Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi (beşinci bölüm- devam edecek)

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi (beşinci bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


İçinden Rab’bine işini rast getirdiği için dua ederken Emine Yenge’ye “Sağ ol yenge, Allah senden razı olsun. Tabii çıra getirin, kök de getirin, köyü buruya yağdırın gari.” dedi. Hasan Emmi’ye “Emmi sen de çok sağ ol, ben giden çocuğu okula gayıt eddiren.” dedi.

Hasan Emmi “Sen bene değil, asker arkıdaşına, gardeşine sağ ol de. Onna benim has dosdum olduğu için senin önüne düşüp buruya gadar emendim. İşallah oğlan okur, adam olur, bize de hayır dua eder.” dedi.

Adam “Tabii emmi, sen de sağ ol, esger arkıdeşim de sağ olsun. Onna az günnem geçmedi. Oğlan tabii dua edcek. Hepiniz sağ olun” deyip oğlanın elinden tuttu. “Hadi oğlum, vakitlice gidip senin gayıt işini halledem. Sonra ben vakıtlıca köye dönüp yarın senin ötü beriyi getiren.” dedi.

Hasan Emmi ve Emine Yenge’yle tekrar vedalaşıp kasabaya doğru okula kayıt için yürüdüler. Bu sırada Hasan Emmi babaya okulun yerini de tarif etti.

Baba oğul hızlıca okula doğru yürüdüler. Babası oğluna “Yolu iyi belle, her gün gidip gelcen yol burası” diye tembih ediyordu.

Fazla konuşmadan peş peşe, oğlan kendi hayallerinde, arada bir “kravat” diye içinden tekrar ederek, baba da sabahtan beri işinin rast gidişini içinden rabbine dua, şükür ederek okula geldiler.

İçeri girdiler. İçerde birini gördüler. Sert bakışlı, gür kaşları olan orta yaşlı, kırmızı kravatlı, beyaz gömlekli, lacivert takım elbiseli, bıyıkları burnundan sümük gibi sarkmış gözüken biriydi.

Yanına varınca adam askerlikten kalma alışkanlıkla şapkasını eline alıp esas duruşta “efendim oğlanı gayıda getirdiydim” dedi.

Sert bakışlı, sümük gibi bıyığı olan adam gür kaşlarının altından önce adamı ve çocuğu şöyle yukardan aşağı süzdü. “Siz hangi köydensiniz?” diye sordu. Baba tekmil verir gibi esas duruşta köyünün adını söyledi. Sert görünüşlü olan adam “Peşimden gelin” deyip yürüdü.

Adam şapkası elinde, kolları yana sarkmış, çocuk arkasında sert bakışlı adamdan korkmuş şekilde adamın peşi sıra yürüdüler. Bir kapının önüne gelince adam sertçe kapıyı açıp içeri girdi. Peşi sıra adam ve çocuk da içeri girdiler.

Orada bir masa, masanın arkasında bir koltuk, önünde iki koltuk vardı. Kenarda sandalyeler vardı. Masanın arkasında duvarda mor halı gibi bir şey vardı. Üzerinde Gazi Kemal Paşa’nın resmi asılıydı. Masanın üzerinde cam, camın üzerinde siyah büyük defter gibi bir şey, kalemlik ve yanda küçük bir bayrak vardı. Yandaki duvarda dolap, içinde kitaplar vardı. Hemen yanında adamın ve çocuğun bu güne kadar hiç görmediği bir çiçek, kocaman bir saksı içindeydi. Yerlerde tahta vardı. Ama rengi siyaha kaçıyordu. Ve oda mazot kokuyordu.

Sert bakışlı adam geçip koltuğa oturdu. Yandaki dolaptan bir dosya çıkardı.

Adam ve çocuk bu sırada korkuyla saygı karışımı bir ürküntü içinde ayakta bekliyordu.

