Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '19

 
Kategori
Öykü
 

Tuhaf Adam

Bulutsuzluk özleminin nihayete erdiği günün başlangıcında otobüs durağında otobüs bekliyordu. Az evvel önünden geçip giden binlerce kırlangıcın estetik hareketlerine sadece baktı. Durakta yanında bekleyen yaşlı kadın ve genç kız ise ağzı açık, olan biteni seyretti. Oysa sadece spor sırt çantasını düzeltmekle yetindi.  Dakikalar geçtikçe otobüsün gelmemesi durakta bekleyen diğer yolcuların memnuniyetsizliğini cümlelere döktü. Homurtular, söylenmeler, isyan etmeler… O ise az öncekinden pek farklı olmayacak şekilde beklemeye devam ediyordu.

Hava buz kesmişti, durakta bekleyen yolcular soğuktan ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de şu lanet olasıca otobüsün gecikmesi… Sinirleri kaynama noktasını eriştirmişti. Elindeki üç yıl öncesinden kalma cep telefonu ile bu anı ölümsüzleştirmek istedi. İnsanların bu çaresizliği ona baya keyif vermişti. Öyle fotoğraflar çekmeliydi ki bu anı bir sanatçı duyarlılığı ile anlatmalıydı. Durağın içinde iri bir taş gördü. Cep telefonunun kamerası ile taşa yoğunlaştı. Birkaç efekt oynaması ile ortaya sanat harikası fotoğraflar çıkarttı. İnsanlar ise onun bu soğukkanlı tavrına hayretle bakıyordu.

Bunca bekleyişin sonunda önlerinde Beyaz Toros’tan bozma denilebilecek kadar onun akrabası sayılabilecek, onun biraz daha fiziken gelişmiş hali olan otobüs durakta durdu. Yolcularda bir şaşkınlık baş gösterdi. Bu eski otobüsün bu vakit, burada ne işi olabilirdi. Buna aldırış etmeden otobüse bindi. Otobüste bir sürü boş koltuk olmasına rağmen şoförün yanında durdu. Bir yandan da şoförler sohbet etmeye başladı. Şoför anlattıkça tebessüm etti. Otobüse binen insanların panoromasını çıkardı. Özellikle az önce binen şişman kadın dikkatini çekmişti. İzlediği Marvel filmlerinin etkisiyle onu, galaksiyi yutacak kara deliğe benzetti. Tüm bu hayallerin yanı sıra şoförle konuşmasını sürdürdü. Sıradaki duraktan otobüse 60 yaşlarında bir amca bindi. Amca da bu sohbete dahil olunca muhabbet koyu bir hal aldı. Şoför ve amca anlattıkça o tebessüm ediyordu. Dışarda bir gürültü koptu. Taş büyüklüğünde dolu yağmaya başladı. Dolu durdu. Gök gürledi. Sicim gibi bir yağmur telaşı sardı sonra ortalığı. Beklenen yağmur bardaktan boşaldı. Sonra sabahın erken vakti olmasına rağmen akşam olmuş gibi hava karardı. Yolcular şaşkınlıktan küçük dilini yuttu. O ise sadece cep telefonundan canlı su topu  maçı izliyordu.

İneceği durağa geldiği vakit, güneş açtı. Güneş açınca o da bir markete girdi. Dev kiloluk çaylar ve kahveler eşliğinde marketten çıktı. Yürümeye başladı. Sonra bir dükkana girdi. Esnafla kırk yıllık ahbap gibi sohbet etmeye başladı. Esnaf anlattıkça o dinledi, o anlattıkça esnaf dinledi. Derken bir kalabalığın içerisinde nutuk attığı görüldü. Etrafında bolca “Hoca haklı!” sesleri yükseliyordu. Haklıydı hoca. Dükkandan çıkıp bir başka dükkana girdi. Eline büyükçe bir top aldı. İki eliyle topu sıkıca kavrayıp bastırdı. Sağlam olduğuna kanaat getirdi. Parasını ödedikten sonra dükkandan çıktı. Bir tanıdığı arkadaşını gördü. Kendisini kahvaltıya davet ettiler. Kabul ederek davete icabet etti. Kahvaltı masasında yok yoktu. Onun dikkatini eksi bir tabak çekti. Cep telefonunu çıkardı. Tabağa yoğunlaştırdı kamerasını. Tabaktan istediğini alınca bıraktı. Kahvaltı için teşekkür etti.  Ardından evine kadar on km yürüdü.

