Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '18

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Ayvalık'ta Yaşam

Ayvalık'ta Yaşam
 

Zeytin Çekirdekleri


*Neden Ayvalık?

Dört yıldır burada yaşıyorum. Emekli olunca geldim. Çok ince elenip sık dokunmuş bir seçim değildi. İstanbul'a yakın olması bir etkendi. Bir diğeri de yazın çok sıcak olmamasıydı.

*İyi mi ettim?

İyi mi ettim? Açıkçası tam iki arada bir deredeyim. Nedenlerini paylaşmak istedim. 

Herşeyin başı ve sonu insan olduğu için insan davranışlarından başlayalım.

Ayvalık'ta yaşayanları iki genel kategoride toplamak mümkün. Sürekli olarak burada yaşayanlar ve yazları gelenler. Kolay ifade etmek için birinci gruba "yerliler", ikincisine yerlilerin deyimiyle "yazlıkçılar" diyebiliriz.

Önce olumlu gözlemlerim.

*Yerli insanlar.

Tam yurdum insanı. İçleri dışları bir. Dürüst.

Lozan'a göre mübadeleyle gelmişler. Osmanlı'nın çöküş döneminin dramını, bizzat yaşayanların torunları. Yoğunlukla Girit, Midilli ve Makedonya'danlar. Yaşanan dramlar nesilden nesile aktarılmış. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anlamını ve kıymetini biliyorlar. Sımsıkı bağlılar.

Aydınlık insanlar. Kaç-göç peşinde değiller. Kızlar da yaşıtları erkekler gibi motorsiklet kullanıyorlar. Bahçe işinde zeytin işinde yardımcı olan erkekler çoğunlukla eşi ve varsa çocuğuyla geliyor. Hayatın yükü doğru paylaşılıyor gibi.

Köylüler çalışkan. Pazar yerlerinde kendi yetiştirdikleri ürünleri satıyorlar ve işi pazarcılık olan satıcılardan daha fazlalar. Kozak Üzümü ve Boşnak Fasulyesi övgüyü hak ediyor. İlkbaharda pazara getirilen "ot" lar bilenlerin ilgi alanı.

Sosyal bir insan olmadığım için yerli halkla temasım hayatın günlük ihtiyaçlarıyla sınırlı. Dışarıdan bakarak da edinmiş olsam gözlemlerime güveniyorum.

Geldikleri coğrafyaya bağlı olarak aralarında dayanışma var gibi. Bazen duyuyorum, örneğin, iki kişi bir konuda işbirliği yaptığında dışarıda kalan bunu ikisinin de Giritli veya Boşnak olmasına bağlayabiliyor. Kural dışı bir iş yapılmadığı sürece bunda bir sakınca yok herhalde.

*Zeytin Çekirdekleri.

Ne güzel bir isim. Çocukları müzikle buluşturan sosyal sorumluluk projesi. Pırıl pırıl çocuklar. Onlarla hiç beklemedeğiniz bir yerde, örneğin, Sabiha Gökçen Havaalanında İzmir Marşı söylerlerken karşılaşabilirsiniz. Nerede karşılaşırsanız izleyin.

*Hava ve deniz.

Kışları orta halli. Yazın çok sıcak değil. Bunaltmıyor. Rüzgarlı günler sakin günlerden fazla. Geceleri estiğinde balkonda üşüyorsunuz. Tam bana göre. 

Her yerden denize ulaşabiliyorsunuz. Yaz ortasında bile oldukça serin. Dalgası bol. Sakin günü az. Deniz temiz.

Gelelim olumsuzluklara.

*Alt yapısı yok.

Konutlar altyapısı olmadan yapılıyor. Sonra yol ve kanalizasyon için çözüm aranmaya başlanıyor. Bulunamayınca gelsin vidanjör.

Bu sorun Ayvalığa özel değil herhalde. Ülkenin yapılaşma düzeni böyle. Yazık.

Neyse ki kat sınırlamasına uyuluyor. Yüksek binalar yok.

Evler biribirine çok yakın ve çok küçük. Yazlık deyip geçiştiriliyor. Oysa tam tersi olmalı. Yazlık insana azıcık "privacy" ve sessiz sakin, huzurlu kitap okuma, uyuma imkanı sağlamalı.

