Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Blog
 

Sokakları kız ve deniz kokan İzmir'de bir 8 Eylül günü...

Sokakları kız ve deniz kokan İzmir'de bir 8 Eylül günü...
 

13 Ocak İstanbul ve 26 Mayıs Eymir MB birlikteliklerinden sonra 8 Eylül'de İzmir'deydik. Pelin Kalyoncu, Sevim Özkan ve İlyas Bayram'ın kaptanlığında ilmek ilmek dokunmuş bir oya gibi hazırlanmış organizasyonla unutulmaz saatler yaşadık.

"İzmir'in denizi kız
Kızı deniz
Sokakları hem kız
Hem deniz kokar
..."
Cahit Külebi ne güzel anlatmış dizelerinde İzmir'i. Benim üzerine ekleyecek neyim olabilir? Tabi ki MB yazarları arasındaki müthiş dostluğu, gözlerdeki ışığı, yanaklardaki tebessümü, ayrılma saati geldiğindeki hüznü...

Tek başıma, gece ve topallayarak yolculuk ilk defa yapacağım, bir korku tedirginlik var içimde, yanlızım ben ve içimdeki korku ile... Ama daha sonra yanımdaki Alper kardeşim ile tanışarak keyifli sohbetle geldim İzmir'e, normalde hep yanımda Ahmet Aydın olurdu, gelmedi, yanlız koydu beni yollara.. Ama dönüşte ki arkadaşım Sibel Önal ile gece yarısı saat bir de bile yolculuk yapmak benim için büyük zevkti. Kısık seslede olsa(ki ben pek konuşamam) otobüste, arabalı vapurda, çift kaşarlı tostlarımızı, demli nefis tavşan kanı çaylarımızı içerken onunla sohbet etmek gerçekten güzeldi.. İyiki yanımda vardı...

İlyas Bayram abimizin aylardır uzaya roket fırlatacakmış gibi ince eleyip sık dokuduğu organizasyon hazırlıklarını ve uygulamadaki aksaklık olmadan harfiyen yürümesindeki mükemmellikten bahsetmeyeceğim.

Toplantıya katılacakların yanı sıra son dakkikada iptal edilen listeyi gördüğümde ve içimi kaplayan hüzünü size anlatmayacağım. Çünkü yapılan ağır bir emek vardı ortada...

Sevgili Pelin Kalyoncu'nun bir arada olmanın verdiği, yüreğindeki sevgiden, heyecandan duygulanarak yanaklarından dökülen tuzlu gözyaşlarındaki mutluluk ve gururdan da bahsetmeyeceğim. Sevim Özkan'ı organizasyona olan katkısı, misafirperverliklerini ve leziz lokma tatlılarından da bahsetmeyeceğim.

İzmir’e gelmeyeli nerdeyse koskoca yıllar geçmiş, yıllar su gibi akıp gitmiş, halada akıp gitmekte, ama herzaman tertemiz, güzel kızları, yüreği tertemiz insanları, mavisi, pembesi, yeşili ile göz kamaştırıyor.

Basmaneye illk gelen bendim, İlyas ağbi ile karşılaştığımda kuçaklaştık, sarıldık birbirimize, Eymir’den beri ilk görüşmemiz, Eymir’de güzel sohbetlerimiz ve güzel sesinden sanat müziği dinlemiştik. Daha sonra blog dostları birer ikişer gelmeye başladı. Ayak üstü tanışmalar, daha önce tanıdıklarımız ve yeni tanışacaklarımız, ama karşıdan bir kız ve kardeşi, Galatasaray formalı, ne de güzel yakışmış Bensu’ya sevgili Deniz’in en küçük blogculardan olan kızı, tabi arkasından bende gerekli müdahalemi yaptım, ama nafile değiştiremekdik, ama bence o güzel sarı saçlarıyla Fenerbahçe forması da ne güzel yakışırdı, aynen sevgili Sibel’e ve Pelin’ede yakışırdı, ama tabiki bu benim hayalim.Önemli olan her takımımız bizim ülkemizin güzide takımları centilmen seyirci olmak en güzeli. Daha sonra ise Şükrüye hanımın can oğlu Arda’nın Fenerbahçe’li olduğunu öğrenince biraz olsun durumu düzelttik, elma yanaklarından öperek kutladım, nede olsa o bir Fenerbahçeli idi.

