Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '16

 
Kategori
TV Programları
 

Az kişi tarafından bilinen muhteşem diziler

 Herkese tekrar merhaba. :) Bugünkü konum az kişi tarafından bilen muhteşem diziler. -vlogger girişi yaptım farkındaysanız :D - Bir introvert - içe dönük- olarak en sevdiğim şey dizi, film izleyip ve kitap okumak ve bir de Radio Slow Time radyosunu dinlemek. Yorgun bir iş gününün ardından mevsimde kış ise eve gelip, çayını alıp en sevdiğin diziyi izlemek gibisi yok, düşünmek bile huzur verdi şu anda.  Az kişi biliyorsa muhteşem olamaz diye düşünenler olabilir, fakat iddia ediyorum bu dizileri çok seveceksiniz. Yada izleyecek yeni bir dizi arıyorsunuz, bu dizi bolluğunun arasında ne izleyeceğinize karar veremiyorsanız işte bu diziler hizmetinizde.

The Knick

 Antibiyotik ve anestezi gibi tıbbi imkanların olmadığı, yeni tıbbi icatlar bulmaya çalışan cerrahlar, hemşireler ve diğer hastane çalışanlarının olduğu 1900'lerin New York Knickerborker Hastanesinde geçen bir dizi.

 

 Dizi 1900'lerde geçince konusuna o dönemin sorunlarını da dahil ediyor, ırkçılık, orta çağdan kalma tedavi teknikleri, doktorların egoları ve yetersiz medikal ilaçlar gibi. Dizi bu sorunlara odaklanırken aynı zamanda doktorların şahsi sorunlarına da odaklanıyor. Mesela, Dr. John Thackery (Clive Owen) kokain ve morfin bağımlısı bir doktor.- Bu karakterin rolü John Hopkins School of Medicine'da ilk Dekan ve John Hopkins Hastanesi'nde Profesör olarak işe alınan ilk doktor William Stewart Halsted'den esinlenilmiş. - Dizinin Mr. Paris Shoe adlı bölümünde çıkan Dr. Algernon Edwards (André Holland) ise hastanedeki ilk ve tek siyahi doktor. O dönemde siyahi bir doktor olmak tabii beraberinde ırkçılık sorunlarını da dizinin gündemine getiriyor. Kendisi Paris'te eğitim almış, hastanedeki birçok uzman doktordan daha çok şey bilen bir doktor fakat ırkçılık sorunundan dolayı ne hastalar ne de doktorlar kendisinin bilgisini kullanmasına izin vermiyor.

 

Dönemin sorunları yalnızca doktorların veya ırkçılık gibi sorunların etrafında dönmüyor. Aynı zamanda kürtaj problemini de gündemine oldukça sık getiriyor. Kadınların kürtaj yaptırması yasak olduğu için hastane dışı ortamlarda gizliden kürtaj yaptırıyorlar. O dönemde böyle yasadışı kürtajlar tabii olağan durum fakat bu işi bir Rahibenin yapması çok olağan bir durum değil. Sister Harriet (Cara Seymour) karakteri dizideki Rahibelerden biri ve kürtaj işini Kiliseden gizli olarak genelde kürtaj yaptırmak isteyen kadınların evine giderek yapıyor, karşılığında aldığı parayı ise Kilisenin bağış kutusuna koyuyor.

 

Dizi 2014 yalında Cinemax tarafından yayınlanmaya başladı ve 2 sezonun tüm bölümlerini bulabilirsiniz. 3 sezon onayının alınıp alınmadığı konusunda henüz bir bilgi bulamadım sanki tam bir sır ama umarım 3.sezonu da olur. Bu arada dizinin IMDb puanını da belirteyim, 8,6.

 

Penny Dreadful

 Benim heyecanla takip ettiğim dizilerden biri. Konusu alışılmışın dışında ve başından beri kalitesini bozmayan bir dizi. - Bir zamanlar American Horror Story için böyle düşünürdüm fakat 5.sezon beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Sırf Lady Gaga vücudunu sergilesin diye çekilmiş gibiydi neyse ki yeni sezonda yok, şükür! - Bu güzel dizinin konusundan önce bir korku ve drama dizisi olarak hangi efsane karakterleri barındırdığından bahsetmek istiyorum.

