Bin yılın soğuğu (bölüm onbir)

O günlerde Dimitri’nin hayatını değiştiren iki olay yaşandı. Bu olaylardan ilki bir akşamüstü sahilde gerçekleşti. Dimitri, o akşam her zamanki gibi gezinti yapmak için sahile inmişti. Deniz kenarında gördükleri bir şamar gibi suratında patladı. Sonya’ya tıpatıp benzeyen bir kız, sahilde çıplak ayak dolaşıyor, dalgalarla köşe kapmaca oynuyordu. Vakit akşamüstüydü ve güneş batmak üzereydi. O kızıl güneş Dimitri’nin kalbini dağlamaya yetmişti. Aklına tekrar Sonya düştü.

O günden sonra kendi kendiyle hesaplaşma ve uykusuz geceler takip etti birbirini. Geceleri biraz uykuya dalar gibi olsa kan ter içinde uyanıyor. Sonya’nın hayali bütün odayı dolduruyordu. Genç adam, ağlama nöbetlerine tutuluyor, Sonya Sonya diye inliyordu. KGB’ye buradan ayrılmak istediğini iletmişti. KGB’den gelen cevapta bir müddet daha orada kalması isteniyordu. Hem Sonya evlenmişti. Sonya evlenmiş miydi?

Acı yüreğine zehirli bir yılan gibi çöreklenmişti. Günleri acı ızdırap boşluk içinde geçmeye başladı. Kendine hiç dikkat etmiyordu. Bir haftada sekiz kilo birden vermişti. Sürekli içmeye başlamıştı. Ne KGB ne kelebekler ne de başka bir şey umurunda değildi artık. Hepsinin canı cehenneme dediği günlerden birinde ilginç bir olay daha yaşandı. Balıkçı arkadaşları açık denizde vatoz balığına benzeyen (yüzü insan yüzü gibiydi balığın) bir balık yakalamışlardı. Balığı Dimitri’ye de gösterdiler. Onlara kalsa balığı sergileyeceklerdi. Kimbilir meraklı birisi balığı alır karşılığında da bir tomar para öderdi. Genç adam, şaşılacak bir şekilde kaç para istediklerini sordu. Balıkçılar güldüler. “sana bedava” “bedava mı ne demek bu?” Arkadaşları şaka yaptıklarını söylediler. Ama Dimitri, son derece ciddiydi. Sorusunu yineledi. “Kaç para istiyorsunuz?” Bu garip balık, genç adamın ilgisini çekmişti birdenbire.