Neşe, hayatla barışık, etrafına neşe saçan, insanları seven ve bir o kadar da yardım sever, sanatsal, duygusal, yüreği sevgi dolu dostumuz, gerçi onu görünce kafamda kurguladum isyan edecek, İstanbul’a gelipte ben hasta yatağımda bir telefon etmemesinin hesabını soracaktım ama, nafile onun gülen yüzünü görünce insan kötü veya olumsuz birşey düşünemiyor, o etrafına sanki mutluluk hormonu üretip dağıtan biri gibi...

Organizasyon dahilinde Pamukkale Turizm’in tahsis ettiği araçla Buca gölete gitmek için yola koyulduk. İşin ilginç yanı herşey saatine göre yapılıyordu, organizasyon süperdi, bu insanda daha rahat hareket etme serbestliği sağlıyor, belki bundan olacak aracın arka beşlisinde oturarak çenemiz düşmeye başladı, kah Pelin’e laf attık İzmir’i tanıtırken, kah güldürmek uğruna şaklabanlık yaptık, yanımda sevgili Emre, onun yanında ismini söylerken Homeros yerine “Homeros” dediğim ağbim, Burdur’un medarı iftarı, emekli ama işi bitmemiş, hep üretken, hayvan dostu. Yatağandan hocamız Harun Deniz, hep gülen yüzü pozitif enerji verdi gün boyunca bizlere... Diğer yanımda ise yazarımız Turgut Erbek (ağbi), gerçek yazar gibi duruyor, ağırbaşlı, olayları gözlemleyen ve sanki kafasında hep birşeyleri kurgulayan yanı ile, ben onuda güldürdüm ya kendi kendime dedim”ulan Mehmet biraz şu işe eğilseydin belki değme sanatçılara taş çıkarırdın “diye düşündüm. Daha önce futbolculuk yıllarımda Eyüp’te tiyatroda oynamıştım, ama kısmet olmadı. Hatta gölette Deniz’in bana aldığı kocaman nazar boncuğunu taktıktan sonra, Pelin’in kamerasına o ünlü repliğimi akılımda kalan ile yapmıştım. ”Nasıl da farketmediniz doğrusu anlayamadım, kaymakamı, maarif müdürü ve diğerleri memlekette ihtilal olunca kendilerini Ankara'dan gönderiliyorlarmış gibi onların yerine geçmişler. Hayret” diye biten Cemal Fehmi Başkut'un “Buzlar çözülmeden”adlı eserinde “Akıllı jandarma Yüzbaşısındaki rolumü yaptım, acaba Pelinden CD veya görüntüleri alabilirmiyiz? Nasıl çıktım merak ediyorum? Çünkü ben tüm resimleri CD aktarıp herkese göndereceğim..söz vallahi..

Daha sonraki durağımız Karşıyaka’da lokma ikramı, aman allahım ne güzel çıtır lokmalar, isteyen şerbetli, isteyen şerbetsiz yedim de durdum, kimi zaman birinin elindeki lokmadan, kimi zaman tezgahtan hiç farketmez, “ Bu araba buraya park etmez.” deyip, bir anda arabalı vapurda bulduk kendimizi... Deniz mavi, güneş açmış gülen yüzünü, etrafımda ise gülen sohpet eden insanlar, deklanşöre basanlar, geminin çıkıntısında Titanik duruşu yapanlar, istek üzerine ben de bu furyaya katıldım, bir ara Pelin ve Sibel yanımda Emre’yi sıkıştırıp “söyle, söyle seni MehmetEren’mi FB’li yaptı” demezler mi, bir baskı, bir baskı aman allah bir ara denize atacaklar sandım , onlar gidince hatta Emre’ye”Ya söyle ben GS’lıyım diye kurtul yoksa kurtuluş yok bunlardan “ dedim, şakayla karışık ..Zaten bu hareketlerinden sonra birdaha FB muhabetti olmadı sanırım, korktuk birkere..Ama böyle güzel GS arkadaşlarımızın olması bizi etse etse mutlu eder, bize gurur verir.