 

Frankenstein kitabından efsane tıp öğrencesi Victor Frankenstein'i tanırsınız, elektriğin gücü ile çeşitli mezar ve mahzenlerden topladığı cesetlerden 2,5 metre boyunda bir insansı yaratık yaratmıştı kendine. Sonra da yarattığı şeyden memnun kalmayıp onu terk etmişti. Efsanenin kalanını anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Victor Frenkenstein ve yaratığının hikayesi John Clare bu dizide yer alıyor. Yaratık diyince canavarımsı bir şey canlanmasın gözünüzde. Bu yaratık biz insan türünden daha insan olan bir varlık. Yaratanı tarafından terk edilip, insanlar tarafından dışlanmasına rağmen çok hassas bir ruha sahip.

 

Korku dizisi demişken Amerika'nın vazgeçilmez korku ögesi Lucifer ve şeytanlar da bu dizide oldukça kullanıyor, çünkü dizinin başında beri zaten bu Lucifer ile güzeller güzeli medyum Vanessa Ives yani Düşler, Tutkular ve Suçlar filminden hafızalara kazınan isim Eva Green arasında bitmek bilmeyen bir savaş var.

 

 Ve olmazsa olmaz efsanelerden vampirler ve kurt adam. Benim ayrı bir ilgim ve merakım var vampir konulu dizi ve filmlere, fakat vampirleri böyle hakkını vererek anlatan bir dizi henüz bulamadım. Film konusunda ise gerçekten hakkını verdiğini düşündüğüm tek film Interwiev With The Vampire, bence efsane bir filmdi. Oscar Wilde'ın yayınlanan tek kitabı Dorain Gray'ın Portresi kitabının baş kahramanı Dorian Gray ve hikayesi bu dizide yer alıyor. Spoiler veriyorum bedeni yaşlanmayan ama portresi yaşlanan Dorian Gray dizide hangi sezonda çıkıyor karşımıza bilmiyorum ama dizide çok sönük kaldığı kesin. Ve yine spoiler veriyorum vampir olayı sadece Dorian Gray ile bitmiyor, 3.sezonda karşımıza bir de Dracula çıkıyor. 3.sezon yeni başladığı için henüz tahminde bulunmak istemiyorum Dracula hakkında ama kendisinin Vanessa Ives ile yakından bir çıkar uğruna ilgilendiğini anlamak mümkün. Bakın tüm bu spoiler kısımları dizinin mükemmelliğini anlatmak için, yoksa kötü bir niyetim yok. :) Son olarak en sevdiğim karakterlerden kumral yakışıklı kurt adam rolünde Ethan Chandler - hiç tereddüt etmeden yazdım ismini, o kadar kazıdım beynime - var, kendisinin de kurt adam olduğunu dizinin ilerleyen bölümlerinde anlıyoruz. İlk sezonda kendisi iyi nişancı özelliği ile tanınıyor.

 

 Sir Malcom Murray adlı bir karakterimiz daha var, ama bu karakter efsanelerden esinlenilmiş bir karakter değil. Bu karakter nasıl birisi? Kendisi Afrikalı zengin bir kâşif, oğlunun ölümüne engel olamamış ve kızı ise kayıp. Zaten ilk sezonda Dorian Gray ve John Clare hariç bu karakterleri bir araya gelmesinin sebebi Sir Malcom'ın kızının kayıp olması. Malcom'ın kızı Vanessa Ives'ın baş düşmanı Lucifer tarafından tutulmakta. Lucifer ise Vanessa Ives'ın içindeki o karanlık gücü bildiği için Vanessa Ives'ın bedenini istiyor. İlk sezondan beri ne çekti bu Vanessa Ives, yazık valla. Hatta bir bölümde o kadar üzülmüştüm ki kadına, izlerken ağlamıştım. Hangi bölüm olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü çok fazla spoiler verdim. Bu karakteri anlatırken dizinin de konusunu anlatmış bulundum. Dizinin IMDb puanı ise 8,2.

