Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Arapgir

Arapgir
 

Arapgir'in Tekke'den görünüşü


Öğlelik Tepesi bölgesini geçince (yeni yol, Öğlelik Tepesi’ den geçmiyor)  sağda Arapgir Meslek Yüksek Okulu ve Mehmet Ali Aydınlar’ın yaptırdığı Öğretmen Lisesi göz dolduruyor.( Bolu’ya derse gittiğimde her okulun adının başında İzzet Baysal adını görmüş; ülkemizin böyle insanlarıyla kıvanç duymuştum). Hemşerimiz Mehmet Ali Aydınlar ’la da kıvanç duydum. Bu insanların adlarını, dünya durdukça yaşatılmalı ki gelecek kuşaklara örnek olsun. İş adamlarımız Arapgir’in eğitimine katkıda bulunuyor, şairlerimiz de şiirleriyle Arapgir ‘e olan sevgilerini dile getiriyorlar. Şair, sanatkâr Haşim Koç Arapgir sevgisini, özlemini şu dizelere dökmüş:

Özlediğim Güzel Arapgir

Arapgir ilçemiz dağlar içinde
Rivayeti vardır tarih içinde
Ararsan dostunu onun içinde
Pınarından sular bir nazlı akar
Kavunu karpuzu kokular saçar
İçinden çok iyi insanlar çıkar
Rahat temiz havalı Arapgir

Kendimizi Munzur Dağları’nın büyülü dünyasından kurtarmadan, meşelikler arasından Amberge’nin camisi, evleri; Hezenek’in bahçeleriyle karşılaşıyoruz. Virajı dönünce Mişelli (Boğazlı) Deresi’nin vadisindeki ceviz, dut, erik, elma, armut, mişmiş... bahçeleri arasında yer alan Ulupınar’ı geçince Arapgir’e ulaşıyoruz. Yolun solunda Arapgir Hastanesi, Lisesi*; sağda Meslek Yüksek Okulu, Karayolları Şefliği, dar sokaklarıyla Arapgir’in çatıları saç kaplı yeni evleri. Nerede Arapgir’in mimari zenginliğini yansıtan ayvanlı, şahnişinli, sofalı eski evleri...

Arapgir’in tarihi M.Ö. 1200’lere kadar uzanmaktadır. Bizans kaynaklarında “Araprakes” diye geçmektedir. Bazı kaynaklarda; nazik, narin kale anlamında “ar ab ger” isminden geldiği bildirilmektedir. Bugün için halk arasında yaygın olarak konuşulanın aksine “Arapgir” adının Araplarla hiçbir ilgisinin olmadığıdır. Arapların istilası konusunda bilimsel bir kayıt bulunmamıştır. Arapgir adının Bizanslılardan önce MÖ 3000. yıllarında benzer bir isimden dönüştürüldüğü düşünülmektedir.

Yöredeki en eski yerleşim yerinin adı Dascausa (Daskusa’dır). Askeri ve ticari açıdan önem taşıyan bir yolun üzerinde yer alan bu kale, canlı bir merkezmiş. İlçede Asur, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Danişment, Anadolu Selçuklu, Karakoyunlu ve Osmanlı yönetimi görülmüş. 1516’da Osmanlıların ele geçirdirği Dascausa (Daskusa)Kalesi, 16. yüzyılda Rum Eyaleti’ne bağlı Arapgir sancağının merkeziymiş. Daha sonra ilçe yapılan Arapgir, 1834’te Diyarbakır Eyaleti’nin Amid Sancağı’na, 19. yüzyıl sonlarında da Mamuretü’l Aziz Vilayleti’nin Harput Sancağı’na bağlanmıştır.

Eskiden sıkışıp kaldığı kale eteğinde gelişemeyen Arapgir, 19. yüzyıl ortalarında bugünkü yerine taşınır.[1] Kentteki tarihsel yapıların çoğu Eski Arapgir’dedir. Bunların en önemlileri Arapgir Ulu Camisi[2], Gümrükçü Osman Paşa Camisi[3], Osman Paşa Hamamı[4], Molla Eyüp Mescidi; Yeni Arapgir’de, Mirliva Ahmet Paşa Camisi, Çarşı Hamamı[5] ve Çobanlı Cami’dir. Caminin yanındaki Çobanlı Konağı[6], son yıllarını yaşayan ihtiyar gibi durur.

