olduğunu, gün gelip her şeyin, olduğunu fark ediyorsun. Dile kolay, ne çabuk geçmişti zaman, daha dün gibiydi her şey, hiç bitmeyecek sandığımız öğrencilik hayatı. Artık ders çalışmak için ışıkta uyumak zorunda kalmamak senin için nasıl bir his Elif hn diyerek gülüştük. Öğrenci hayatın gerektirdiği öğrenci olma keyfini yaşamıştık birlikte, Elif konuşmaya başladı,nne güzeldi dimi Melisa, tek sorumluluğumuz dersti, ailelerimiz maddi manevi, yanımızda oluyordu, oh ne güzel sarmalar, dolmalar, börekler geldiğinde bizden zengini olmuyordu azıklarımız ve biz kahkaha attık bir an. Sadece okumakla sorumluyduk, öğrenci olmanın en güzel yanı bu sanırım hayatla ilgili tek gayen vizelere, finaller, bütler, yaz tatili, yok hoca az not verdi, yok hoca zorladı muhabetleri.
Ne çabuk geçmişti öğrencilik hayatı, Elif’le göz göze gelip ne zaman bitti okul bizim artık gerçek hayata ailelemizin yanına ve iş hayatına gitme vaktimiz geldi dimi dedi.evet dedim Elif’e geldi. Daha dün gibiydi üniversite sınavlarına hazırlanırkenki yaşadığım dershane okul arası maratonlar. Bir yandan lisede okuyorsun, bir yandan dershane de ve bir yandan da ergenliğin verdiği iniş çıkışlar. Ne kadar zor geliyordu tek istediğim üniversiteli olup her şeyden kurtulmaktı. Bütün bunlar tek sınava bağlıydı, üç saatte ne yaparsan yaptın, geleceğin yolu buradan açılıyordu. Ailene karşı duyduğun sorumluluk, gelecek kaygısı, başaramama korkusu, sürekli ders çalışmakla geçen zamanlar omuzlarına yüklenmiş kendine ve ailene karşı kazanmak zorunda olduğun yük ve ödül gibiydi. Sınavı kazandığım günü hiç unutmuyorum o an kalbimde ya başaramazsam korkusuyla bir köşelere saklanmış bütün kelebekler tekrar bahar gelmiş gibi içimi kıpır kıpır ederek uçuşmaya başlamışlardı. Kazanmanın hafifliğini, sevincini yaşatıyorlardı.
 
Bahar gelmişti yüreğime. Aslında bu sevinç her şeyin müjdecisiydi. Ailenin, sana yüklediği başarmanın karşılığını verme ve geleceğimin bir meslek sahibi olmanın müjdesiydi. Evde bir bayram havası yaşanmıştı. İlk kez yetişkin olmanın birinci adımını atlatmıştım. Üniversiteli oluyordum özgür oluyordum. Başka bir şehirde, ailemden uzakta ilk kez ayrı bir yaşama gidiyor ve üniversite öğrencisi olacağım sevincini yaşıyordum, öyle heyecanlıydım ki ayaklarım sanki yere basmıyordu. Büyük bir sevinçle hazırlanıyordum. Küçük kelebekler gitmiş yerine yuvadan uçacak küçük kanatlı bir kuş gelmişti. Belki de artık büyüyordum. Farkında değildim.İlk kez uçmanın heyecanını yaşayanlar bilirler eminim. Daha dün gibiyken ne zaman bitmişti de biz artık üniversite mezunu olmuştuk. Ne güzel günlermiş Elif, şimdi geriye bakıp düşündüğümde o zamanlar kabus gibi görünen her şey şuan geriye baktığımda fark ediyorum çok güzelmiş geride kalan günler.
 
Elif, birden titrek bir sesle ben,ben çok korkuyorum biliyor musun? dedi. Gerçek hayatın içine girmekten iş hayatı, kariyer nasıl olur. Ya iş bulamazsak, başarılı olamazsak, kaygıları yaşıyorum. Sende bunları yaşıyor musun? diye sordu. Hem de nasıl kızım dedim, hatta gelirken öyle düşüncelere dalmışım ki Matematik’çiyi çarptım, adam bile anladı sanki kaygı ve korkularımı, diyerek bir kahkaha attım. Elif bunlar uzaylı mı ne, bizi takip ediyorlar galiba, üniversite sınavlarını hazırlanırken de baksana yine geldiler peşimizden. Yarın bizim günümüz hadi uyuyalım diyerek kaçtım gene konuşmaktan. Üst kat köşkü ranzama çıkıp uzandım. Elif ‘te ışığı kapatıp, alt köşk yatağına yattı.
 
