Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Bir İstanbul Şairi '’Orhan Veli Kanık’’

Bir İstanbul Şairi '’Orhan Veli Kanık’’
 

Pencere, en iyisi pencere; Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa; Dört duvarı göreceğine.


Rüzgâr misali oradan oraya savrulan bir yaşam! Durmamış bir limanda demir atmamış; Bir yelkenli gibi bir o yana, bir bu yana salanmış bir adam. Gün olmuş, almış gitmiş başını bir yerlere… Deniz, balık, martı, ada, kuşlar ve İstanbul yaşamının renkleri olmuş. Kısa ömrüne çok şeyler sığdırmış, hayatı dolu dolu yaşamış. İnsan hayatı dolu dolu yaşamalıdır, hayatı kendine zehir etmemelidir. Kafan bozulduysa arada bir: Bir duble rakı yerine, bir şiir oku!

İstanbul’u Dinliyorum Şiir’ini okumadan önce…  Bir şeyler eklemek istiyorum, izninizle!

İstanbul’da deniz bir anne gibi yumuşacıktır. İstanbul'da deniz Gökçendir, deniz İstanbul'da sonsuza açılan bir kapı gibidir. Herkes derdini anlatmak ve açmak için ona koşar. Bende çok koşmuştum. Hep koşuyoruz, denizin bittiğini sandığımız ufuk çizgisine bakarak. Herkes gibi, bizlerde Gaibe sözler söylüyoruz orada. Bütün yitikler gibi bizde ondayız! İstanbul’da deniz bir mektup gibidir, sözleri alır ve istenilen yere mümkünden sonrasına ulaştırır.

İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar, ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Sucuların hiç durmayan çıngırakları

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                   

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor, derken;

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                   

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı

Cıvıl cıvıl Mahmut paşa

Güvercin dolu avlular

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;İ

stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                   

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;

Dinmiş lodosların uğultusu içinde

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                   

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan;

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Bir şey düşüyor elinden yere;

Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                   

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;

Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;

Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul'u dinliyorum...

Cep delik cepken delik, yen delik kaftan delik, don delik mintan delik... Kevgir misin be kardeşlik, diyen. Hayatla dalga geçen, sevginin hoşgörünün yanında olmuş. Kendinden başkasına zararı dokunmamış, genç yaşta kaybettiğimiz! Sonradan İstanbullu olmuş, İstanbul sevgisini şiirlerine taşımış bir ulu şair’i ORHAN VELİ KANIK’I tanıyacağız, elimizden geldiğince şiirlerini okuyup yorumlayacağız, bu sayfada!

Orhan Veli Kanık: 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. Cumhurbaşkanlığı bando heyeti şeflerinden VELİ KANIK’IN oğludur. İlköğrenimini İstanbul da tamamlamıştır. Ortaokul’u Ankara’ya gittikleri için, Gazi Ortaokulunda bitirmiştir. Daha sonra Ankara Erkek Lisesi’ne yatılı girmiş, burayı bitirdikten sonra ‘İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girmiştir. Ancak  fakülteyi bitirmeden Ankara’ya dönmüş. Ptt genel müdürlüğü telgraf işleri reisliği nizamlar bürosuna memur olarak girmiştir. Daha sonra askere gitmiş, terhis olunca da Milli eğitim bakanlığı tercüme bürosunda göreve başlamıştır. Reşat Şemsettin Sirer’in MEB’ ye getirilmesi üzerine, bakanlığa egemen olan tutucu havaya uyamayacağını anlamasıyla görevinden istifa etmiştir.

‘’DENİZ'İ ÖZLEYENLER İÇİN’’

Gemiler geçer rüyalarımda,
 Allı pullu gemiler, damların üzerinden,
 Ben zavallı,
 Ben yıllardır denize hasret,
 “Bakar bakar ağlarım”.

 Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
 Bir midye kabuğunun aralığından:
 Suların yeşili, göklerin mavisi,
 Lâpinaların en harelisi...
 Hâlâ tuzlu akar kanım
 İstiridyelerin kestiği yerden.