Lokmacıda yavaş yavaş yeni katılımlarla çoğalmaya başladık, sevgili Mustafa Gülek ağbim, İzmir mavilim, Sayın Alev hanım ve savgili Eşi Robert . Dönüş yolunda ise busefer Mustafa Gülek ağbim espirileri ile, etrafına ve arabanın arkasında oturan bizlere neşe saçıyor, kah güldürüyor, kah düşündürüyordu, ama bende tabi sakat ve formsuz olmama rağmen maçı bırakmıyor enaz bir puan parolası ile mücadele ediyordum ki, birden “ya bu yoksa ABD tarafından ajan olarak bize gönderilmiş olamsın” diye avazım çıktığı kadar bağırdım, sonrada yokya bunu nereden ajan olacak olsa olasa bu aşk adamı olur dedim.ilerleyen saatlerde zaten ortaya çıktı, kemanın ince tellerine dokunurken, dans ederken, beline bağladığı kaşıklı bardak ile dans ederken, resim çektirirken geçmişteki hayatının izleri vardı sanki yüzünde, yalamıştı yüzünü Bağdat çöllerininin fırtınalarının tozları, yada yürütemediği ama sevdiği kadınlarla yaptığı evliliklerinde, kısacası hayatı seviyordu..Zaten orda toplana blog yazarları adı altında herkezin bir hikayesi vardı, ama ben bunların hepsini bilmem mümkün değil, sadece gördüğüm, hissettiğm kadarıyla bilebilirdim. Yoksa insanın içinde kopan fırtınaları nasıl bilebiliriz ki..

Geceyi geçireceğimiz sahildeki “Güzel Gah”’a geldiğimizde ise bize sunulan kokteyl ve İzmir marşı ile karşılandık, organizasyonda milim sapma yok..Hava güzel dışarda sahilde resimler çekildik, beşer, onar, bahçede esen rüzgar eşliğinde sohpetler ettik. Bir ara sevgili Robert ile Eşi Alev hanım resimlerimizi çekti, onun dedği gibi Robert bizden biri ve o benim “sadık dostum”. Eşi Alev hanım için söylenecek pek bir şey yok, asil duruşu ile herşeyi anlatıyor.Sanki eski Türk filimlerinden çıkmış bir yıldız gibi..

Sohbetler esnasında bir ara Alalahattin bey ile reiki uzmanı, biraz okumuştum reikiyi ama ondan daha detaylı bilgileri, almak isteyen arkadaşlar çoktan sohpete dalmışlardı.Geceye katılan kendisi Hülya ise Robert beyle işten ortak dostları sayesinde daha önce tanıştıklarını hatırlattı.Eee dünya küçük, ben bile sevgili Üçnokta Deniz’in aile bağı olan benim mesai arkadaşım Celal ile onun vasıtası ile telefonda konuşmam güzel bir süprizdi..Hele üç noktanın güzel sesi ile söylediği şarkı bize güzel bir süpriz oldu, aklıma Eymir’de mikrofonsuz söylediği şahene Türk sanat Müziği şarkıları ile bizi büyüleyen Meltem Karataş geldi, tam ona göre bir ortamdı, mikrofon ve ince sazlar..

Esma Kahram ise izmir’in tecrübeli gazetecilerinden, çok sohpet etme imkanı bulamadık ama, yazdığı kendi sitesine ve yazılarını hemen iclemeye başladım.Ayrıca hastalığı için büyük geçmiş olsun diliyorum..

Tijihal, yazılarını takip ettiğim, sağlık sektörünün yılmaz savaşçılarından, emekli olmuş ama bir nebze insanlara yararlı olmak adına bir uğraş içinde, şık ve zarif..

