Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Kitap
 

Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk

Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
 

Prof. Dr. İskender Pala


Prof. Dr. İskender Pala’nın (bundan sonra “yazar”) ilk okuduğum eseri Katre-i Matem beni gerçekten çok etkilemişti. Hemen ardından “Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” isimli eserini elime aldım.

Yazarın Osmanlı tarihi ve Divan Edebiyatı konusunda bilgi dağarcığı insanı hayrete düşürecek kadar muhteşem. Öyle detaylar veriyor, anlattığı dönemi öyle bir resmediyor ki, okurken aynı anda olayları gözünüzde canlandırmanızı, bir anlamda yaşamanızı kolaylaştırıyor. Sanki film seyrediyormuşsunuz gibi bir his!

Yazar, “Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” isimli eserinde sanki “içini dökmüş” ! Bildiklerini kronolojik bir sırada, aslında ilgisiz gibi gözüken bir hikaye üzerinden anlatmış! Bunu bir roman olarak değil de, öğrencileri için hazırladığı bir ders kitabı gibi düşünmüş sanki. Eğer böyleyse, bunu çok iyi başarmış. Ticari kaygılardan uzak bir düşünceyle yazılmış bir eser olduğu belli!

“Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk”da verilen detaylar açıkcası beni şüpheye düşürdü. Verilen bütün bu detayların gerçek mi olduğu yoksa yazarın hayal dünyasından mı esinlendiği konusunda emin olamadım. Örneğin:

- Osmanlı’da; saraydan ne yolla olursa olsun bir kere çıkanın bir daha geri dönmesinin izin verilmediği, gibi bir töre olduğu (bu bir kitap da olabilir, cariye de!)
- Hicri bininci yıl kutlamalarında, İstanbul’da donanma şenliklerinin yapıldığı
- Şehzadelerin sünnet düğünleri için kırk gün kırk gece sürecek eğlenceler yapıldığı
- İstanbul’da şehir içinde at ile dolaşabileceklerin rütbeleri ve kimliklerinin belli olduğu, bunlar haricindekilere izin verilmediği
- İslam anlayışında sanat denilen şeyin tabiatta varolanın dışında aranması gerektiğini, tabiatta olanın yalnızca Tanrı’nın sanatı olabileceğini, ayrıca Tanrı’nın sanatını taklid etmenin bir şirk olduğunu, bu yüzden Doğulu ustaların çizimlerinde resimden ziyade stilize etmenin esas olduğu
- Osmanlı sultanının Beyaz Martı isimli kadırgası ile Eyyub-i Ensari ziyaretine gittiği
- Sultan Murat’ın Taküyyiddin’in rasathane kalıntısını ecinnili diye yıktırmak istemesi, bu amaçla danıştığı Şeyhülislam Yahya Efendi’nin “Tiz yıkıla!” diye fetva verdiği
- Civardaki köy ve kasabaların bütün kıymetli mallarının Silistre Kalesi’nde saklandığı
- Gençlerin, öküzlerin kürek kemiklerini zımparalayıp ayakları altına bağlayarak donmuş Tuna nehri boyunca yarışlar yaptığı
- Johann Jakop Froberger’in o yıllarda Avusturya’dan bütün Katolik dünyasına yayılan müzik akımıyla tanrısal güçleri dile getirmekle saygı gördüğü, Aleksandr Dmitrov’un Rusya’da klasik mimarı tarzının seçkin ustalarından olduğu

… ve daha neler, neler!

Ayrıca kitapta geçen hikaye Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun isimli eseri üzerine kurulmuş ve beyitlerinden sık sık örnekler verilmiş. Verilen beyit numaralarını kontrol ettim ve doğru olarak verildiğini gördüm. Umarım verdiği diğer bilgiler de doğrudur, aksi halde yazarın hayal ürünü olarak yazdığı birçok şeyi gerçek olarak kabul edip hafızama yazdım demektir!

Yazar, Osmanlıca kelimeler kullanılmaktan çekinilmediği halde; Kanuni (Sultan Süleyman) yerine “Kanun Koyucu”, demesine bir anlam veremedim. Ayrıca bütün kitapta; Babil Cemiyeti yerine “BC”, Babil Uzay Araştırmaları Merkezi yerine “BUAM”, Leyla ile Mecnun yerine “L&M” kullanılmış.

Anlamsız gibi gözüken bir şekilde bazı kelimeler “-” işareti ile ikiye bölünmüş; don-masıyla, geç-ti, bun-lar vb… Dizgi hatası mı olduğu, yoksa yazarın “bir bildiği” mi olduğunu anlamayamadım açıkcası.

Eğer edebiyat öğrencisiyseniz ya da divan şiirine ilginiz varsa, sizin için bulunmaz bir eser. Fakat divan şiirine çok ilgi duymuyorsanız, sade bir edebi eser okuyucusuysanız size biraz sıkıcı gelebilir.

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..