Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '14

 
Kategori
Deneme
 

Yansıma -1-

Yansıma -1-
 

“Bana tepeden bak, bir ahmak göreceksin. Bana asağıdan bak, efendini göreceksin. Bana direkt bak, kendini göreceksin” C.Manson


Bölüm'I'

Aynada baktığım yüzün hangisi olduğunu seçemiyordum. Bugün ne olmak istiyordum. Biraz düşünelim…

- Off! Çok sıkıldım,

Aynı şeyleri yapmaktan aynı şeyleri yaşamaktan sıkıldığımı hissediyorum, “giriş – gelişme – sonuç” hayat bundan ibaret,  doğarız büyümek isteriz, büyüdüğümüzde ise küçülmek, zaten yaşadığımız hayatın her evresinde küçülmüyor muyuz? Mezun olamadığımızda, aldatıldığımızda, kandırıldığımızda, yalan söylediğimizde her vazgeçtiğimizde biraz daha küçülüyoruz. Aslında olmak istediğimiz şey iyi bir iş, iyi bir aile, iyi bir kariyer.. Nereye kadar bunlar bizi mutlu edebilir bilmiyorum. Tek bildiğim bunların artık beni mutlu etmediği,  kendimi zavallı biri gibi hissediyorum. Herkese göre her şeyi olan ama aslında hiç bir şeye sahip olamamış biriyim. Kimim ben? Kim olmak istiyorum? İçimde kocaman bir açlık var, dindiremiyorum. Gün geçtikçe daha da büyüyor. Eksik hissediyorum kendimi sanki yapmam gereken çok önemli bir şey varmışta ben yapmıyormuşum gibi koskoca bir yalnızlıkla başbaşayım..

Ailem yok. Onları kaybettiğimde üniversiten yeni mezun olmuştum. Her şeyi dün gibi hatırlıyorum. Kep atma töreni vardı. Herkesin ailesi oradaydı etrafta koşturup, sürekli onları arıyordum. Hiç gelemeyeceklerini bilmeden, umutla etrafta koşuşturup ailemi soruyordum. Kaza haberini aldığımda bölüm birincisi olarak beni kürsüye çağırıyorlardı. Adım megafonda sürekli tekrar ediyordu. Müdirenin sesi kulaklarımda yankı yapıyordu. Yıkılmıştım. Şoka girdim. Etraf dalgalanıyor sonra duruluyor, insanların hepsi tek bir ağızdan aynı anda konuşuyor, dizlerimin üstüne kırılıyorum, ifadesiz ve donuğum. İleri geri sallanıyorum, ben sallandıkça etraf daha fazla üstüme geliyor. Sonra iki el kavrıyor omuzlarımı, sarsmaya başlıyor, kucağına alıp beni bir arabaya bindiriyor kim hatırlamıyorum, cama kafamı dayadım, dışarısını izliyorum bahar gelmiş yapraklar yeşillenmiş sanki kendi aralarında gülüşüp şarkılar söylüyorlar, rüzgârın eşsiz senfonisi ağaçların arasında yalar gibi dolaşıyor, sanki hepsini baştan çıkartıyor, çapkın bir erkek gibi bütün ağaçların kıkırdamasına neden oluyor. Arabanın durduğunu hissediyorum. Bir el uzanıp kapımı açıyor, beni kolumdan tutup bir yere doğru sürükleyerek götürüyor. Beyaz bir binaya giriyoruz, her yer bembeyaz insanlar, duvarlar tuhaf bir koku var ne olduğu biliyorum ama söyleyemiyorum. Dilimin ucunda, kelimeler kapının eşiğinde durmuşlar bana bakıyorlar, uzanmak, sıkıca o kelimelere tutunmak istiyorum ama olmuyor huysuz bir ihtiyar gibi söylenip, oracıktan beni izliyorlar, beyaz önlüklü bir adamın önünde duruyoruz. Adam yanımdaki kişiye bir şeyler anlatıyor, yanımdaki adam kahroluyor, gözlerindeki acıyı görebiliyorum, içinde bir şeyler yanıyormuş gibi gözleri alev alev ama ben hiç bir şey duymuyorum. Neredeyim? Kimleyim? Bilmiyorum.. Sonra dönüp kolumu tutan adam bir şeyler diyor, kafa sallıyorum her söylediğine, kaçmak istiyorum ama yanımdaki adam beni tutmasa düşecekmişim gibi hissediyorum, uyuşmuş, bitmiş, rezil bir durumdayım. Önlüklü adam yanımdakine bir şeyler tarif ediyor. Yanımdaki beni tekrar sıkıca kavrayıp, sürükleyerek koridorun sonuna doğru götürüyor, merdivenlerden aşağıya iniyoruz, beyaz bir kapı geliyor önümüze, yanımdaki kas yığını, 1,90 boylarında, esmer adam kapıyı tıklatıyor, kapıyı açan pis kokulu tuhaf adama bir şeyler söylüyor ve içeri giriyoruz..

