Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun hikaye, onun hikayesi (On beşinci bölüm - devam edecek)

Bir uzun hikaye, onun hikayesi  (On beşinci bölüm - devam edecek)
 

O çocuk


    Çocuk Emine Yenge’nin “Al ninem, şunu ıscak ıscak ye.” deyişiyle ninesini hatırlamıştı.
    Geçen yıl ölmüştü. Çocuk onu çok severdi. Soğuk kış günlerinde onun evinde kalır, ninesine sokulur yatardı. Ninesi bu sırada kurumuş parmaklarıyla onun saçlarını karıştırıp tatlı tatlı masallar anlatırdı. Çocuğun en çok sevdiği “Tozlu Bey” masalıydı. Tilkinin burnunda helva kâğıdı giderken yolda “Bunlar kimin?” diye soran herkese “Tozlu Bey’in” deyişini çok sever, orasını ninesinden tekrar anlatmasını isterdi. Ninesi de gevrek gevrek güler “Bi da anladıcen emme uyucen deyi söz ver bakem.” derdi.
    Bunlar aklına gelince çocuk usulca Emine Yenge’nin elini tuttu, “Sağ ol nine” dedi.
    Çocuğun bu yaklaşımı kadının içi titremişti. Çünkü o, çocuğa “ninem” dedikçe çocuk ona “yenge” dese de hiç aldırış etmiyordu. Onun için şimdi elini tutup “Sağ ol nine” demesi onu çok duygulandırmış, epeydir görmediği torunları aklına gelmiş, onları çok özlediğini fark etmişti.
    Kızı doğurduğunda haber alıp gidince torunlarıyla hasret gidereceği aklına geldi, sevindi.
    Ama çocuğun “nine” deyişini düşündü. ‘Bu torunu nasıl bıraken, kime bıraken?’ diye kaygılandı.
    Eğer giderse Kör Hacer’e yalvaracak, “Ben gelene gadar nolur çocuğa göz gulak ol. Ben de töbe olsun senin gır işine goşarın” diye yalvaracaktı. Nalet kadından hiç umudu yoktu ama belki “Gır işini yardım ederin” derse kabul ederdi. Çünkü “Bu sene bizel anason ekicen” diyordu. Anason ota geldiği zaman Kör Hacer kimseyi bulamıyordu. Çünkü köyde onu hiç seven yoktu.
    Bunları düşündü, Kör Hacer’in ona bakacağına ikna oldu ve parmaklarıyla çocuğun saçlarını karıştırıp onu sevdi.  
    Çocuk çorbayı içip bitirmişti. Kadın çorba çanağını çocuğun elinden alıp ocağın kenarına bıraktı. Çocuğun odanın sıcağıyla rahatladığını ve uykusunun geldiğini fark etti. “Hade ninem, sen azcık uyu bakem.” dedi.
    Çocuk zaten bu sırada göz yummuş, az sonra uyumuştu.
    Çocuk çorba içerken onun da canı istemişti. Çocuğun uyuduğunu fark edince tenceredeki kalan çorbayı çocuktan aldığı tabağın içine döktü. Aslında tabağı yıkayacaktı ama çocuğun “nine” deyişiyle onu kendine çok yakın bulmuştu. “Aman çocuk azı gül kokarmış” dedi ve çanağı yıkamadan içine çorba koydu. Çorbanın içine çocuğun ekmek çıkınından biraz yufka alıp doğradı. Onu uyandırmamak için ocağın yanına gidip usul usul çorbayı içti.
    Sonra çanağı, boşalan tencereyi ve bulaşık olan kaşığı aldı. Ocağın kenarındaki içinde sıcak su olan bakır ibriği de aldı ve bulaşıkları yıkamak için dışarı çıktı.
    Çocuğun uyuduğu ve kadının bulaşık yıkamaya çıktığı sırada köydeki evde de telaş ve üzüntü vardı.
    Anası sabah kalktığında yerde bir karış kar görünce telaşla “Kalk adam kalk, gış basdırmış, oğlan orda çılbacık galdı, kalk bi çare bulalım.” diye kocasını silkeliyordu.
    Kocası ‘berinleyip’ kalktı, ama karısının ne söylediğini anlamamıştı. “Ne o garı? Ne ırlayıp duruyon, bi şey mi oldu?” diyerek hızla yataktan çıktı.
    Kadın bir yandan ellerini dizine vuruyor, diğer yandan “Abov yavrımı orda çılbacık kodum.” diye feryat ediyordu. Adam durumu anlamıştı. “Dur garı, çırpınıb durma, bi çaresine bakarız. Zamanında düşünüb çocuğun gışlıklanı gatıvemedin, şindi öyle dövün bakalım.” diye söylendi.
    Kadın “Telaşdan benim aklım başımda mıydı? Ben garın çöküveceni ne bilem? Ha hafdaya götürün dediydim.” diye şaşkınlıktan birbirini tutmayan sözler söyleyerek kocasının eline sarıldı. “Hade gurban olem, bi çare bul.” diye kocasına yalvardı.
    Adam giyinirken karısına kızgındı ama oğlunu da çok sevdiği için kasabaya gidip çocuğa kışlıklarını götürmeyi ve nasıl diye kontrol etmeyi düşündü. Giyindi, karısına “Hadi hazırla çabuk, yola çıkayım. Belki bi vesayit bulurun.” dedi. Kadın çabucak oğlana götürülecekleri hazırlamaya başladı.
    Gürültüden kızlar ve küçük çocuk da uyanıp kapının dışına çıkmışlardı. Adam kapıyı açıp dışarı çıkınca “Abov her yer gar olmuş, bu havada zor vesayit bulunur.” diye söylendi.
