Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '14

 
Kategori
Öykü
 

Bir Playboyun günlüğünden 28. Bölüm

Bir Playboyun günlüğünden 28. Bölüm
 

Alıntı.


Akşamı merakla bekliyorum, bakalım sende ki değişikliliği bir görelim, ya buzdolabı görünümünden bir şey kaybetmezsin veya! Ben - Veya ne? Dediğimde Emre - Göreceğiz bakalım oğlum, belki de ayakların kadının karşısında, tiril, tiril titreyecek deyip kahkahayı basmış, beni de gıdıklayıp, şebek gibi güldürmüştü.

Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra, o günün planını yapmaya başlamıştık. Emre, bana - 2. El araba almaktan vazgeçtim, keşke arabayı elimden çıkarmasaydım, arada böyle işgüzarlıklarım çıkmasa sanki olmaz! Sende beni uyandırmadın bu araba konusunda be Ergün. Neyse, dediğim gibi, yeter ki sen Feride'yi kafeslemeye bak, kefil olsun yeni bir araba fikri hoşuma gitti, ben 2. el arabayı almayıp vazgeçtiğimi galeri sahibine söylemeliyim birader, yoksa verdiğim kaparo yanabilir.

Unutmadan, bir kaç gömlek ütülenecek, sen mi ütülersin yoksa, hazır çıkmışken, ütücüye mi götüreyim dediğinde, ben - Sen işlerini hallet, evde çamaşır birikti, hem yıkanacakları yıkar, hem de ütüyü sakin, sakin yaparım, hatta yemek bile yaparım dediğimde, Emre - Bu ne hız, kulağın ses mi duydu ne? Dediğinde ben - Ne sesi ya! Emre - Ne sesi olacak, Feride'nin sesi deyip, benimle yine dalgasını geçmişti. Bütün bir günü, o gittik-den sonra sakin ve kendimle geçirmiş, sağı solu toparlayıp, ütüyü yapmıştım, makine da yıkanan çamaşırları balkona, çamaşır teline asmıştım.

Mutfağa geçip karnımı aperitif yemeklerle doyurmuştum, sıra ne yemeği yapa bilirin deydi. Sebze olarak, domates, biber, patlıcan, marul, maydanoz velhasıl her şey vardı. Köfte, patates, patlıcan kızarması, domates tavası. Evet, aklımdan geçen günün menüsü buydu. Saat 18 de gelen Emre - Apartman olduğu gibi kızartma kokuyor, içimden; off ya canım da nasıl çekti, olsa da yeseydim bir canıma değseydi demedim de değil, aslansın be Ergün, koçsun koç!

Ben - Tamam abi, sofrayı hazırlayalım o halde dediğimde Emre - Ben balkonda yiyelim derim ne dersin Ergün? - Abi oraya çamaşırları asmıştım dediğimde, - Tamam ben çamaşır teliyle balkonun en köşesine iterim, nasıl olsa balkon geniş deyip sofrayı hazırlamaya başlamıştı. Ağız tadıyla yemeğimizi yemiştik,

Derin bir oh çeken Emre - Merhume annemin kızarttığı gibi, sivri biberleri uzun uzun kızartmışsın dediğinde ben - Benim bildiğim, biber uzun kızartılır, yoksa başka türlü de mi kızartılıyor abi dediğimde Emre - Ya bekar arkadaşlara takılıp onlarla kızartma yaptığımızda; şöyle bir gözünün önüne getir hele deyip gülmüştü,

Bir biberi altı veya yedi eşit parçaya böl ve bunu bir kilo biberle dene. Ben - Şaka mı bu, yani taze fasulyeleri keser gibi öyle mi? Dediğimde - Yahu ne şakası, hangi bekar erkek hem de senin yaşında, mutfağa girecek de, arkadaşlarına sülün gibi bir kilo biber kızartacak, hepsini doğrayıp koy kızgın yağa, oldu bittiye getir, şapur şupur ye gitsin birader, denemediğin nasıl da belli sana bir gün ben yapayım da tadına bak, bir diş sarımsak iki olgun domates, yanında ya kırmızı soğan veya taze soğan.

Ben - Vallahi güldürdün, tok karnına, nedir abi bu biber muhabbeti, üzerine basa basa anlattığın Emre - Ne yapayım be birader, sana hem bekar arkadaşlarımla, hem de hapishane de kader mahkumlarıyla beraber yaptığımız tarifi verdim, bak işte şimdi de hüzünlendim. Dur be abicim, hüznün sırası değil şuan dediğimde Emre - Hala öğrenemedin mi? Arada bana böyle gidip gelirler be can. Sofrayı toplayıp biraz Tv izleriz ne dersin, ya da yine balkonda çay kahve sefası mı yapsak deyip gülümseyen Emre'ye, - Çayı sen mi demleyeceksin dediğimde Emre - Lafı mı olur elbette deyip mutfağa yönelmişti. Çay ve kahve faslından sonra, masayı toplamıştık, odalarımıza çekilerek giyinmeye başlamıştık.