O koku içime siniyor, bedenimle bütünleşiyor..

Fakat bir yandan da kendimi hafiflemiş hissediyordum. Sanki onlar olmazsa daha rahat olurum. Sanki onlar varken kendim olamıyorum. Hastaneden çıkarken herkes acıyan gözlerle bakıyor, içlerinden zavallı diyorlar, sanki hepsinin gözlerinde aynı ifade vardı “yazık” , evet yazık ama bana değil onlara, çünkü onların yaşamaya hakkı herkesten daha fazla vardı. Ama onların seçme şansları yoktu, kimse onlara ölmek ister misiniz? Diye sormadı, kimse onlara sizinde yaşlanmaya, dede olmaya, anane olamaya hakkınız var demedi. Neden? Düzen böyle çünkü doğarsın, büyürsün ve ölürüsün. Doğarken nasıl seçme şansın yoksa ölürken de olmaz. İradeyle doğmak zorunda kalır iradesizce yaşarız. He! Birde bunun adı var “hayat” , küçük şımarık kardeşini de unutmamak lazım onun adı da “kader”.

“Kul Kurar, Kader Gülermiş”

Tanıdığım, tanımadığım bir sürü insan cenazede toplanmışlardı, hepsi midemi bulandırıyordu, yapmacık ağlamalar, üzüntüden çökmüş görünümü versin diye gözaltlarına sürülen mor boyalar, herkesin bak yanındayız, artık bizi de görürsün edaları dayanamıyordum. Kaçmak kurtulmak istiyordum.

Ailem, onlar artık yoktu ve ben tek başına nasıl yaşanır bilmiyordum. Her sabah annemin şen sesiyle uyandırılmadan, her akşam babamın gülümseyerek işten gelişini görmeden nasıl katlanırım bilmiyordum. Sürekli insanların bozuk plak gibi başın sağ olsun demesi midemi bulandırıyordu. Aileme çok kızıyordum. Bana bunu nasıl yaparlardı, nasıl beni bu duruma düşürürlerdi. Bu kadar akbabayla ne yapılır ben bilmiyordum. Ben onların istediği gibi bir evlat olmuştum. Bunun için mi? Beni mal gibi ortada bıraksınlar diye mi? İçimdeki kızgınlık günden güne büyüdü. Sanki öldüklerine üzülmek yerine nefret etmeye başlamıştım. İçimde kapkara derin bir çukur açılmıştı. Yanıma yaklaşan o çukura düşüyordu. Merhameti, iyiliği kaybetmiştim artık, aileme layık olmayacağım bundan sonra ama sonunda kendime layık biri olmuştum. Onların istediği gibi işletme okudum. İşlerin başına geçtim. Ama onlar beni bırakıp gitti. Aslında onlar yaşarken içimde hep nedenini bilmediğim bir boşluk vardı, ben hiç bu olmak istememiştim. Aslında olduğum kişi değilmişim, olmak istedikleri kişiymişim. İlk başlarda bu beni mutlu ediyordu. Ama sonralarda hayatımın ekonomi haberleri kadar sıkıcı olduğunu fark ettim. Bir şeyler yanlıştı ve ben bu yanlışı düzeltecektim..

Bugün işe gitmeyeceğim, akşamdan kalan bulaşıkları yıkamayacağım, birazcık depresyona girmemin kimseye bir zararı olmaz. Evet, artık aynadaki yüzün hangisi ben olduğumu biliyorum. Olmak istediğim kişiyim. Hiç kimse kadar hiçbir şeyim..

...

 

Yazan: Çağla ALTUN 

 

 
Toplam blog
: 21
: 604
Kayıt tarihi
: 03.09.14
 
 

Sosyolog, İSG teknikeri, Kalite Uzmanı, Denetçi, Ressam, Fotoğrafçı, Şair, Yazar, Okuyucu, Anne, Ev..