Yolda yürürken dört mevsimi bir arada yaşaması onun için çok bir şey ifade etmedi. Eve vardığında yorulduğunu hissetti. Yıldız Savaşları Kupa’sına sıcak kahve koydu. Zift gibi kahvesini yudumlarken cep telefonunun ışığı yanıp söndü. Çağrı ışığı idi bu. Kendisini biri arıyor olabilir miydi? Şüpheleri haklı çıktı. Bu duruma acil bir çözüm üretti. Telefonunu sessize aldı. Ardından evinin tüm ışıklarını söndürdü. Kendi de dik biçimde koltukta oturmaya devam etti. Gözleri karanlıkta kaybolsa da  hiçbir faaliyette bulunmadı.

Telefon çaldı durdu. Arada göz ucuyla telefona bakıp sakince tebessüm ediyordu. Biraz zaman geçtikten sonra kapı çalmaya başladı. Hiç istifini bozmadan koltukta dik biçimde oturmaya devam etti. Kapı bu şekilde beş dakika kadar çaldı. Telefonu hiç susmadı. Biraz sonra yeni bir şey denemeye karar verdi. Koltuktan kalkıp yanındaki sandalyeye oturdu. Dik biçimde oturmaya orada devam etti. Aradan saatler geçti. Kurdun, kuşun, serseri kaldırımların ve nice faninin uyuduğu vakit cep telefonunu eline aldı. Kendisini arayan kişilere “Uyuyordum noldu la?” mesajını attı. Her seferinde bu numarası tutardı. İstemeyince umulmadık bir saatte geri dönerdi ki istemediği ortaya çıkmazdı. Sadece insanlık hali, uyku vakti ayyuka çıkardı.

Mesajı attıktan sonra savaş uçaklarının alçak uçuşlarını duydu. Ardından tüm Marvel karakterlerinin sigara içerek sokakta volta attığını gördü. Az öte yerle bir edilen binaların gürültüsünü işitti. Az sonra yer çekiminin etkisinin sıfıra indiğine şahit oldu. Tüm eşyalarının havada olduğunu görünce cep telefonunu çıkarıp bu anı ölümsüzleştirdi. Öyle garip şeyler olmuştu ki diğer insanların dili tutulmuştu. Yangınlar, depremler, sel… Tüm felaketler bir anda yaşanıyordu O ise sadece tebessüm etti. Saat epeyce geç olmasına rağmen telefonu yine çalmaya başladı. “Nasılsa bir plan olmaz.” deyip telefonunu açtı. Mesaj attığı kişi de onun gibi uykusuzdu bu gece.

-“Haydi, bekliyorum.”

-“Tamam hazırlanıp geliyorum.”

Umulmadık anda ava giderken avlandı. İki zıplayıştan sonra kapana kısılan çekirge misali dışarı çıktı. Mahşer yerine dönmüş kalabalıklarda tepkisizce yürümeye başladı. İnsanlar korkudan dört bir yana kaçışıyordu. Cep telefonunu çıkarıp gökyüzündeki uzay gemilerinin fotoğraflarını çekti.

 

 
Toplam blog
: 11
: 137
Kayıt tarihi
: 07.03.19
 
 

1992 yılında İzmir'de doğdum. İstanbul'da öğretmen olarak yaşamımı sürdürmekteyim.  ..