Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '14

 
Kategori
Öykü
 

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi (Sekizinci bölüm- devam edecek)

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi (Sekizinci bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


Adam şoförle önceden tanışık olmanın verdiği güvenle karısıyla kızlarının yanında sanki böbürlenir gibi “Sağ ol arkıdeş, sayende köyü göçürcez valla” dedi. Şoförün yanından inen muavin bu sırada kasaya çıkmıştı. Adama “dayı sen uzat bakam şunları” dedi.

Kadın adama veriyor, adam da parmaklarının üstünde yükselerek önce odun çuvalını, sonra yatak balyasını, en son eski hasırı muavine uzatıyordu. “Ötekileri yanımıza alam arkıdeş” dedi.

Muavin adamın uzattığı şeylerin düşmemesi için üzerine kamyonun tepesindeki brandayı açmadan koyarak gerekli önlemi aldı. Şoföre “Abi, ben burda galayım da sizi sıkışdırmeyen.” dedi. Şoför “Oğlum orda üşürsün bak” deyince muavin “Yok abe, bırandayı üstüme çekerin, üşümen. Hem dokuz dolaşım gelince buradan senin yanına takoz atmak için incen ya. Üşürsem orda yanına biniverin.” dedi. Şoför “İyi ozman, üşüme de…” dedi ve kamyona bindi.

Bu sırada kadın kucağına aldığı küçük çocuğa “Hadi bakam oğlum, sen abangille köyü git. Ben bubanıla aben yana gidip gelem” deyip çocuğu kızlardan birine uzattı.

Küçük çocuk elindeki balonu yere atıp ağlamaya başlamıştı. Öbür kız yere düşen balonu aldı. Çocuğu kucağına alan ablası çocuğu bir yandan öperken diğer yandan teselli edip susturmaya çalışıyordu.

Adam karısına “Hadi bin, ağlar ağlar susar, biz işimize bakalım.” deyip şoförün yanına bindi. Kadın da çıkıp yanına oturdu. Adam camın açık yerinden oğluna “Sus bak, sene dadak getircen” derken kamyon yürüdü. Aşağıda iki kızı ve birinin kucağında ağlayan çocuk kalmıştı.

Adam şoförle konuşmaya başladığı sırada kadının aklı ağlayan çocukta kalmıştı. Eğilip camdan baktı.

Ne yapsın, kasabada büyük oğlu da onu bekliyordu. Kocasına baktı. Onun hiçbir şeye aldırmadan şoförle gülüşerek sohbet ettiğini görünce sinir oldu. Ve aklının bir yanı ağlayan oğlunda, öteki yanı kasabadaki oğlunda susup camdan dışarı, ilk kez bir arabayla geçtiği yerlere hayretle bakıyordu.

Onlar bu telaş içindeyken kasabada, gece Emine Yenge’nin evinde kalan çocuk da sabah erkenden kalkmıştı.

Babası onu Emine Yenge’ye emanet edip gittikten sonra çocuk önce biraz yabancılık çekmiş, garipsemişti.

Köyden getirdiği içinde yiyecek olan çıkınla kitap olan torbasını aldı, kalacağı odaya götürüp koydu. Sonra ayağına vuran kunduraları çıkarıp eski ayakkabılarını giydi. Ayağı rahatlamıştı.

Aklında anası, kardeşleri, köyü ve köpeği vardı…

Sanki suçlu gibi gidip Emine Yenge’nin yanında durdu. Emine Yenge çocuğun süklüm püklüm hâlini görünce canı acımış, “Ay oğlum, ne bu böyle yabancı gibi? Marak edme, ben sene anan gadar sahap çıkarın. Senin için ‘göynümesin’ gadın oğlum” diye teselli etme ihtiyacı duymuştu.

Çocuk Emine Yenge’nin bu sözlerine ve sözünü “gadın oğlum” diye bitirmesini duyunca aklına yine anası geldi. Nerdeyse hüngür hüngür ağlayacakken kendini zor tuttu. Bu sırada kadın yanına gelip onu bağrına basınca çocuk kendini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Emine Yenge onu biraz daha bağrına bastırıp “Ağla oğlum ağla, için açılır. Gözyaşı insanın içini yıkarmış, ağla.” deyip sırtını sıvazladı.

Oğlan bir süre ağlamış, içinin boşalttıktan sonra susmuş, bu kez de kadından utanmıştı. Kadın oğlanın utandığını fark etti, fazla utandırmamak için “Hadi bakam, gel şunları çent.” diyerek elindeki tahrayı uzattı. Çocuk usulca tahrayı eline alıp çalıları çentmeye başladı.