 

 Daha önerilerim bitmedi, hakkında yazmak istediğin iki mükemmel dizi daha var. Bu yazı uzun olacak, bileğime kuvvet. :)

 

 

The Path

 Bu muhteşem dizinin iki popüler oyuncusu var; Hannibal'dan Hugh Dancy (Cal Roberts) ve Breaking Bad'den Aaron Paul (Eddie Lane). Dizinin konusu birçok web sitesinde "inanç, aile, güç, ilişkiler gibi konular üzerinde bir ailenin yaşadığı sorunları anlatıyor" şeklinde tek cümlede basitçe açıklanmış. Fakat ben bu diziye ilk kez başlayacak birisi olsam ve bu açıklamayı okusam, bu diziyi izlemezdim. Bu dizi bu anlatılanlardan daha fazlası, kesinlikle! Dizinin IMDb puanı 7,5.

 

 Dizinin konusu ise 3 büyük dinden bağımsız The Light adlı yeni bir dini inanışa inanan insanların inanışları doğrultusunda yaşadıkları ve yaptıklarını, insanlar tarafından dışlanmalarını ve en önemlisi bu dini inanışlarını daha çok insana yayma çabalarını anlatıyor. Aslına bakarsanız dizi daha çok Eddie Lane'ın inandığı bu din hakkındaki şüpheleri üzerine odaklanıyor. Zaten işin içinde din ve azınlık varsa orda kesin bir gizem vardır tıpkı bu dizide olduğu gibi. Her dinin kendine ait yasakları vs varsa bu The Light adını verdikleri dinde de bazı yasaklar var. Dizinin ilk bölümlerinde izlerken inandıkları şey ile yaptıkları şeyler iyimser gelmişti gözüme, iyi insanlar yardıma muhtaç insanlara yardım ediyor vs. Fakat daha sonra o iyimser şey tamamen bir saçmalığa hatta kabusa dönüşüyor. Mesela bir bölümünde Eddie aslında dini sorgularken ve öğrenmeye çalışırken bu dinin aslında gözüktüğü gibi olmadığını söyleyen bir kadın ile görüşürken ailesine eşini aldattığı imajını veriyor, affedilip günahtan arınma gibi bir takım gerekliliklerin yerine getirilmesi gerekiyor tam da işler bu noktada çığırından çıkıp benim gözüme sevimli gelen bu din bir anda kabusa dönüşüyor. Daha fazla detaya girmeden diğer diziye geçmek en iyisi, yoksa tüm diziyi anlatacağım. 

 

The Sense8

 Netflix yaparda güzel olmaz mı? Bu dizi gerçekten şimdiye kadar izlediğim en iyi Bilimkurgu dizilerden biri. 1 sezon 12 bölümü var şimdilik. 2.sezon 5 Mayıs 2017'de fakat 23 Aralık'ta yılbaşına özel bir bölüm yayınlayacaklar buna da şükür. Dizinin yapımcıları Matrix ve Babylon 5'in yaratıcılarından Wachowskis ve J. Michael Stracznski. Dizinin IMDb puanı 8,4.

 

 Konusuna gelirsek dünyanın 8 farklı ülkesinde telepati -aslında telepati değil de tam olarak hisler- yoluyla iletişime geçebilen ve birbirlerinin hayatını yaşayabilen 8 farklı kültürlerden kişinin hikayesini ve birbirleriye olan bağlantısını anlatıyor. Dizi Birleşik Krallık, Seoul, Mumbai, Nairobi, Berlin, Mexico City, San Francisco ve Chicago'da geçiyor ve her bölümde bu ülkelerde yaşayan bir kişinin hikayesini anlatıyor. Dizinin içindeki seks sahnelerine odaklanarak kötü yorum yapanları buradan kınıyorum sanki hiç GOT ya da Shameless izlememişler gibi. Diziyi lütfen ilk 5 bölümle yargılamayın ve sonuna kadar izleyin, ortalarda biraz sıkıcı hale geliyor ama sonra olaylar gelişiyor. Tembelliğimi üzerimden atıp bir silkelenebilirsem bu dizi hakkında ayrı uzun bir yazı yazabilirim.