Sert bakışlı adam, çocuğun babasından çocuğun nüfus kaydını istedi. Adam pantolonun arka cebine koyduğu cüzdanı çıkardı. İçinden çocuğun nüfus cüzdanını çıkarıp büyük bir saygı içinde sümük gibi bıyıklı adama uzattı. Adam çocuğun nüfus cüzdanına bakıp bir şeyler yazarken “Ben okulun müdürüyüm. Kayıtlar bitmişti, ama köyden emek emek gelmişsin. Bu zamanda çocuk okutmak her baba yiğidin harcı değil. Onun için çocuğu kayıt ediyorum. Haftaya gelince çocuğun resmini çektir, dört tane resmini getir. Çocuğu kayıt ettim, yarından itibaren gelip okuyabilir. Birinci sınıf üst katta, gelince gösterirler. Kitapları ve defterleri bir hafta içinde tamamlarsınız” dedi. Sonra çocuğa baktı. “Saçları şimdilik iyi ama haftaya falan kestirir” dedikten sonra “İşiniz bitti, gidebilirsiniz” der gibi baktı.

Çocuk bu sümük gibi bıyıklı adamın müdür olduğunu anlayınca temelli heyecanlanmıştı.

Çocuğun babası da adamın yani müdürün ettiği laflardan yalnızca “Saçını da haftaya kestirir” kısmını, o da en son söylediği sözler olduğu için anlamıştı. Öyle şaşkın, ne yapacağını bilmeden bakıyorlardı.

Müdür “Evet hemşerim, çocuk yarın gelip okula başlasın, şimdi gidebilirsiniz” deyince adam uykudan uyanır gibi silkindi. “Tamam efendim” deyip aynı askerde olduğu gibi topuğunun üzerinde döndü. Çocuğun elinden tuttu, kapıyı açıp dışarı çıktı.

Bu sırada müdür arkalarından bakıp “Halk okumaya iyi ilgi gösteriyor. Bu ilgi, ulusumuzun geleceği için çok iyi olacak” diye mırıldanıyordu.

Adam ve çocuk, müdürün bu sözlerini duymadan büyük şaşkınlık içinde, işlerin böyle kolay ve çabuk bitmesine hem sevinip hem şaşırarak okuldan çıkıp gittiler.

Adam oğluna “Seni Emine Yenge’ye teslim eden, vakitlice köye dönen… Yarın bi vesayit bulup senin öteberiyi getiren” dedi. Sonra “Hadi bakam, hepimiz seferber olduk. Sen de oku da bu emeklen hakkını ver bakam” derken oğlunun kafasını sıvazladı.

Çocuk ne zamandır babasından böyle bir yakınlık görmediği için heyecanlanmıştı. Yürürken sendeledi ama çabucak kendini toparlayıp önünden giden babasına yetişmek için “kıvradı”.

Adam adeta koşar gibi gidiyor, çocuk yetişmekte zorlanıyordu. Giydiği kunduranın arkası da vurmaya başlamış, topallıyordu. Adam bir ara arkasına bakınca oğlunun topalladığını gördü. Durdu, “Ayana mı vurdu?” diye sordu. Çocuk suçlu gibi “Hı…” dedi. Adam “Alışır alışır. Yeni babıç hep öyle yapar. Sen öteki babıçları da giyesin. Bunları yavaş yavaş alışdırısın.” dedi. Çocuğun topalladığını düşünerek yürüyüşünü biraz yavaşlattı.

Başkaca bir şey konuşmadan peş peşe yürüyerek Emine Yenge’nin evine vardılar. Emine Yenge evinin önünde, önüne yığdığı çalıları tahrayla çentiyordu. Onların geldiğini görünce çalıları çentmeyi durdurdu. Çocuğun babasına “Nahal ediniz, işleri golayladınız mı?” diye sordu. Çocuğun babası “Sağ ol Emine Yenge, golayladık. Çocuğu okula gayıt eddirdik. Şindi ben köye gidicen. Yarın çocun pırtısını getiren de bir an evvel evine yerleşdirem” dedi.

Sonra “Yenge, o çalıları benim oğlan çente. O işlere sen onu bırak. Sağ ol, sayende gözüm arkamda galmecek.” dedi.

Oğluna cebinden çıkardığı paralardan sayıp iki buçuk lira verdi. “Bunlan galem, tefter falan al. Yetmezse ben gine veririn. Yalınız az idareli ol ha…” dedi. Çocuk parayı alırken “Tabii buba, ben idareli olurun.” dedi.

Babasının verdiği paraya sevinmişti. Anası gelirken saklıca seksen kuruş vermişti. Kafasından ikisini topladı, üç yüz otuz kuruş ettiğini hesapladı.

