Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '14

 
Kategori
Blog
 

Bir tılsımı vardır yazı uğraşının

Bir tılsımı vardır yazı uğraşının
 

Yoksa eğer böyle bir tılsım…


Ne yapsanız boş be dostlar!


İlle de yazmak istiyorsanız oturup yılbaşlarında ve bayramlarda tebrik kartı yazın bence!


Hoş; o da beceri ister ya!


Hani yani en azından eski bir geleneği canlandırmış olursunuz!


Yoksa “Daktilo Ayten de” dolduruyor sayfaları… E işi bu!


Canınız “blog toplantısı düzenlemek mi” istiyor? Hani yani sohbet babında…


Çok “zart zurt” olmanıza gerek yok ki!


Kimse sizden “çok resmi”, “çok ciddi” ve “çok bilmem ne” olmanızı beklemiyor ki!


“Gelin ulan falanca yere de, soğuk ve köpüklü bir bira eşliğinde iki lafın belini kıralım be!” demek çok mu zor?


“Gelgeli” ve “albenisi” olmayan çağırılar ne işe yarıyor bilmem ki!


“Teşvikiye Camisinde kılınacak öğle namazı eşliğinde merhumu Zincirlikuyu Mezarlığında Hakk’a ulaştıracağımızı bildirir, cenazeye çelenk gönderilmemesi önemle rica olunur” der gibi “toplantı çağırısı” yapılır mı yahu?


Edebiyat mı?


Çoktaaaaan vazcaydık o işlerden!


Neymiş efendim?


Ebesinin bibisinin amcaoğlunun blog yazarı olan ortanca kuzeni merdivenden inerken tepetaklak düşerek belini incitmiş!


Ba ba ba

!
Ebesinin bibisi de yemeyip içmeyip bu durumu Sayın blog üyesine  telefonla(bir güzel) bildirmiş!


Sayın blog üyesi durur mu?


O da “dostluk” babında bu haberi zencefilleyerek bizlerle üleşim için paylaşmış!


Şu duyarlılığa bakar mısınız?


Adı “felâket tellâlına” çıkacak haberi yok!


Yok efendim “tılsımı” olmalıymış da; edebiyatmış da…


Geçiniz efendim geçiniz…


Edebiyatını da seveyim, tılsımını da!


Vermeyince Mabut, ne yapsın kel Mahmut?


Kapasite bu!


Oysa bilenler bilir...

"Bir tılsımı vardır yazı uğraşının"...


Bir sokak köpeğinin kirli başını okşarken yakamozlanır o tılsım…


Bir yavru kedinin mırıldanışında...


Sarı saçlı nazeninin gizemli bakışlarında ve sokuluşunda...


Şose boylarını süsleyen kavakların salınışında…


Elinde gül buketiyle kapıda bitiveren hoyrat delikanlının ihtiraslı sarılışında…

Şairin "Ey ruhu lordlar kamarası kadın" mısralarında...


Annelerin şefkat dolu pışpışında…


İlk öpüşte, ilk dokunuşta…İlk elini tutuşta…


Yalazlanır da yalazlanır o tılsım!


Bütün bunları bilmiyor ve yazıya dökemiyorsanız…. Çetin Altan’ın dediği gibi  (kırk yılda bir)“masaya yumruğunuzu vurup Dünyanın anasını bir pula satamıyorsanız”…


Niye oturursunuz o klavyenin başına, bilmem ki!

***
Biliyorum çok nazik ve ölçülüsünüz…


Sizlere söylüyorum sevgili blogdaşlar!


Dudaklarınızda yapıştırma bir gülücük…


Saygılar, sevgiler bol keseden…


Hani sanki “uğrunda” ölürsünüz!


Bütün bunların “yalan” ve” yapmacık” olduğunu da hepiniz bilirsiniz!


Oysa biraz “fırlama”, biraz “hergele” ve biraz “yırtık” olsanız!


Daha doğrusu “olduğunuzu”(beyhude bir çabayla) gizlemeye çalışmasanız…


Hiç olmazsa şu sanal Dünyada harbi olsanız…


Kıyamet mi kopardı?

***
Oysa bin defa söyledik…


“Yazarlık uslu çocukların işi değildir” diye…


Ama dinleyen kim?


Tılsımından vaz geçtik!


Limonlu çay tadında bir yazı yazmak…


Okuyanı biraz sallayıp silkelemek bu kadar zor mu, yahu?


Nedir bu lüzumsuz işgaliye?


Editörlere aldırmayın…


Hiç olmazsa şu kategoride…


İçinizden, gönlünüzden geçeni yazın bre!


Öf be!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..