Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş/ Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş (Hâlit Lemi Atlı)

Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş/ Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş (Hâlit Lemi Atlı)
 

İkili İlişkiler bir şekilde başlar ve miadını doldurunca da biter, dostlar! 

                                                                                                                                                                    Hiç bana “ama “ demeyin böyledir yaşam!


İki kere iki dört eder, bu kadar işte!


Genellikle muhterem “popomuzla” kapatırız kapıları, düzeyli ilişkilerimizde...


Bir daha açılmamacasına!


Geriye hep nefret kalır nedense!

Yıllar sonra bir ziyaret ve buluşma ne mümkün?


Hani yani klavyeye pek bir şey kalmaz yazmak için!


O kadar çok, o kadar çok seversiniz ki… İş çığırından çıkar bir yerde!

 İlle de bir didişme, kavgalı, gürültülü bir kıskançlık olacak!


O senin suratına (en çok sevdiği)kristal vazoyu fırlatacak!


Ve sen basacaksın küfrü, en sunturlusundan!


Yoksa eğer böyle bir gerekçe…


O çaresiz, sen çaresiz!


Dile getirilemeyen bir çaresizlik…


Hormonlar çalıştıkça hep yaşanacak olan şeyler işte…


İkili ilişkileri ayakta tutan “şehvet” kayboldu mu başlar işkence…


Zamana yenilir aşk!


Gel de bunu yaz yazabilirsen! Hem de blog kategorisinde!


Klavyeni yüz bin kere seveyim, sıkıysa yaz!


Ama bütün bunları yaşamadan da olur, diyorum ben.


An gelir yolları ayırmak gerekir… Onun da ihtiyacı vardır böylesi bir ayrılığa, senin de!


Yeni “heyecanlar” el eder uzaklardan! Hem senin için, hem de onun için!


Acıdır ama gerçektir!


“O sarı saçları bir başkasının okşayacağını düşünmek” bile işkencedir aslında…


Sarı saçlı da aynı kaygılar içindedir… “Bu herifin sırtını kimler kaşıyacak şimdi” diye tasalanır!


İki arada bir derede kalırsınız sonuçta!


Ama ayrılmak gerekir!


Sık sık sorarlar bana…”Köyler, kasabalar, şehir ve ülkeler niye değişiyor?” diye…


Pılı pırtıyı toplayıp gidince… Hani yani “göz görmeyince”…


Gönül katlanıyor be dostlar!


Temiz bıraktığın tertemiz kalıyor!


Bu durum her iki taraf için de geçerli!


En azından aşk ölse de bazı şeyler saygınlığını yitirmiyor.


Yıllar sonra karşılaştığınızda…


Öyle bir kucaklaşıyorsunuz ki… Tarifi imkânsız işte!


“Aşk” desem değil, “sevda” desem değil! Çok ama çok başka bir şey!


O; “Ne iyi ettin de pılı pırtıyı topladın, gittin” diyor bakışlarıyla…


“Yoksa ben buralara gelmezdim” diyor!


Ben; “Ne iyi ettim de pılı pırtıyı toplayım gittim” diyorum bakışlarımla…


Ve ekliyorum; “Yoksa seni beklemezdim seneler boyunca”…


Kala kala ne kalmış geriye?


“Dostluk” dedikleri de bu olsa gerek! Yoksa öyle yürekten sarılmaz insan!


“Aşka dair yazın Culduz Bey” diyorlar bana…


Ne yazayım be; ne yazayım! Hep hüsran, hep hicran… Hep ayrılık!


Yemekten sonra el ele bitiriyoruz Charlatenburg Bulvarını!


O benim sırtımı kaşıyor hafiften, ben okşuyorum o sarı saçları!


Biliyorum; “kal, gitme” dersem bozulur bu büyü…


Bozulur Allah belamı versin!


O da biliyor!


Biniyor arabasına ve çekip gidiyor… Neymiş efendim?


Bırakmalıymışım artık “blog kategorisini de” aşka dair yazmalıymışım!


Pöh!


Matah bir şey sanki!


Hep hüsran, hep hicran, hep ayrılık!


Aşk dedikleri de bu olsa gerek!


Kapıyorum yol kenarındaki büfeden bir bira…


Makamsız bir ıslık senfonisi eşliğinde evime dönüyorum.


Sarışın kız da ağlıyor benim gibi onu da biliyorum!


“Kal” desem kalırdı ama bu aşk da biterdi ve başlardı işkence!


“Ağlamak zayıflıktır” derseniz de kabulümdür!


Ama dostlar, insan her zaman güçlü olamıyor ki!


Olamıyor ki!

 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..