 

 August 8 Cluster serideki ana karakterler. Nedir bu August 8 derseniz, aynı gün ve ay'da doğan 8 kişinin kümesi. Matematik derslerini anımsadım bir anda kümeler falan, nefret ettiğim bir konuydu

. ??

 

 Will Gorski (Brian J. Smith) Chicago polis memuru olarak çalışıyor. Dizide sanırım ilk telepatik yeteneğini keşfeden karakter buydu. Ekibin bir nevi kurtarıcısı gibidir.

 

 Capheus (Aml Ameen) Nairobi'de yaşayan, takma adı Jean-Claude Van Damme hayranlığından dolayı "Van Damme" olan matatu - Kenya ve diğer komşu ülkelerde özel minibüs olarak geçer, ünlü portreleri, slogan veya sözler ile tema edilir- en yakın arkadaşı ile şoförlüğü yapıyor. Çok fazla sayıda matatu şoförü olduğu için devamlı diğerleri ile rekabet etmek zorunda.

 

 Riley Blue (Tuppence Middleton) belalı -aslında belalı değil hüzünlü daha doğru- geçmişinden kaçmaya çalışan Londra'da yaşayan İrlandalı DJ oluyor. Her karakterin hikayesinin bir bölümde anlatıldığını söylemiştim, izlerken en çok üzüldüğüm karakter buydu, oturup ağlayacaktım neredeyse.

 

 Nomi Marks (Jamie Clayton) San Francisco'da kız arkadaşı takma adı Neets olan Amanita (Freema Agyeman) ile yaşayan trans kadın hacktivist- kendilerine göre yanlış veya kötü olan toplumsal veya politik sorunları dile getirmek amacıyla belirli siteleri hackleyerek mesajını yerleştirirler-. Maalasef transfobi bir aileye sahip. ??

 

 Sun Bak (Doona Bae) güçlü bir Seul iş adamının kızı ve ekonomide master'ı olan kickbox yeraltı dünyasında gelişmekte olan bir star.

 

 Lito Rodriguez (Miguel Angel Silvestre) Meksika şehrinde erkek arkadaşı Hernando (Alfonso Herrara) ile birlikte yaşayan, cinsel yönelimini gizli tutan bir aktör.

 

 Kala Dandekar (Tina Desai) Mumbai'de yaşayan sevmediği bir adamla nişanlı olan üniversite eğitimi almış eczacı ve dindar bir Hindu.

 

 Wolfgang Bogdanow (Max Riemelt) merhum babası Anton ile çözülemeyen sorunları olan ve organize suça katılan uzman bir kilitçi ve kasa hırsızı. -Pinkfreud boşuna çare Alman koca demiyor ??-

 

 Dizi hakkında ayrı uzun bir yazı yazarım dedim ama neredeyse karakter tahliline girmediğim kaldı, sevdiğim bir dizi olunca uzun uzun yazasım geldi. Bir yazının daha sonuna geldim, bu dizi kirliliğinin arasında sizlere gerçekten izlemeye değecek diziler önerdim, oturun izleyin. Favori diziniz sezon finaline girdiyse, boşluğa düştüyseniz, ne izlesem diye kara kara düşünüyorsanız açın izleyin bu dizileri. Hepsini beğenmeseniz de The Knick efsane dizi kaçırmayın bence. Sizin de bu efsane dizi bunu kesin izlemesin dediğiniz dizi varsa önerilere açığım.

 

 

 
Toplam blog
: 31
: 1276
Kayıt tarihi
: 29.04.15
 
 

Işık Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Erken mezun olmuş biri olarak mesleğime henü..