O parasını hesaplarken babası Emine Yenge’ye “Yenge istesen senin kiranın yarısını veren” dedi. Emine Yenge “benim kira gaçımyo? Sen bi dünya para harcadın. Daha harcecenden keri. Kirayı ay dolunca verisin.” dedi.

Adam kadının bu tok gözlülüğü karşısında mest oldu. “Sağ ol yenge, valla anamsın, ver elini öpem” dedi, kadının elini öptü. Kadın şaşırdı ”Yok canım, o guda büyütcek bi şey yok.” dedi.

Adam “bene müsaade yenge.” deyip çocuğu yanına çağırdı. Kulağına eğildi, “Uslu ol. Anan gatıvediği şeyleri bugün yersin. Yarın ben sene ne gerekirse getircen. Yalınız ot ekmenden Emine Yenge’ye muhakkak ver.” diye tembih etti. Sonra Emine Yenge’ye “Yenge, hadi bene müsaade, yolcu yoluna gerek.” dedi. Emine Yenge’nin bir şey demesini beklemeden oradan hızla ayrıldı.

Giderken kafasında bin türlü sual vardı. İşleri iyi gitmiş; çocuğun okul işini, üst baş işini, hele ev işini çok ucuza mal etmişti. Şimdi bir an evvel köye dönüp, tedarikini yapıp yarın geri gelmesi lazımdı. Asker arkadaşının yanına uğramaya şimdilik vakit yoktu. Sabah beraber geldiği pazarcıya uğrayıp onların arabayla geri dönerim diye düşündü.

Meydana doğru yürüdü. Pazar kalabalığı aynen devam ediyordu. İçinden ‘Allah Allah bayram değil, seyran değil ne bu galıbalık?’ dedi. Arkasından ‘Herhâlde okul zamanı da ondan’ diye akıl yürüttü.

Bu sırada sabah ilk uğradığı kahvenin hemen önündeki, oğluna öteberi aldığı sergiye gelmişti Serginin önünde bir iki kişi lastik ayakkabıları deniyordu. Sergide sarışın oğlan vardı. Yanına yaklaştı. Sarışın oğlan adamı görünce gülümsedi. “Nettin dayı, çocuk nerde, gayıt oldu mu?” diye sordu. Adam “O işi hâlleddik. Oğlana galıcek bir yer bulduk. Orda godum. Buban nerde?” dedi.

Oğlanın babası da bir çay içeyim diye girdiği kahveden adamı görmüş, merakla elinde çay bardağıyla çıkıp gelmişti. “Neddin bizim oğlan, oğlan nerde?” dedi. Adam gülümseyerek “Sayenizde, sizin de yardımınızdan sonra işlem hep rast gidi. Oğlana galıcek bi ev buldum. Okula gayıt da eddirdim. Şindi onun pırtısını getirmek için köye gidcen. Hayırlısıyla yarın getirip evi de döşedik mi yalınız oğlana okumak galıyo gari.” dedi.

Lafına “sayenizde sizin yardımınızdan sonra” diye başlaması, hem sarışın oğlanı hem de babasını biraz gururlandırmış, mahcup eder gibi olmuştu.

Oğlanın babası “Esdağfurullah bizim oğlan, senin oğlanın gayretli hâli her şeyi yapdıran, esdağfurullah.” dedi.

Adam “Sen öyle de, ben biliyom ediniz iyiliği. Valla bene öyle rahadladdınız ki kardeşim olsa o gadar yapardı.” dedi.

Onların “esdağfurullah” demelerine aldırmadan “Arkıdeş, ben şindi köye gitmem lazım. Acıba sizin arabacıyla dönsem deyodum.” dedi.

Adamın bu dilli ve çok memnun hâlini sarışın oğlanın babası içinden biraz kıskanmıştı. İçinden ‘Ee oğlu okucek, adam olcek. Senin oğlan okucen deyi yanıp duruken bazarcılığa tek başına götün yemedi, oğlanı okutmadın. İşde böyle elin oğluna kısganarak bakasın.’ diye kendine kızarken adamın sorusu üzerine kendini topladı. “Eyi olurdu arkıdeş. Nolcek, gidedik. Araba da zaten boşaldıydı. Emme biz onunla ilerdeki kasaba bazarına gidmek için anlaşdık.” dedi.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..