Emine Yenge de kendi odasına girdi, kucağında götürdüğü çentilmiş çalı ve çıralarla ocağı tutuşturdu. Saçayağının üstüne dünden yaptığı tarhana çorbasını ısınsın diye koydu.

Çocuk da çalıları çentmeye devam ediyordu. Çabuk çabuk çalıları çentip bitirdi. İçeri kadının yanına gelip “Yenge onlar bitdi, başka var mı?” dedi. Kadın “Eferin oğlum, bek çabık bitirdin. Gir içeri de garnımız doyuram. Helâya gidcesen tahrat ırbığı helada, önce bak boş mu? Boşsa şu güpden doldurusun.” deyince çocuk “Yok yenge, ellemi yıkecedim.” dedi.

Kadın çocuğun bu sözleri üzerine içinden ‘Ee okuyanla okumayan böyle belli oluyo, eferin çocuğa, ellene yıkecek.’ diye geçirirken çocuğa bakır ibriği işaret etti. “Şunu güpden su goy, çalıları çenttiğin yerde yolak var. Orda ellen yıka gel.” dedi. Sabun olarak da oradaki fay kutusunu gösterip “Ondan eline azcık dök.” diye tarif etti.

Çocuk kadının söylediği gibi küpten bakır ibriğe su koydu, eline de azıcık fay döktü, çalıların yanındaki yolakta ellerini yıkayıp geldi. Kadın “Peşkir orda.” deyip havluya benzeyen bir bezi işaret etti. Sonra ısınan çorba tenceresini ocaktan alıp yere serdiği sofra bezinin yanındaki yassı bir taşın üstüne koydu.

Bu sırada çocuk aklına bir şey gelmiş gibi hızla kalktı, kendi kalacağı odadaki yiyecek çıkınını alıp geri geldi. “Bunlara anam gatıvediydi” deyip çıkının içinden katmer, ot ekmeği, yumruk kadar keçi peyniri ve üzerine yufka kapalı yoğurt çanağını çıkardı.

Kadın onları görünce “Abov yavrım, sen bek bokörsün. Anan onlara sen ye diye gadmışdır, sen onları sonra yersin.” dese de oğlan “Olur mu yenge? Hep beraber yeriz diye gaddı anam onları” diye itiraz etti.

Emine Yenge çocuğun bu cevabına gevrek gevrek gülüp “Abov, benim oğlan bek hazır cuvap.” diye söylendi. Sonra birlikte tarhana çorbasına doğradıkları yufka ekmek, katmer ve ot ekmeğiyle karınlarını bir güzel doyurdular. Yemekten sonra biraz oradan buradan sohbet ettiler. Sonra da sırayla helâya gidip işlerini gördüler. Yemek ve odanın sıcaklığı ikisinin de uykusunu getirmişti. Biri minderin bir tarafına, öteki öbür tarafına doğru dürüst örtünmeden kıvrılıp yattılar. Az sonra ikisi de uyumuştu.

Sabah ezanıyla uyanan Emine Yenge usulca kalktı. Ocağın içinde küle soktuğu bakır ibriği alıp dışarı abdest almaya çıktı. Abdestini alıp geldi. Usul usul namaz kılarken oğlan uyanıp kalktı. Baktı, Emine Yenge namaz kılıyordu. Helâya gidip geldi, Emine Yenge’nin namazı bitirmesini beklemeye başladı.

Bu sırada kamyon da dokuz dolaşıma gelmiş, yavaş yavaş aşağı iniyordu. Muavin de şoförden tarafta bir eliyle kapıya asılmıştı. Öteki elinde takoz vardı. Dönüşlerde araba herhangi bir kayma yaparsa atlayıp tekerin altına takoz atmak için hazırdı. Bir gözü de tekerlerdeydi.

Bu sırada kadın ilk kez gittiği kasabada, hep adını duyduğu dokuz dolaşımlardan arabayla inmenin heyecanı ve korkusuyla ha bire, usul usul dua ediyordu.

Adam bu yola daha alışkın olmasına rağmen o da içinde bir korkuyla dua ediyordu.

Şoför de tüm dikkatini kamyona ve yola vermişti. Çünkü yük arabaya baskı yapıp ittikçe şoför freni usul usul basarak arabayı kontrol etmeye çalışıyordu. Sürtünen balatalardan koku geliyordu. Kamyon sağ salim dokuz dolaşımı inip düze çıkınca hepsi de bir oh çekti.