    Kar, hayat diye kullanılan yerin bir kısmını da kaplamıştı. Kızlar özellikle küçük çocuk karla oynamaya başlamıştı.
    Adam onlara “Ya gızlar, siz de heç akıl yok, girin çabık içeri, şindi oğlanı üşüdüp hasda edceniz.” diye bağırdı. Kızlar babasının kızdığını görünce küçük çocuğu da yanlarına alıp odaya girdiler.
    Kadın bir yandan çocuğun torbasını hazırlarken bir yandan da kocasına “Aman adam n’olur, bunları oğlana ulaşdır.” diye yalvarıyordu. Bu sırada kocasının kızlara “Girin içeri!” diye bağırdığını duymuştu.
    Can sıkıntısıyla “Gızlar varmeyen bak, çabık sobaya yakın baken.” diye kızlara bağırırken elindeki torbayı da kocasına verdi. Adam torbayı aldı, başına da kar takkesini çekip yürüdü.
    Onların sabah bu telaşları karşıdaki komşuların da dikkatini çekmiş; hepsi merakla “Bunlara sabah sabah n’oluyo böyle?” diye bakıyor, durumu anlamaya çalışıyordu.
    Bu sırada kadının kocasının arkasından “Aman adam, bunları oğlana muhakkak götür.” dediğini duyan komşular durumu anlamıştı. Kimisi “Bu garda akıl kârı mı bu?” diye söylenirken kimi evde kadınlar “Bak ellerde ne adamlar var, adam çocuk okuducen deyi kendini mafedicek.” diye söylenip çocuk okutmaktan kaçınmasını kocalarının başlarına kakıyorlardı.
    O yıllar memurların yaşamının herkesten iyi olması, insanları çocuklarını okumaya yöneltmişti. Ama olanaksızlıklardan herkes çocuk okutmayı göze alamıyordu.
    Yani kadınların serzenişi de bundandı…
    Yine bu sırada tuvalete kalkan kadının emmisinin kızı, kadının kocasına “Aman adam, bunları oğlana muhakkak götür.” diye yalvarışını duyunca dudak bükerek “Siz kim, çocuk okudmak kim, çıblaklar. Siz önce götünüze bi don alın.” diye söyleniyor, küçümseyerek bakıyordu.
    O sırada adam da elinde torba karlara bata çıka giderken içinden ‘Allah vere de bi vesayit denk gele işallah.’ diye söyleniyordu.
    Kar dinmişti. Hava da henüz kapalıydı. Ama ileriden hava bir açarsa ayazın çökeceğinin bilincinde olan adam, koşarak yolun sapağına vardı.
    Kar, yolu yorgan gibi örtmüştü. Yolda hiç araba izi yoktu. Belki bi araba geçer diye beklemeye başladı. Bir sigara yaktı. Karnı aç olduğu için öksürmeye başladı. Ağzına gelen balgamı ileri tükürmek için gitmişti ki ileriden iki kişinin geldiğini gördü. Sırtlarındaki tüfeği görünce onların avcı olduğunu anladı. “Mübarekle rüyanızda mı gördünüz avı?” diye mırıldandı.
    Onlar da onu görmüştü. Uzaktan el salladılar. Onları tanımıştı; yakın köydendiler. O da el salladı, “Avınız yağlı ola.” diye bağırdı.
    Adamlar da onu tanıyınca yakınına gelip “Hayrola bizim oğlan, sabah sabah burda işin ne?” diye sordular.
    O da bağırarak kasabada okuyan oğlana öteberi götürmek için vesayit beklediğini söyledi.
    Adamlar daha yakına gelmişti. Yaşlı olanı “A bizim oğlan, bu havada buradan vesayit geçer mi heç? Seninki de emme akıl ha.” dedi. Adam “Valla arkıdeş, ben de biliyom da garı sabah çok zırladı, mecbur yola çıkdım.” diye cevap verdi.
    Kasabada çocuk okuttuğunu, aslında dün orada olduklarını, karısının daha vakti var diye çocuğun kışlıklarını götürmediğini ama şimdi kar çökünce telaşla evden çıktığını söyledi.
    Her iki adamın da çocukları, oğulları vardı. Onların çocukları da okumayı çok istemiş, karıları çok yalvarmış ama onlar “Bu iş çok zor, bizim gücümüz yedmez.” diye karılarını dinlememişlerdi.
    Ama ne zaman okuyan birini veya bir memur görseler çocuklarını okutmayı göze alamadıkları için pişman oluyorlardı. Şimdi bu karda çocuğuna öteberi götürmek için yola düşen komşu köydeki bu adama karşı içlerinde bir saygı uyanmış, ona canları acımıştı.
    Yaşlı olan “Arkıdeş, eyi düşünmüssün de valla burda, bu havada vesayit geçmez. Sen en iyisi garın kalkmasını bekle. Hem çocuğun başında kimse yok mu?” dedi. Adam Emine Yenge’den bahsedince yaşlı adam “Eyi bak, başında insan da varımış. Sen buradan dön köye git, hava müsayit olunca gidesin. Bak hava açmaya başladı. Valla burda buyar galırsın.” deyince adam onlara hak verdi.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..