Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '16

 
Kategori
Dünya
 

Avrupa’daki gibi bizde de, "Evlenme Töreleri, Mayıs Ağaçları, yaygaralar” olmasını ister miydiniz(1)

Avrupa’daki gibi bizde de, "Evlenme Töreleri, Mayıs Ağaçları, yaygaralar” olmasını ister miydiniz(1)
 

Bir adam bildikleri, Bir kadın beğenileri ile konuşur.


Özel hayatın Tarihi'nden, Avrupa’nın evlilik ve gelenekleriyle ilgili çok ilginç bilgiler edindik. istedik ki bunlar bizde kalmasın. İlk olarak, Avrupa'nın düğün ve evlilik geleneklerinden, “Mayıs Ağaçları

İfşa törenleri

Mayıs ağaçları

Genç kızlar evlenme çağına gelir gelmez, bu olayı tescil edip kutlayan ve her yıl belli günlerde vuku bulan bir sınamayla karşı karşıya kalırlar.

30 Nisan akşamı, “gelinlik kızlar”ın evlerinin önüne veya karşısına Mayıs ağacı dikmek, gençlik gruplarının her bir genç kıza sunduğu saygıyı gösterdiği gibi, kızların hal ve davranışlarının nasıl değerlendirildiğini de sergiler.

Genelde, bir bitki kodu, anlamı herkesçe bilinen bir simge dağarı sunar: diken yapraklı ağaçlar, pek muğlak olan “kibirlilik” özelliğine işaret eder; hem pis kokulu olup hem de kolayca “delinebilen” mürver, her yerde ahlaksızlığı ifşa eder.

Lakin kötü kokulu ardıç yağı, gübre suyu, gübre gibi leke çalan tam tekmil bir malzeme yelpazesinin işe sokulması için daha gerilimli bir ortam yeterlidir. Hatta daha da beter durumlar vardır: 1717 Mayıs’ının ilk günlerinde, Carcassonne’lu bir hırdavatçı, bir gece dükkânının önünde “at ve benzer hayvan iskeletleri’ bulur, vitrininde de “sığır boynuzları” asılıdır.

Sabahleyin komşuları, sokağı “leşlerle dolu ve kokuşmuş” halde görünce galeyana gelir. Bu olay, aynı mahalleden ve aynı çevreden -hepsi de zanaatkar çocukları olan- beş altı delikanlının, hırdavatçının kızı Catin’den aldıkları intikamdır.

Gençler her akşam saat dokuzdan sonra, kasapların şehrin surlarının dışına bıraktıkları atıkları toplar; ganimetleri, genç kızın penceresinin dibine kadar sürükler  -yerel Oksitan dilinde “Mayıs” dikimini ifade eden bir tabiri kullanarak, kıza “ramade” yaptıklarını söylerler-  ve hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir skandalı kınayan, “hakaret İçeren ve edepsiz sözler”le dolu şarkılar söylerler.

Mayıs ayı boyunca, ortalığa saçılan bu koku dili, genç kızları niteler ve sınıflandırır. Karnaval zamanında, özellikle de Akdeniz ülkelerinde, kınama dağarcığı hem geniş hem de gösterişlidir; örneğin yine Carcassonne’da, fakat bu defa kent merkezinde, aynı ismi taşıyan grotesk bir kuklayla tasvir edilen yılın “çılgın bakiresi” maceralarının dobra dobra anlatıldığı bir şarkının başkişisidir.

Erkekler, çocuklardan yetişkinlere kadar, toplanma yerleri olan ücra bir kışlık kulübede bu şarkıyı tekrar tekrar söyler ve Pazar ayini sonrasında kilisenin meydanında terennüm ederler.

Demek ki hayatın bu ilk evresinde, kızların onuru yegâne kınama konusudur. Kınamalar sadece bekâretle de sınırlı değildir; daha çok kızların hal ve hareketleri üzerine görüş beyan edilir: giyim kuşamları, konuşmaları ve özellikle de çapkın baştan çıkarmalara karşı koyuş şekilleri, dağıttığı ümitlerde gösterdiği denlilik…

Sıra evliliğe geldiğinde vurgu değişir: yavukluların denkliği kavramı, birinci plana geçer. Bu kavram, bir dizi gereklilikleri içerir.

Yaygaralar

İlk gereklilik, çiftlerin evliliğe uygunluğuyla ilgilidir; çiftlerden birinin dulluğu, Kilise’nin uyarılarına rağmen açıktan açığa protesto edilir. Bu durumda çanlar, kornalar, sürtmeli trampetler çalınır, kepçe ve kazan seslerine eşlik eden yuhalamalarla yaygara çıkartılır.

Bu törensel patırtının, öncelikle hayattaki eş ile müteveffa eşin ayrılışını ilan ettiği fikri savunulmuştu; buna göre, yeniden evlenen bu insanların bir araya gelmesinin bedeli, düğünün armonik müziğini bozan bu ses galeyanıdır.

Yine, uygunsuz bir evliliğin, kurallarını daima genç erkeklerin belirlediği bir törenle kınanması da ödenen bir diğer bedeldir. Bununla birlikte, evlilik yaygarasının ifşa edici yönü de söz konusu olmaya devam eder.

Nitekim dul bir adamla bekâr bir kadının evliliği, mevcut bir kurala aykırı düşer; 1818’de piyade yüzbaşısı Deville, Bigorre’daki törenler vesilesiyle bu kuralın temelini şöyle ifade ediyor:

-“Bu âdete hayat veren nedenleri araştırmaya kalktığımızda şununla karşılaşıyoruz: kadınların, hiç kuşkusuz şimdikinden daha az sayıda olduğu bir dönemde, her biri bir eş edinmek arzusuyla hareket eden erkekler, bir kere bu hakkını kullanmış kişilerin, onların tatlı umutlarını sarsacak şekilde bir defa daha bu işe kalkışmalarını acı bir üzüntüyle karşılamak zorunda kalıyorlardı.Yasaya karşı gelmeden bu girişimi engelleyemeyeceklerinden,  bekâr erkekler, bu yola başvurmaya cüret edenleri, hiç değilse, olayı toplumun alay konusu haline getirerek korkutmak istemişlerdir” (Annales de la Bigorre, Tarbes, 1818). Öyleyse her kuşak, topluluk düzeyinde kendi akranları olan partnerlere “sahiptir” ve her evlilik, haksız yere muhtemel bir eşi çalar.. (1)

 

Devam edecek

-Bu “yaygaralar” hiç bildiğiniz gibi değil…

Resim: http://www.tuxboard.com/les-meilleures-facons-dapporter-des-alliances-a-un-mariage/

Kaynak: "Özel Hayatın Tarihi", YKY

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..