Gülerek, lafları çevirerek geçiştirdiğim kaygılarım tavanla selamlaşır gibi bakışırken gene geri gelmeye beni ele almaya başladı. İçimdeki o kelebekler artık yoktu sanki, okula gelirkenki pır pır kanatlarıyla uçan kuş ta gitmişti. Yerine yüreği korkuyla dolan, küçük savunmasız bir kız çocuğu bırakmıştı. Bu küçük kız artık büyümüş gerçek hayata kanat açacaktı bu sefer daha büyük kanatlarla tam bir uçuştu bu ciddi bir uçuştu. Şakası, kaçışı yoktu hep güçlü olmak ve hep mücadele etmesi gereken bir kariyer yolcuğuna çıkıyordu. Onu nelerin beklediğini bilmiyordu, korkuyordu küçük kız. Yavaştan göz kapaklarıma ağırlıklar inmeye başladı.
Düşünceler bir yandan ağırlıklar bir yandan savaşıyorlardı hayır ben, ben diye diye kavga ederlerken tam hangisi kazanıyor anlayamaz halde birden selamlaştığım tavanın kanatları olduğunu ve o kanatların yukarıya doğru açılmaya başladığı görüyordum. Açıldıkça, uçsuz bucaksız gökyüzü ve gökyüzüne hasır gibi döşenmiş yıldızları görmeye başladım, öylesine parlak öylesine göz alıcıydı ki şaşkınlık içinde bakakalmıştım. Sanki önüme uçsuz bucaksız bir sonsuz yol açılıyordu, noluyor ben nerdeyim şaşkınlığını yaşarken, birden bir ses duydum Melisa, Melisa buradayım hadi gel diyordu. Benimle gel sana hiç korku, kaygı yaşamayacağın bir yere götürmeye geldim. Yıldızlar gözlerimi alıyordu ovuşturdum sende kimsin dedim. Ben Planemo dedi, seni almaya geldim. Ver elini bana bir an tereddüt ettim kim bu, beni nereye götürecek merak da ediyordum, korkuyordum da, öyle inandırıcı olarak bakıyordu ki yavaşça çekinerek uzattım elimi, tuttu elimden çekti boşluğa doğru yıldızların arasına, inanamıyorum, inanamıyorum biz muhtesem parlayan yıldızların içinden geçmeye başlamıştık ki kendi gezegenine doğru gittiğimizi söylüyordu Planemo. Bak burası benim dünyam Melisa hiç kimseye bağlı değilim, hiç bir şeye ait değilim, hiç bir çekim kuvvetine maruz kalmadan, canım nerde isterse orda yaşar eğlenir oynarım. Kaygılarım, sorumluluklarım yok hiç bir yere ait olmadan yaşıyorum. Başı boş yaşarım ben dedi. Hadi gel seni gezdirmemi ister misin ?, Bunu sende yaşamak ister misin ? Evet evet dedim. Bende istiyorum. Muhteşem bir histi, her yanın yıldızlarla kaplı büyülü bir yerde olmak ve hiçbir şeye bağlı olmamak. Planemo çok sevinmişti, tuttu elimden beni o yıldızdan diğer yıldıza hoplaya zıplaya dolaştırıyordu. Çok mutlu hissediyordum kendimi, sonsuza dek burada kalabilirdim. Hiç bir şeye ait olmadan olmak, sorumluluklar, kaygılar, korkular ve mecburiyetler yoktu. Çok güzel gelmişti. Her şey bir an bana. Birlikte çok eğleniyorduk. Sonra yorulup bir gezenin üstüne oturup izlemeye başladık. Planemo ya iyi ki beni buraya getirdin öylesine çok korkuyordum ki büyümekten, derken birden gözlerimi kamaştıran yıldızların arkasında durduğumuzu fark ettim Burası neresi Planemo dedim.
 
Burası benim gezegenim Melisa, güneşi olmayan, karanlık hep gece olan gün, yıl, mevsimlerim olmayan gezegenim. Güneş yok mu burada ?Gündüz yok mu ?Dediğimde yüzünü düşürerek ağlamaklı bir halde hayır dedi. Benim hiç gün ışığım yok, hep karanlık ve gece burası, burada tek olmayan güneş dediğinde içime aniden  arifsiz bir duygu kapladı. Ben güneşsiz, aydınlıksız nasıl yaşarım. Sevincin yerine daha büyük bir korkuyu yaşıyordum o an. Nasıl Planemo güneş yok ?Sen hep karanlıkta yalnız nasıl yaşıyorsun ?Gene ağlamaklı bir şekilde artık sen varsın dedi. Hayır hayır Planemo, ben aydınlıksız, güneşsiz, gün ışığısız sevdiklerimden uzakta yaşayamam. Yıldızlar ne kadar parlarsa parlasın beni sarmalamıyor, korkularımı, kaygılarımı sahte ışıklarıyla kapatıyorlardı. Görmek istediğim yolumu ışıkları, sadece gözlerimi alıyordu.Gerçekleri görmemem için.
 
