Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Ayrılık uzmanı – Uzun tırnaklıydı yalnızlık -

Ayrılık uzmanı – Uzun tırnaklıydı yalnızlık -
 

Yalnızlık; tırnaklarını geçirince tenime o ana kadar ıssız olduğumu sanmıştım. Yanıldım. Alaycıbir acıoturuyormuşmeğer hemen yanı başımda. Şaştım önce yalpaladım.  Gözlerime inanamadım. Epeydir yaprak kımıldamayan tenimde, yalnızlığıtakmışkoluna salına salına geziniyordu acı... Tüylerim diken diken-di ama onlar akıyordu resmen… Üstelik öyle alelade bir ten de değildi gezindikleri. Ayrılığın uzun topuklarından akan veda cümleleriyle yüzmeyi öğrenen bir ten…  Yangında ilk kurtarılacakken ilk yakılacak olan bir yüreği içinde barındıran yani öyle alelade değil, geçmez yaraların sığınağı olan bir tendi sarmaş dolaş gezindikleri…

Hani diyordu ya usta;
“Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi”*
  dövünüyordu binlerce şiir durmadan kendini örseleyen hırpalayan tenimde… Her biri başka bir renk, başka bir acı, bambaşka bir yalnızlıkla akın ediyordu güneşe akın eder gibi…
 

Yalnızlık nereye gitsem, kimi sevsem yine buluyordu eliyle koymuş gibi… Tamam diyordum bu sefer yendim onu artık doğrulamaz ama her seferinde der demez yine dönüyordum hep başa… Ayrılık pusuda bekleyen yırtıcı bir hayvan gibi en umarsız, en mutlu, en deli, en işlek, en nazlı, en cilveli zamanlarda yakalıyordu… O yakaladığıduruma göre de bıraktığıacı, heybesinden düşürdüğüyalnızlık her zaman bir öncekinden çok farklıoluyordu. Yahut ben öyle anlıyordum ya da öyle anlamak, öyle tatmak istiyordum. Ne bileyim belki bir teselli oluyordu. Bir olmasa da bir-az-cık oluyordu orası kesin… 

Sonra salgın ılık ılık yayılıyordu tenime… Girmedik keşfedilmedik bir tek hücrem dahi kalmıyordu. Ardından göz kapaklarım isimsiz bir halsizliğe bırakırken kendini, sokaklarımda kırmızıdan çalan, sarının sıcağından biraz soğuk uzaktaki ışığın yansıdığı bankta liseli aşıklar gibi nasıl da öpüşüyordu o muhteşem yalnızlık ve acı’sı… İyiden iyiye baraj kapakları gibi kapanıyordu gözkapaklarım… Yükseliyordu büyük bir hızla içimdeki su seviyesi…

Yalnızlık; iki ucu pırlantalı değnek misali kime kaçkaratlık çıkar bilinmez, şansınıza artık…

Hadi bırakalım ayrılığı, bir an yokmuş gibi davranalım… Saymayalım, sebebi bellemeyelim yalnızlığın…İnsan, koca koca insan kümeleri içinde de yalnız olabiliyor. Sevgilisinin elini tutarken de yalnızlığa gözüdalabiliyor. Sonra tatlı bir çimdikle gerçeğe dönüveriyor. Buna ne demeli peki…Bunun adınıne koymalı, hangi şiire hangi kıtaya bu duyguyu sığdırmalı. Bazen sorular içlerinde cevapları barındırır ya bazı cevaplar da soruları doğurur ya işte bu tam öyle bir durum… Yani yalnızlık uzun tırnaklarıyla kimi kestirirse gözüne, konuyordu onun tenine… Kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir  onun için fark etmiyor herkesin hayatına göre bir yalnızlığı oluyordu. Yahut yalnızlık onların hayatına göre kendine çeki düzen veriyordu.

Sonra yavaş yavaş uyandım… Yeşil bir örtünün içerisinde çırılçıplaktım... İçimdeki su seviyesi düştükçe bakışlarım netleşiyordu git gide… Ayrılık dediğin, anestezi uzmanın sırtımı tırnağıyla okşamasıymış.

 

 

 

* Nazım Hikmet “Çekilmez bir adam “ şiirinden.

 

 
Toplam blog
: 255
: 326
Kayıt tarihi
: 26.11.10
 
 

İzmir doğumluyum. Uzun düşünceler, kısa şiirler hayatımın büyük bir bölümünü kaplar. Öyle gökkuşa..