Akşam buluşma saatini 22 olmak üzere ayarlayan Emre, bana - Hazır mısın? Diye sorduğunda - Evet cevabını vermiştim. Beraberce evden grant tuvalet giysilerimiz ile çıkmıştık, bir birimize bakarak çok şık olduğumuzu söylemiş ve tebessüm etmiştik. Kulübün kapısına geldiğimizde, Ferideyi içeri yeni girerken gören Emre - Ergün bak, içeriye kırmızı elbiseyle giren kadın o demişti. Bizi görmeyen Feride, bara doğru gidip, bir kokteyl alıp oturmuş bizi bekliyordu. Bara doğru ilerleyen Emre, selam verdikten sonra, onunla beni tanıştırmıştı.

Feride gözlerini benden alamıyor ve baktıkça bakıyordu, ben ise daha önceleri Emreden almış olduğum taktiklerle ağır, ağır arkadan geliyordum. Feride - Bu kadar soğuk ama bir o kadar da çekici olduğumu vurguluyor, sevgilimin olup olmadığını soruyordu, ben ise - Hayır diyordum. Emre - İş teklifin nedir, ne tür bir iş? Dediğinde Feride - Elbette bar açmak, ortaklığa ne dersin? Dur hemen itiraz falan etme! Sana kefil olurum, güzel bir araba alırsın, hem yanında böyle bir yakışıklı da varken! Sırtın yere mi gelir Emre dediğinde Ergün askere gidecek, bir anlamda ben iki yıl yanlızım dediğinde Feride - Askerliği uzat Ergün bu mümkün dediğindeyse ben - Nasıl uzatabilirim, üniversiteyi dışarıdan bitirdim, okumuş olsaydım bir yere kadar doğru ama! Başka bir üniversiteye tekrar başla mesela, dışarıdan bitirmeden, maksat

askerliğinin uzaması. Ben - İyi de neden böyle bir şey yapayım ki, bir an önce askerliğim bitsin ve vatan borcum da ödensin. Hem üniversiteye gider hemde barı İşletiriz, kısa zamanda köşe olursunuz demez mi? - Yok ben bu tarz düşünmek bile istemem dediğimde kadın bozulmuştu.

Emre - Ben arkadaşlarıma biraz takılayım birazdan gelirim deyip müsaade istediğinde Feride - Tabi ki demiş ve bana yönelmişti. A-dan Z-ye sormadığını bırakmayan kadın beni ters köşeye sıkıştıracağını sanıyorken! Esaslı kırılmayan ceviz çıktın Emre, bravo doğrusu dediğinde Ben - Hiç tanımadığınız birine hitap şekliniz bu mu Feride hanım?

Hem serbest hür irade diye bir unsurun olduğundan dem vurmuş, hiç bir işin zorla da olsa kabul edilmeyeceğini, açık bir dille ima etmiştim. Bana direkt olarak; Senden hoşlandım, Emre'yi bırak ve bana, benim evime taşın dediğinde - Birde ona telefonda eski dostuz demişsiniz, bu nasıl bir dostluktur ki, Emre'yi hemen arkasından satıyorsunuz. bunun mümkün olamayacağını söyleyip, ve bundan da Emre'ye bahsetmeyeceğim-den söz etmiştim. Aleni tehditkar bir şekilde bana - Bence de, hiç bahsetme, Emre'nin gazabına eninde sonunda uğrarsın. Ha, unutmadan;  Hiç sana ukala olduğunu söyleyen biri oldu mu? Harbiden de öylesin dediğinde. Ukala bir tarzla kaşlarımı kaldırıp, dudağımı alaycı bir şekilde büzmüş, yani bir anlamda ona, sende kimsin demiştim, demesine de!

Emre'nin bana vermiş olduğu bir takım öğütleri de hatırlamadım değil, yapmış olduğum hareketler, hele ki bir hanım için yapılıyorsa, onu bir nevi aşağılamak, küçük düşürmek değil miydi. Ona - Ön yargılı davranmayı ilkokulda öğrendim, insanlara yaklaşımın her zaman önyargılı olsa da, incitmeden ve içtenliğimle vurgularım, sana da tavsiye ederim dediğimde. Bana sitemli bir şekilde - Tavsiyelerini kendine sakla delikanlı demişti.

Sessiz ve derinden gitmek, galiba en iyisiydi. Kadın, kadın değil sanki kapris abidesiydi, kendi kendime; Aman, aman, böyleleri bal börek olsa yenmez, hiç insan ilk kez görmüş olduğu karşı cinsle bire bir ağıa ağıza verip de münakaşa eder mi? Tam şaşkın bu hatun. Aman benden, hem uzak hem de kusur kalsın demiştim.

  

 
Toplam blog
: 425
: 412
Kayıt tarihi
: 24.02.13
 
 

37 Yıldır  yurtdışında yaşıyorum , 1000 den fazla şiirim var,  çeşitli edebiyat sitelerinde, derg..