Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '08

 
Kategori
Kahve
 

Bir Fincan Kahve Olsam

Bir Fincan Kahve Olsam
 


“<ı>Ehl-i keyfi deli eder kahvenin kaynaması, eşeği deli eder sıpanın oynaması” demiş atalar. Bu atalardan bir kısmı da “<ı>bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırı vardır” buyurmuşlar. Bakmayın şimdi hatır-gönül işleri kalmadı da bu mevzunun da muhasebesi tutulmaz oldu.


Neyse, girizgahı kısa tutup asıl konuya girecek olursak; bu “kahve” denilen şey ne menem bir içecektir ki yeryüzündeki milyonlarca insanı, kendisine meftun etmiştir? İşte, mütevazı heybemizden taşanlar...


Kahve kelimesi, “keyif veren içecek” manasında kullanılan “kahva” sözcüğünden türetilerek, Arapça ‘dan dilimize geçmiştir.


Anavatanı, Habeşilerin diyarı Etiyopya ‘dır. Kahve çekirdeklerinin elde edildiği ağaççık olan “<ı>coffea arabica”, ilk olarak, M.S. 575 yıllında, Güney Etiyopya ‘nın yüksek yaylalarında yetiştirilmiştir. Daha sonraları, kahve elde edilen diğer ağaçlar olan “<ı>coffea robusta” ve “<ı>liberica” da Afrika 'da yetişmiştir. Zamanla bu bölgelerdeki üretim, talepleri karşılamayınca, birçok kişi tarafından kahvenin anavatanı olarak yanlış bilinen Yemen ’de, yetiştirilmeye başlanmıştır.


Yaygın olarak anlatılan ve genel kabul gören söyleme göre; Güney Etiyopya ‘nın, “Kaffa” yöresinde yaşamakta olan “Khaldi” adındaki bir koyun çobanı, bir gün, yoğun sıcaktan dolayı sersemleyen koyunlarının içinden bazılarının, bir küçük ağacın meyvelerini yediklerini ve daha sonra çarpıcı bir şekilde canlandıklarını, uyarıldıklarını gözlemler. Akabinde kendisi de bu çekirdekleri, suda kaynatarak içer ve böylece insanlık, kahve ile tanışmış olur.


Kahveyi, ilk olarak bilinçli bir şekilde işleyip içmeye başlayanlar ise 1500 ‘lü yılların başlarında, Yemen ‘de bulunan bir sufi tarikatıdır. Dervişler, sabahlara kadar süren zikirleri esnasında uyanık kalmak için kahve içmektedirler. Daha sonraları, sırasıyla Arap Yarımadası ve Mısır ‘a yayılmış; Mısır ve Hicaz topraklarının Osmanlı hakimiyetine girmesiyle de Anadolu ‘ya taşınmıştır.


Türkler ‘in, tam manasıyla, kahveyle tanışmasıysa; 16. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlar. Türk sarayında, padişaha kahve hazırlamak için kırk kişilik bir kahveci takımı kurulur. Kahve padişaha, yanında lokum ve bir bardak suyla ikram edilir. Tıpkı altı yüz sene sonra bugün, bizlerin de yaptığımız gibi yani.


İstanbul ve İzmir ‘de, kahvenin tadına bayılan Venedik ‘li tacirlerin bu tadı kendi ülkelerine götürmesiyle de yavaş yavaş dünyada kahve ve “Türk Kahvesi” adı duyulmaya başlanmıştır.


Kahvenin, Avrupa ‘da ilk olarak içildiği kent, 1615'te Venedik olmuştur. Bundan yaklaşık otuz sene sonra Paris 'te ve kırık sene kadar sonra da Londra 'da arz-ı endam eylemiştir. Bu arada Türkler, çoktan kahve tiryakisi olmuşlardır bile.


Avrupa ‘nın ilk kahve evi ya da kahvehanesi ise 1650 ‘lerde, İngiltere-Oxford ‘da, bir Osmanlı-Anadolu Yahudi ‘si olan, Jackob (Yakup) adlı kişi tarafından hizmete açılmıştır. Birkaç sene sonra ise Londra ‘da yüzlerce kahvehane açılmıştır.


Paris asilzadelerini ve zenginlerini, 1660 ‘ların sonlarında, kahveyle tanıştıran kişi de bir Osmanlı Paşasıdır. Padişahın, Kral 14.Louis 'ye yolladığı Türk elçi, tüm Fransız konuklarına, kahve ikram etmiştir. Paris 'te kahve satan ilk kahve evi de, 1686 yılında hizmete girmiştir.


Farklı kahve ağaç ve türleri arasında, dünyadaki ticari kahve potansiyelinin yaklaşık yüzde yetmişini sağlayan cins, Arabistan Kahvesi olarak bilinen “coffea arabica” dır. Türkler ‘in damak tadına uygun, en çok sevilen ve tüketilen tür ise Brezilya Kahvesi olarak bilinir.


Not: Sonra ki yazımda, doğru kahve pişirme ve saklama konularına deyineceğim. Afiyet ve sağlıkla.


@Diğer kahve yazılarım "Paradoxurus'un Poposundan Kopi Luwak İçer miydiniz?": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=37661

@Diğer kahve yazılarım "Starbucks, Etiyopya 'ya Telif Ödeyecek": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=38905

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..