Şoför muavine “Yanıma gel isdersen” dedi. Muavin “Yok abe benim yer iyi.” deyip takozu kasaya attı. Ustaca kasaya tırmanıp pancar yığınıyla kasa araladığı yere tekrar çöktü. Araba hızlanınca yüzüne vuran rüzgârdan korunmak için kamyonun hemen üstündeki selede bulunan bırandayı açtı, altına girdi.

Aslında biraz üşümüştü ama erkekliği elden bırakmamak için üşümediğini söylemişti. İçinden ‘Adam sen de… Acı badlıcanı gırağı çalmaz’ diye kendini teselli ediyordu.

Kamyonun içindekiler muavinin bu sıkıntılarından habersizdi. Adam, karısını kamyona bindirip çocuğunun evini yerleştirmeye gittiği ve okuyan bir çocuğun babası olduğu için gururluydu. Kadın, oğlu okuyacak diye bir yandan sevinirken öte yandan onu küçücük yaşında kendi başına bırakıp döneceği için üzgündü. Şoför de çocuğunu okutma telaşındaki bu karı kocaya yardımcı olmanın ve iyilik etmenin verdiği huzurla keyifliydi.

İşte herkes bu durumda kendi kaygıları ve düşünceleriyle yolculuğun sessizliği içindeyken şoför “Eee arkıdeş, valla bravo. Bi çocuk için sabahın ayazında evcek yola döküldünüz. İşallah sonu hayır olur. Çocuk verilen emeğin hakkını verir” deyince adam uykudan uyanır gibi silkindi. Lafın sonunu duymuştu. “İşallah arkıdeş. Benim çocuk helal süt emdi. Yavız oğlandır. Okuyceye benzeyo, biz de o umudla yola çıkdık.” dedi.

Kadın şoförle kocasının oğlundan konuştuklarını duymuş, koltukları kabarmıştı ama ayıp kaçacağı için lafa hiç girmedi. Şoför “Ee arkıdeş, senin yük fazla. Valla kamyon boş olsa taa oğlanın galdığı yere gadar götürürdüm. Bu eşyalar size yük olmecek mi?” diye sordu.

Aslında bunu çok merak ettiği için değil sessizliği gidermek için sormuştu ama dediği kadar da vardı. Çünkü odun çuvalı, yatak yorgan, hasır, sonra üç dört torba, ekmek çıkını epey yüktü yani.

Adam “Doğrusun arkıdeş de nedcen, garıyla yüklenip götürcez. Hepsini alımazsak garı bekler, ben birazını götürür, sonra gelir ötekileri barabar götürüz. Nedcen, eşeğin semeri ona yük olmaz derler. Temsilde hata olmaz, emme biz de oğlan okucek deyi onun yükü heç yüksünmeden daşıcez.” dedi. Şoför “Doğrusun valla arkıdeş. Keşki benim bubam da öyle deyip bene ön ayak oleydi. Gerçi nankör olmuyen, bu kamyonun yarı parasını bene o verdi. Emme okutsa daha hora geçicedi. Gine de Allah rahmet etsin, yaddı yer cenned mekân olsun, o da benim az yükümü çekmedi.” dedi.

Şoförün bu sözleri üzerine hem kadın hem adam, kamyonu olan birinin bile gözü hâlâ okumada, diye düşünüp oğlanı okula kaydettirdikleri için çok mutlu oldular.

Herkes bu duygular içindeyken kamyon benzinliğe yanaştı. Şoför indi. Muavin yukardan adamın yüklerini uzattı. Adam onları alıp birer birer benzincinin dükkânının önüne sıraladı. Kadın da şoför mahalline koydukları sepet, torba benzeri eşyaları oraya taşıdı.

O sırada pompacı da gelmişti. Adama “Ooo arkıdeş, bakıyon köyü göçermişsin.” dedi.

Adam kasabada her yerde tanışı varmış gibi bir gururla ve yan gözle karısına “gör bak, kocan ne adam?” der gibi bakarken pompacıya “Nedcen arkıdeş. Hepiniz coşdurdunuz. Biz de bu işe tam girelim dedik. Bilmeyon valla, sonu ne olcek?” dedi. Pompacı kamyona doğru giderken adama “Eyi yapdınız, eyi. Allah her çocuğa sizin gibi ana buba nasip edsin.” dedi.

Kadın konuşulanlardan bir şey anlamasa da kocasının büyük adamlar gibi her lafa cevap verişinden şaşırmış; mutlu, böyle bir kocası olduğu için hafiften gururlu bakınıyordu.

Şoför de pompacıya “Doyur bakam kamyonu dayısı” demişti.


 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..