Birden asıl korkunun bu olduğunu karanlıkta kalmanın korkarak günışığına çıkamamanın daha çok korkutucu olduğunu fark ettim. Ağlamaya başladım güneşi istiyorum ne olur Planemo beni evime götür. Ben evimi istiyorum. Güneşin doğuşuyla uyanmak istiyorum ve yeniden, yeniden uçmak istiyorum. Bu sefer daha büyük kanatlarımla uçmak ve hiçbir şeyden korkmadan uçmak istiyorum.. Planemo boynunu büküp öne eğildi, üzgün bir ses tonuyla hani hep burada kalacaktın, birlikte hep oyunlar oynayacaktık. Niye gitmek istiyorsun lütfen kal gitme dedi. Kalamam Planemo kalamam gitmeliyim ben oraya aitim hiçbir şeye ait olmadan yaşayamam. Korkmuyorum artık bak beni bekleyen bi hayat var ve ben Planemo’ nun kolunu çekiştirerek lütfen beni geri götür, lütfen dedim. Hüzünlü hüzünlü yüzme baktı ve peki dedi. Yıldızların aralarından her birinin kapılarından yansıyan ışıklarından geçerek ait olduğum dünyama geri geldiğim anda tavan, kanatlarını kapatmaya başladı sanki ve birden bir sesle fırladım yataktan kalbim küt küt atmaya başladı.
 
Ben nerdeyim neler oluyor diye anlamaya çalışırken, Melisa, Melisa uyan haydi törene geç kalıyoruz diyen Elif’in sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Tavana baktım aynı selamıyla duruyordu karşımda kanatları nereye gitmişti diye içimden geçirdim..Ben nereye gittim noluyor, diyerek kendime gelmeye çalışırken, Elif bir kez daha Melisa geç kalıyoruz diye daha yüksek sesle bağırdı. Unuttun mu ? Bugün mezun oluyoruz büyük gün geldi. Son olarak üst kat ranza köşkümden hızlıca indim ve fırladım. Hazırlanmaya başladık, ailelerimiz gelmek üzereydi ve biz beş yılın emeğinin karşılığını ödülünü ailemizin gurur duyacağı o güzel anlardan birini daha yaşayacaktık. Hep birlikte…
 
Biliyorum Babam içinden içinden gururlanır ve yüzüne yansırdı keyifli keyifli hallere bürünürdü. Eee ne de olsa onun kara zeytin tanesi gözlü, siyah kıvır kıvır uzun saçları olan esmer küçük kızıydım. Annem ise her zamanki gibi, hem sevgisini şefkatini kucak dolusu sunarken hem de hımmm mezun olman iyi oldu, okuyacaksın tabi havalarını hiç bırakmazdı. Tören başladı ve diplomalarımızı okulun bütün öğrenciler aldıktan sonra sıra neye gelmişti? Kepi fırlatmaya tabiî ki …
 
Hepimiz aynı anda fırlatmayı beklerken yanımda duran arkadaşı tanımıyordum başka bölümden yada önceden mezun olup a almayanlardı belki de sadece ona dönüp sen bu okuldan mısın ?diye sordum. O an dikkatimi çekmişti. Beklerken, hayır dedi ! Bana o zaman sen kimsin dediğim anda, kepler yukarı fırlatılıyordu. Bende büyük bir heyecanla kepimi fırlattım ve zıpladım uçuyordum kanatlarım büyümüştü artık. Çocuk da cevap verdi benim adım Planemo ...Yere nasıl ayaklarım değdi hatırlamıyorum kekelemeye başladım pla ne mo mo mo mu çocuk bir kahkaha attı. Şaka şaka dedi Uzay müdendisiyim. Sonra ben de başladım gülmeye, yüzümü çevirdim güneşe ve içimdeki kelebeklerimi güneşe doğru bıraktım…Tekrar uçmaya hazırdım…Ben artık bir mühendistim. Kocaman kanatları olan…
 
Toplam blog
: 4
: 436
Kayıt tarihi
: 28.12.13
 
 

Ege'nin incisi Muğla'da doğdu. Sakarya Üniversitesi İşletme Yönetimi Bölümü'ndeki eğitim hayatınd..