 Neydi o deli gibi gidişimiz,
 Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
 Köpükler k fena kalpli değil,
 Köpükler ki dudaklara benzer;
 Köpükler ki insanlarla
 Zinaları ayıp değil.

 Gemiler geçer rüyalarımda,
 Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
 Ben zavallı,
 Ben yıllardır denize hasret.

1949 yılında Türk yazının da olduğu kadar, dönemin düşünce yaşamında da önemli yeri ve etkisi olan; YAPRAK dergisini yayınlamağa başlamış ve 28 sayı çıkarmıştır.  Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte: Nazım Hikmet’in serbest bırakılması için, 3 gün peş peşe açlık grevi yapmış ve eylem geniş yankı uyandırmıştır. Anakara da bir gece sokakta, belediyenin açtırdığı çukur’a düşmüş ve başından yaralanmış 2 gün sonra İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştır. Alkol zehirlenmesi teşhisi ile tedavi edilmiş. Ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır, aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20’de hayata gözlerini yummuştur. ( 14 Kasım 1950)

36 yaşında en verimli çağında ölen Orhan Veli; Özgeçmişini, şiiriyle içerleşmiş olan duygularıyla şöyle özetlemiştir! 1914 doğdum 1 yaşında kurbağa’dan korktum, 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13 yaşında Oktay Rıfat’ı ve 16 yaşında Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında ilk defa bar’a gittim. 18 yaşında rakı’ya başladım. 19 yaşında avareliklerim başlar. 20 yaşından para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25 yaşında bir otomobil kazası geçirdim. Çok âşık oldum ve hiç evlenmedim. Şimdi askerim diye, alaycı bir tavırla anlatır kendini!

EBABİL  / ORHAN VELİ KANIK

Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan
Hafızamı bir deniz kıyısına çeken yol,
Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol
Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan.

Tuşların üstünde karanlığın heyulası
Ve birden kalbe çırpınışlar veren hatıra.
Çekmede beni saadet dolu dünyalara
Mine parmaklarında sedalaşan hülyası…

Sıyrılmada gözlerimden yıllarca geceler
Ve yalnız kalmada bir yaza ram olan sahil,
Uçuşmada gökyüzünde bir sürü ebabil:
Sevgimi ve hasretimi ebedi kılan yer.

Açık panjurlarından seslerin dokulusu..
Bir göl mü ürpermede ruhun uzaklarında?
En yakın sevgiyi duymayan dudaklarında
Her yaşayıştan daha güzel olan gülüşü.

Ilık gölgelerde uyutup düşünceleri
Beyaz etekler ile bana göründüğün an
Ve kapıları yeşil sabahlara açılan
Sıcak tahayyüllerle dolu yaz geceleri.

Renkli fanusların altında doğan dünyası,
Omuzlarında ay ışığından örgülerle
Eklenmede içime hasret kaldığım yerle
Mine parmaklarında sedalaşan hülyası.

Orhan Veli’nin edebiyata olan ilgisi daha ilkokul sıralarında başlamış; Lise öğrencisi iken Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile arkadaş olmuştur. Bu dostluk Türk Şiir’inde bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Lise sıralarında öğretmenleri olan; Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melül Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu’nun yakın ilgisini görmüştür. Lise’de, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile beraber ‘’Sesimiz’’ diye bir dergi çıkarmıştır. Orhan Veli daha ilkokul 5. Sınıfta iken yazmaya başlamıştır. İlk öyküsü eski yazı ile yayımlanan ‘’Çocuk Dünyası’’ adlı dergide çıkmıştır.