Arapgir tarihi kadar üzümleriyle de ünlü bir beldedir. Özellikle, Tepte(Koru), Pağnik (Budak)… köylerinin üzümleri ünlüdür. Beyaz, siyah, kızılatım… Üzümleri yetiştirilir.  Bunlardan siyah üzüm, şarap fabrikalarına gönderilir. Fabrikalar bu üzümü şaraba renk katmak için alırlar. Beyaz üzümler(kışlık üzüm)hevenk yapılarak döşemelere asılır, gelecek bağ bozumuna saklanır. Bağ bozumu, yöreye özgü yetiştirilen üzümlerin tanıtımı yapmak (köhnü, aşıkbeyazı türü üzümler), üzümcülüğün gelişmesini teşvik etmek, Arapgir’in tanıtımını yapmak, Arapgir’in sorunlarını yerinde tartışarak çözüm için bu tartışmaları ileri platformlara taşımak, sıladaki Arapgir’lililerin ilgisini Arapgir’e çekmek, Arapgir’de yaşayan hemşehrilerimiz için eğlence gecesi düzenlemek ve bütün bunlarla birlikte Arapgir’e özgü evrensel değerleri yakalamış dostluğu, sevgiyi ve barışı birlikte paylaşarak yaşatmak amacıyla düzenlenir.

Arapgir, dağlıktır. Ekili alanlar sınırlıdır. Vadiler, bağlık bahçeliktir. Arapgir’in bu geniş bahçelerinde; üzüm, dut, elma, mişmiş, armut, kiraz, vişne, ceviz, badem, az da olsa ayva, nar vardır. Özellikle Berenge, Şıhlar, Eskişehir, Zöhrap (Gedeleç) Mahalleleri, bu meyveler yönünden zengindi. Radyonun, televizyonun olmadığı yıllarda, komşular birbirlerine oturmaya giderlerdi. Oturmaya gelen konuklara; elma, armut, dut kurusu, pestil, orcik, üzüm (Arapgir’in kışlık Amasya üzümü ünlüdür.) ceviz ve badem içi sunulurdu. Bu mahalleler, ilçe merkezine 5–7 km uzaklıktadır. Buralarda yaşayanların bir bölümü ilçe merkezine, çoğu da İstanbul, Ankara, İzmir, Malatya... Gibi büyük kentlere göç ettiler, Evler, bahçeler boş. Bu uzak mahallerdeki okullar, camiler, değirmenler kapandı. Birkaç yaşlıdan başka kimse kalmadı. Evlerden kuyu* (el dokuması yapılan tezgâh) sesleri gelmiyor artık. Yemenicilik yapılmıyor; çünkü yemeniyi giyen kalmadı. Oysa ne kadar sağlıklı bir ayakkabıdır. Tahta çivili ayakkabı yapan bir iki dükkân kalmış. Bakırcılık da öyle. Yöresel el sanatları birer birer yok oluyor.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------


* Arapgir’de ortaokul 1936’da açılmıştır. O yıllarda çevrenin kültür merkeziymiş.


[1] Ana Britiannica, Hürriyet Yayınları:1993,Cilt 3,s4


[2] 1334 yılında İlhanlılar Dönemi’nde yapıldığı tahmin edilmektedir. Dıştan kesme taş olan yapının iç dolgusu moloz taştır.


[3] Osman Paşa Mahallesi’nde bulunan yapı bir Osmanlı eseridir.


[4] 1838' de Hasan Paşa tarafından yapılan hamam, erkek ve kadınlara ayrılan iki bölümden oluşur.


[5]  1806’da moloz taştan yapılmıştır, iki kubbelidir. Yakın zamanlara kadar çalışır durumdaydı.


[6] Mondros Mütarekesi’nden sonra genelkurmay başkanlığı yapan Cevat Çobanlı Arapgirli’dir. Konak bu ailenin adını almıştır. Atartürk, Samsun’a çıktığı zaman Cevat Çobanlı genelkurmay başkanıdır.

Aralarında şöyle bir konuşma geçer:

—Bir şey mi yapacaksın Kemal?

—Evet paşam bir şey yapacağım..

—Allah muvaffak etsin…

—Mutlaka muvaffak olacağız!..

(Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Remzi Kitabeci İstanbul:1963,s.338)

 


* Bu tezgâhlarda “manusa” denilen çizgili, desenli bezler dokunur, çevre ilçe ve illerde satılırdı. İlçe merkezinde yaygın olan yemenicilik (bir çeşit ayakkabı), bakırcılık da ölmüş...

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..