Öyle bir ortam ki, inşaat cayırtısı hiç dinmiyor. Dur durak yok. Zaytung'da bununla ilgili güzel espiriler var.

Hiç olmazsa hafta sonları dinlensek.

*Doğa korunuyor mu?

Sahilkent'e gelin. Sırtınızı denize dönüp tepelere doğru bakın. Zeytinliklerin bağrına sapladığımız hançeri görün. Vicdanınız sızlar.

Bu imar planlarını kim yapıyor? 

Doğanın düzenini bozmadan yerleşmek mümkün. Aklımız mı ermiyor gözümüzü rant mı bürümüş bilmiyorum.

*Ayvalık şehir merkezi.

Yeni geldiğim günlerde, bir esnaftan telefonla işyerinin tarifini alıyordum. "Abi yolun üstünde sağda" dedi. Hangi yol diye sormuş bulundum. "Kaç tane yol var ki" dedi.

Doğru. Bir tane ana yol var çarşıyı boydan boya geçen. 

Nasıl söylesem. Pejmürde durumda. Zemini delik deşik. Toz-toprak içinde. Kaldırımlar parçalanmış. Esnaf dükkanının önündeki kaldırıma atmış bir tabure oturuyor. Kaldırımın o bölümüne geldiğinizde macburen yola iniyorsunuz. 

Yolun iki tarafındaki işyerleri özensiz.

Bir tane yaya geçidi var. Onun da dört yıldır ışıkları yanmıyor. İnsaf.

Yol boyunca en az beş-altı tane olmalı ki insanlar emniyetle karşıya geçsin.

Bu "perişanlıkta" beni kaygılandıran toz-toprak ve çirkinlik değil, bu halin kanıksanmış olması.

Bu noktada Ayvalığın temel sorunu ortaya çıkıyor. Sahipsizlik.

Yerliler fazla ilgili değil. Onlar daha çok yakın köylerde yaşıyorlar. İşleri oldukça geliyorlar. Sanki kasabalarını "yazlıkçılara" kiraya vermişler gibi. 

Yazlıkçılar ise hiç sahiplenmiyor. Gelip kirletip, atıklarını bırakıp arkalarına bakmadan gidiyorlar. 

Sonuçta klasik deyişle, iki arada bir derede kalan Ayvalık "ne köy oluyor ne kasaba".

Belediye yok mu derseniz, yok. Hiç görmedim.

*Gömeç diye bir yer?

Ayvalığa çok yakın küçücük bir ilçe. Bir güzel çarşısı var. Ne güzel düzenlemişler. Ayvalık'lı hemşerilerim. Gidin çaktırmadan bi bakıverin.

*Sivrisinekler.

Yazlığınıza veya tatile geldiyseniz akşam üzeri ve gece açık havada oturmak istersiniz. Ne mümkün. Bir sivrisinek ordusu sizi bekliyor.

Bilmek istiyorum. Çok mu zor bu sorunla baş etmek. Yoksa o da mı kanıksanmış çaresizlik.

*Köpekler.

Gündüzleri çarşının ortası dahil her yerde sere serpe uyuyorlar. Dokunulmazlıkları var.

Hava kararınca canavara dönüşüyorlar. Sıkıysa çık bakalım sokağa ve yürü.

Bir gece arabayla eve dönüyorduk. Karanlıkta bir kadıncağız arabanın önüne attı kendini. Durduk.

Evi 100-150 metre ileride ama köpeklerden geçip gidemiyor. Arabaya aldık evine bıraktık.

Köpeklerin yarattığı rahatsızlık bununla sınırlı değil. Yollar öbek öbek köpek pisliği. Hadi diyelim ki gözümüz rahatsız olmuyor, kokusunu ve insan sağlığına yarattığı tehlikeyi ne yapacağız. 

Sahipsiz köpek ve kedilere yan baktığınız zaman yazlıkçılar önünüze bir hayvanseverlik kartı açıyor. Nedir hayvanseverlik?

*Hayvanseverlik bu mu?

Hayvanları severim. Çocukken köyde ineklerimiz, koyunlarımız, tavuklarımız ve köpeğimiz vardı. Köpeğimi hala hatırlarım. Köyün öteki ucundan köye yaklaştığımda bana doğru bir koşu tuttururdu ki hala gözümün önünde.