Sevim hanım ise günün başından beri, gülen yüzü, pozitif enerjisi ile, birde bana verdiği zeytinçilik hakkındaki bilgileri ile beni bayağı aydınlattı. Birde değerli eşini yemeğe katılmasını beklerken, biraz geçikmesinden dolayı telaşlandığını gördüm.Eşinin Fenerbahçeli olması, konuşulacak, çok konunun olmasına karşılık o gece Milli Takımın Malta ile 2-2 berabere kalması tabiki üzdü bizi..

Eymir’den tanıştığımız dostlardan Benmaya yine neşeli ve gülen yüzü ile katılmıştı, her zaman ki gibi ..

Yağmur zamanı ise bu sene yaptığı uzun tatili nihayet daha yeni yeni bitiriyordu.Eşi ve çocukların okulu v.s ile ilgilenmek onun için vazgeçilmezler arasında. Dost canlısı..

Nihal, Ankara’dan İzmir’e transfer, çiçeği burnunda öğretim görevlisi, onunla nekadar gurur duysak azdır sanırım, daha sonra babası da geldi ve ben babasına “kızınızla nekadar guru duysanız azdır” dedim. Çorlu’da gözlerini açtığı hayata, şimdi İzmir’de pupa yelken devam ediyor.

Ahmet Yılmaz değerli ağbim, tatilini bırakıp bize süpriz yapmış, onada bu yakışır, her haliyle artık günümüzde kalmayan İstanbul beyefendisi, derlerya “türünün son örneklerinden” çünkü günümüzde böyle insanlara çok az rastlıyoruz.En kısa zamanda Üsküdar’da ziyaret edeceğiz Ahmet Aydın’la.

Birde kısa süreliğinede olsa onca yol, Osmaniye’den kalkıp gelen, Tuğba için ne söylesem azdır.Gerçekten yüreğindeki sevgiyi Mersin yaylalarından alıp İstanbul’a, Eymir’e ordanda İzmir’e taşıdığı için..

Celal Çelik oda Eymir’den, İzmir’e gelen arkadaşımızdan, .hele bu sefer onu hep düşünen resmiyle görürken, o oynadığı oyunlarla, dansla kendisi geceye damgasını vurdu.Bu gecede eğlenmeyen yoktu sanırım.

Feyhan oda duruşü ile, davranışı, hoş sohpeti ile ile tüm toplantılarda olan, acı kahve tiryakisi, o bu sefer gördüğüm kadarı ile çok eğlendi, çok..

Neşeyle ilk açılış dansı, Pelin’le son dans, ama Sibel ile Samanyolu eşliğinde yaptığım dans, galiba beni çok uzaklara götürdü, büyük keyif aldım. Onun her fotoğrafı değişik çıksada gerçek yüzü hep bende saklı kalacak. Herşey için burdan ona teşekkür ederim. Sevgi adına, dostluk adına..Ama gecede Pelin’le hiç durmadılar, hele Feyhan’ın katılımı ile yaptıkları mezleke üçlüsü, hiç prova yapılmadan nekadar ahenkli, yetenekli oldukalarını gösterdiler.

Yine herzaman çiçekleri ile Sabiha Rana bizim meleğimiz, gönderdiği nefis fındıkları ile Yekruseha bizim “Yıldızımız” verdiği paket kahveleri Karşıyaka Kahvecisi Osman Avcı’ya, nefis gecemizi geçirdiğimiz Güzer Gah çalışanlarına, İzmir’i bizlere gezdiren Pamukkale Turizm’e çok teşekkür ederiz..

İşte böyle, bir toplantı ve İzmir, bize kattıkları içimize düştüğü ateş ile, fırtına ile, samanyolu ile böyle geldi geçti,
hayat zaten akmaya devam ediyor. Seninle yada sensiz...

Mehmet EREN 19/9/2007

 
Toplam blog
: 319
: 6405
Kayıt tarihi
: 14.06.06
 
 

25.08.1963 İstanbul doğumluyum. A.Ö.F İşletme mezunuyum. 8 sene profesyonel kalecilik yaptım. (Ey..