Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Yine de çocuk olmak isterdim

Yine de çocuk olmak isterdim
 

Çocuk Olmak İçin Yaşamak


Sorumluluğun olmadığı yaşlarda seyir ederken ömür, adına çocukluk denilen hatıralar okşar yaşanmışlıklarımızı. Misketi cebren ve hile ile alınan çocuklar ağlar boş sokaklarda. Komşunun bahçesinde ki eriklere dadanırken yakalanır en çok çocuklar. Düşe kalka büyür çocuk. Topu zorba bir komşunun bıçağı altında patlamasın diye direnir çocuklarımız. Koro halinde söylerler oynadıkları oyunların atadan kalma repliklerini. Kutu kutu pense/elmamı yerse diye. En fazla salıncaktan düşünce kanayan yaralar iz bırakır.Ama değerlidir onlar çünkü çocukluktan kalmadır. Körlüğü öğrenir körebe oynarken, savaşı yaşar kovboyculuk oynarken, kaybolmayı ezberler saklambaç oyununda, güvenmeyi tanır el ele tutuşup dönerken, hayvanları anımsar tavşan kaç tazı tut derken, esnafın halini anlatır yağ satarım/bal satarım derken ve kuş olup uçmayı öğrenir uçurtması göklerde uçuşurken. Oyundur hayatı çocuğun.

Ama zordur ülkemizde çocuk olmak. Geriye bakınca oyunmuş gibi yaşanan ne kadar çok çocukluk tükketiğimizi göreceğiz. Bazen 17 yaşında ki çocukları gözümüze kestirdik. Mahallede oynadığı oyunların yarım kalmışlığına bile aldırmadan yaşını büyütüp idam sehpasına çıkardık. Adına Erdal dedik.Çocuk kaldı ve büyümedi hiç. Annesinin serdiği yatağından kalkıp arkadaşları ile günü paylaşmak adına sokağa çıkan ve bir daha hiç evine dönemeyen çocuklarımız oldu. Adına kayıp çocuklar dedik. Bir daha hiç bulunamadılar. Memleketlerinin fakirliğine isyan mı, yoksa keşfetmenin macerası mı cezbetti onları bilmem ama evden kaçan çocuklarımız oldu bizim. Beyoğlu sokaklarında bally dolu torbalarda nefes aldılar. Çocuksu ağlamalarını tinerli bezlerle sildiler. Adlarına tinerci çocuklar dedik. Annelerinin kokusunu bile unuttular. Onlar hep çocuk kaldılar.

Akraba evliliğinden, genetik yapıdan, bakımsızlıktan veya çaresizlikten hastane odalarına mahkum olan çocuklarımız oldu bizim. Adlarına lösemili çocuklar dedik onların. Ölümü tanıdılar yaşamaktan önce. Saçlarını ayna karşısında tarayamadılar hiç. Toka takamadılar, atlı karıncaya binemediler ve ip atlayamadılar. Ve onlar hiç yaşamadılar.

Anne baba kavgalarının şidettinden, erken yaşta annesinin yada babasını ölümünden, parasızlıktan ya da cahillikten terk edilen çocuklarımız oldu bizim. Adlarına yurt çocukları dedik. Sıcak bir oda da sobanın karşısında uyuyamadılar hiç. Annelerinin kızartığı patateslere ellerini uzatamadılar hiç. Şefkatli sözcükleri en sevdiklerinin ağızlarından duyamadılar hiç. Ve onlar hiç çocuklaşmadılar.

Armutluda 7 yaşında bedelini ödemek zorunda kaldığı bilmezliğe aldırmaksızın top oynarken panzer altında kalan çocuklarımız vardı bizim. Adına Sevcan dedik. Varoşların bağrında olgunlaşan çocukluğuna ölümle karşılık verdik. Ve o hep 7 yaşında kaldı. Geceleri rüyalarını süsleyen tatlıların tadını bilmeyen çocuklarımız vardı bizim. Tadını öğrenmek isterken yaptıklarının hırsızlık olduğunu bilmeyecek kadar tatlıya susamışlardı ki biz onların susuzluğuna yargı yolu ile karşılık verdik. Adlarına baklava çalan çocuklar dedik. 9 ar yıl ağır mühebetle biten tatlı maceralarında hayatı tutsak yaşamalarına müsade ettik. Onlar hiç saklambaç oynamadılar. Hayalinde ki bisikleti alabilmek için tatlı umutlar kuran çocuklarımız vardı bizim. Kurgulu bir cinayetin sanığı bile olamayacak bir yaşta iken katil diye lanse ettik onları. Adına Deli Fuat dedik, Üzeyir Garih'in katili dedik, tinerci dedik ama çocuk diyemedik. Suçsuzluğu ispatlanıncada bisiklet aldık ona. Ama o hiç bisikletine binemedi. A

nne ninileri ile büyüyüp tatlı şarkılar söyleyen çocularımız oldu bizim. Adına Emrah dedik, Ceylan dedik, Küçük İbo dedik, Onur dedik ama çocuklukları ile ilgilenmedik hiç. Sek sek oynamaları gereken yaşlarda kamera karşısına geçirip onların çocukluklarını katlettik. Bu yüzden zaman onlar için çocukluktan kalmaydı hep. Ne düşünürdü çocuk? Neyi düşünmeliydi yada ? Düşünce suçlarından habersiz çocuklarımız vardı bizim. Manisada büyüdükleri evlerinden alındıkları için Manisalı Çocuklar dedik onlara. Anne baba okşamasının haricinde hiç bir elin değmediği bedenleri işkence ile tanıştı bu çocukların. Suçlarını sorgulamadık çocuklarını mahkum ettiğimiz kadar. Ve yaşadıklarını unutamıyacak kadar çocuktular. Hiç büyümeyecekler.

Ana dilini öğrenmekten başka günahı olmayan çocuklarımız oldu bizim. Nedenini bilmedikleri bir kavganın ortasında kendilerine oyunmuş gibi gelen taş atma yarışı yapıyorlardı. Adlarına taş atan çocuklar dedik. Haklarında adlarına ait yasa bile çıkardık. Oysa beş taş öğretmeliydik onlara. Çocukça oynayabilsinler diye. Ama hiç çocuklaşmayacaklar onlar. Şenliklerin ortasında, gelin damat görmenin haylazlığını yaşayan çocuklarımız vardı bizim. Ağır silahları bilmezdi onlar. En fazla sapan görmüşlerdi oyunlarında. Mardin Mazıdağı Bilge köyünün çocukları dedik onlara. Henüz bitmemiş oyunlarına kan bulaştırmıştık. Annesiz babasız bırakmıştık onları. Cinayete tanıklık eden minik yürekleri erken büyümüştü onların. Ama zordu ülkemizde çocuk olmak.

Hikayesini bildiklerimiz hayatlar bu çocuklara ait elbette. Peki ya hiç duymadığımız çocukluklar. Ya onlar nerdeler. Büyüyebilecekler mi acaba? Acaba nerdeler şimdi? Sağım solum sobe. Ama yoksunuz.

 
Toplam blog
: 10
: 471
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

1977 Hatay/Serinyol doğumluyum. Okumayı beceremedim. Denedim ama sonuna kadar gidemedim. Lise mezunu..