Orhan Veli düzyazıdan şiir’e dönmesinde, kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata’nın etkisi olduğunu bildirmiştir. Kanık’ın ilk  şiirleri N. Sırrı’nın teşvikiyle Varlık dergisinde yayınlanmıştır. Şair bu şiirlerinin bazılarında ''Mehmet Ali Sel'' imzasını kullanmıştır. Kanık dönemin; İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerinde de yazmıştır! Şiirleri büyük bir ilgi görmüş ve sağlığında kendinden çokça bahsettiren bir şair olmuştur. Şiiri bir takım kalıp ve kişilerden şairane bir şekle getirmiştir. Yalın bir halk dili kullanmıştır. Halkın gündelik kullandığı sözleri, büyük yergi ve esprisinden de faydalanarak gündelik yaşantılar üzerine şiirler ve yazılar yazmıştır. Orhan Veli, Moliere'den Rimbaud'ya, La Fontaine'den Musset’ya uzanan birçok da çeviri yapmıştır…

AÇSAM RÜZGÂRA

Ne hoş, ey güzel tanrım ne hoş
Mavilerde sefer etmek
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş

Açsam rüzgâra yelkenimi
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi

Bir limanda, büyük ve beyaz
Mercan adalarda bir liman
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz

Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin
Bilmese tadını kaderin
Bu her âlemden uzak ada

Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler
Renklerle çözülse geceler
Nar bahçelerinde geçse gün

Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların

Ne hoş, ey tanrım, ne hoş
İller göller kıtalar aşmak
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş

Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün

Orhan Veli Kanık

Onun ve aynıdaşı olan diğer şairler için, bir büyük Edebiyat yazarı şunları söylemişti:  ‘’Yahya Kemal eski şiir dilini yıktı. O, dil’in şiir için bir zincir olduğunu gösterdi. Nazım Hikmet ise vezni yıktı; Vezinsiz de şiir olabileceğini, vezinsiz de ahenge erişebileceğini. Veznin şiir için ahenk için vazgeçilmez bir unsur değil, tam tersine hız kesen bir unsur olduğunu gösterdi. Orhan Veli çok daha ileri bir adım attı, şiir’in kendisine öz bir dil’i bir vezni olmadığı gibi kendine özgü konuları da olmayacağını gösterdi. Ahengin de, kulağa hoş gelen sesler dizisinin de şiirden kaldırılabileceğini gösterdi.’’

ANLATAMIYORUM 

Ağlasam sesimi duyar mısınız?

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz?

Gözyaşlarıma, ellerinizle!

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Sevgili Okurlar: Zamanı yaşayanların içinde, zamanının çok gerisinde yaşayanlar olduğu gibi. Zamanının çok ilerisinde yaşayan insanlarda vardır. Bulunduğu zamanın bütün kalıplarını yıkıp, yerine yeni bir kalıp inşa etmek; Sadece Orhan Veli’nin bulunduğu devirde değil. Bütün devirlerde de yapılması en zor işlerden birisiydi.

Yaşadığı zamanın çok ilerisinde yaşayan ve düşünen: Titrek bir mum ışığı misali, ama bir güneş gibi bu dünya’yı aydınlatan ve bu dünya’nın da en büyük liderlerinden birisi olan, Bozkurt Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1937’de özetle şunları söylemiştir. Bugün, Komünist Rus zulüm’ü altında yaşayan; Türk soylu kandaşlarımız, kardeşlerimiz muhakkak bir gün bağımsızlığına kavuşacaktır, onun için bugünden hazır olun! 

Bu vatanı, bu milleti, bu bayrağı sevenler! Bugünlerde muhakkak Bozkurt Atatürk’ün, ‘’Gençliğe Hitabesini bir defa daha okusun ve düşünsün; O’nun, zamanının ötesinde yaşadığını.’’

‘’En derin saygı ve sevgilerimle’’

2020’ye doğru

Ekim 2014, Çorum’un bir köyü

A.Ümit Yıldız

 

 
Toplam blog
: 67
: 4037
Kayıt tarihi
: 24.04.07
 
 

17 Şubat 1986'da: Soğuk karlı bir Şubat gecesi Koca Karı olan ebenin ellerine ''bilim otoritelerinc..