Ayvalık'taki kedi-köpek sevgisini, mevcut şekliyle, birazcık sahte ve kişisel gösterişe dönük bir davranış olarak algılıyorum. Kedi-köpeğine efendice sahip çıkan ve bakan sınırlı sayıda insan hariç.

Beğenmediğimiz Avrupa'da da köpeği olanlar var. Onlar da parklarda gezdiriyorlar. Sahibinin elinde bir torba. Eldivenlerini takıp gerektiğinde hayvanının dışkısını topluyor. 

Bizde köpeğini dışarı çıkarmak demek onun tuvalet ihtiyacını ortalıkta gidermesi demek. Sanki sokaklar genel tuvalet. Sevgisi sahibine pisliği bize. Ben buna hayvan sevgisi demem. Bencillik ve ilkellik derim.

Aynı zamanda insan sevgisi ve saygısı eksikliği.

Kural çok basit. Köpeğini-kedini evinde veya bahçende besleyebilirsin. Dışarı çıkardığında kontrol elinde olur. Kimseyi rahatsız etme hakkın yoktur. Komşunun bahçesi senin kedinin tuvaleti olursa insanlıktan ve medeniyetten söz etmemiz inandırıcı olmaz.

Bahçende de beslesen, eğer köpeğin hiç abartmasız 24 saat ağlıyor ve uluyorsa nedenini bulup gidermek sahibinin görevidir. Bırakalım komşulara saygıyı, hayvana yazık. Bir derdi var demek ki. Hayvan sevgisinin gereği budur.

Başıboşları ne yapalım?

*Başıboş kedi ve köpekler.

Önce prensipte anlaşalım.

İnsanların yaşadığı ortamda sahipsiz kedi ve köpek olmaz. Olur, olur iyi olur diyorsanız yazının kalanını okumanıza gerek yok. Yolunuz açık olsun.

Olmaz diyorsanız, mevcutları barınaklarda toplayıp bakmalıyız derim. Böylelikle çoğalmalarının da önüne geçmiş oluruz.

Derler ki ortalıkta dolaşan bu hayvancıklar bir zamanlar sahipliymiş. Bıkan ortalığa salıyormuş

Önlem alalım sayın Belediye Başkanı.

En iyisini siz bilirsiniz. Benim aklıma gelen, tespit ve kontrol.

Köpek edinen veya köpeğiyle İlçeye gelen herkes köpeğin resmini ve kendi kimlik numarasını zabıtaya bildirsin. 

O köpek başıboş bulunursa barınağa konsun ve yaşadığı sürece bakım giderleri sahibinden alınsın.

Hayal mi kuruyorum? Evet, medeni bir ortamda huzur içinde yaşamanın hayali.

*Belediyeden beklentilerim.

Başta da söylediğim gibi herşey insanda bitiyor.

Dertlerimizin çoğu ülkemin de ortak dertleri.

İnsan davranışları olumlu yönde değişmediği sürece Belediyenin yapabilecekleri sınırlı.

Örneğin imar planlarını düzeltemez. İnşaat gürültüsünü önleyemez.

İnsanları kedi-köpeğine sahip çıkmaları için zorlayamaz ama gönüllü katkı isteyebilir.

Belki şunları yapabilir:

Sivrisineksiz ve başıboş kedi-köpeksiz bir Ayvalık kampanyasI başlatmaya ne dersiniz?

Çarşının düzenlenmesi için bir proje yarışması açsanız.

Yola trafik ışıklı yaya geçitleri yapsanız.

Halka şehir içinde veya çok yakınında yürüyüş yapabileceği doğal bir alan yaratsanız.

Hayır mı? Peki.

Ama ya birşeyler yapın ya da benden bir daha oy istemeyin lütfen.

Yerel yönetim seçimlerinde gözü kapalı parti tercihinden hızla uzaklaşıyor insanlar. Hizmet üretecek yönetici arıyorlar artık.

Başarılı olmayan yerel yönetimler sadece kendilerini değil partilerini de yörelerinde zayıflatıyor.

Bilginiz olsun.

Ayvalıklı hemşerilerim siz daha iyi bir ortama layıksınız. 

İsterseniz yaparsınız.

Beni sorarsanız, böyle giderse, dayanabildiğim kadar dayanır sonra çeker giderim.

Siz mutluysanız sorun yok.

 

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..