Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '15

 
Kategori
Anılar
 

Bizden geriye ne kalır...

Bizden geriye ne kalır...
 

Gerçek doktor, her hasta ile yaşayıp ölendir.

S.Zweig

Bizden geriye ne kalır

Adımı listenin orta sıralarında gördüm. Sonuçların ilan edilmesinin üzerinden üç gün geçmişti. O tarihte gazeteler basıldıktan bir gün sonra ulaşıyordu kente. İçimi büyük bir sevinç kapladı; tıp fakültesini kazanmıştım. Sonraki hayatımı bütünüyle kaplayacak, şekillendirecek, uzun, yaşanacak bir yolun ilk adımıydı. Yaz aylarının son günlerinde 1958 yılında idik.

Elli yılı bulan bir uzun meslek yaşamında ülkenin hemen tüm coğrafyalarına, insan çeşitliliğine yayılan bir uğraş, kuşkusuz arkasında bir anılar yumağını da büyütüp geliyor. Acısıyla, tatlısıyla... Zaman geçtikçe anılarınız içinizde birikiyor, belleğinize unutulmaz izlerini kazıyarak derinlere iniyor. Bir bakıyorsunuz en beklenmedik anda bir rastlantı, bir ses, bir sözcük, bir yerlerden tanıdıkmış gibi gelen bir yüz tutup çıkarıyor içlerinden birini yüzeye, mutlu oluyorsunuz.

Her ne kadar günümüzde yönü saptırılmaya çalışılsa ve bunda büyük ölçüde başarılı olunsa da, aslında hekimlik bir içe yolculuk, bir adanmışlıktır. Kendi içinize yolculuklarda ne kadar içten, ne kadar başarılı olursanız, bir başkasının dünyasına o ölçüde yaklaşabilir, onu tanıyabilir, ulaşabilirsiniz. Ama ne yazık ki bu güç, emek ve öğreti, biraz kendinden geçmişlik, zaman isteyen bir zorlu çabadır. Aslında insanın kendi egosunun zorlu ayak diremelerine karşın iyi insan olabilme savaşımı. Kuşkusuz iyi insan olunamadan iyi hekim de olunmuyor! En doğru tedaviyi düzenleseniz, en mükemmel reçeteyi yazsanız, en geçerli ve en kusursuz ameliyatı da yapsanız karşınızdaki insanın içinde bir yerlere bırakın dokunabilmeyi, yaklaşamazsanız eğer, bir şeyler, belki bir renk, belki bir ahenk, belki de bir sıcaklık noksan kalmış demektir. İnsan sıcağının içinde olmadığı bir hekimlikte tıp üşür; hem de çok!

Aslında hekimlik bir başkaldırı işidir. Kimi zaman bilinen, değiştirilemez bir acılı sona, kimi zaman haksızlıklara, eşitsizliklere, yoksulluğa, kimi zaman da yerleşik yaralayıcı bir düzene ve her zaman kesinlikle kötü ahlaka! Ve aslında hekim bir yerde yalnız bir adamdır. Gecenin bir uykulu saatinde nöbette, bir acil hastanın başında ameliyat kararı aldığında ve kaybettiği bir hastanın içinden çok şeyler koparıp götüren acısını paylaşamadığında, bir yalnız adam...

Geçen gün akşam saatlerinde mail adresimde bir resmim altında, siz Ekim 1975 de Erzincan Asker Hastanesinde görev yapan doktor Akın bey misiniz yazan ve telefon numaramı isteyen, isminden kim olduğunu çıkarmam imkansız bir mail gördüm. Merak içinde isteği cevapladım. İki saat kadar sonra telefonum çaldı. Kendime bir övünme payı çıkaracağım, ama yaptığım işlemden değil, kırk yıl sonra hala resmimden tanınıyor olmaktan. Gün geçmiyor ki hekimlere saldırıldığı, fiziki şiddet uygulandığı, hatta öldürüldüğü, tüm sağlık çalışanlarının da bu şiddet ortamında üstüne düşen payı aldığı, hatta daha geçenlerde bir çatışmada yaralıları almaya giden ambulansa saldırılarak şoförünün teröristlerce kaçırılıp şehit edildiği haberleri ekranlara düşmüşken böyle bir telefon almak, bu iç karartıcı ortamda sönmekte olan ümitlerimin bir kez daha, yeniden yeşermesine neden oldu. Böylesi insanlar olduğu için bu hayat hala yaşanası ve bu ülke hala ayakta diye düşündüm. Kendini tanıttı, ismen çıkaramadım. O tarihte vatani görevini yapan bir ermiş. Anlatınca olayı hatırladım. Çünkü bir cerrahın hayatında ender rastlayacağı vak'alardan birisiydi, hatırlamamam olanaksızdı.

Ağrı'da gerçek mermilerin kullanıldığı atışlı bir tatbikat sonu alandaki patlamamış olanlarını saptayıp imha etmekle görevli ekipteki bir erdi telefondaki sesin sahibi. Üzerlerinde çalıştıkları sırada patlamamış bir roket mermisi infilak ediyor ve çok ağır bir şekilde yaralanıyordu. İlk müdahalesi yapılıp hastaneye helikopterle getirildiğinde kanama şokunda, yaşamsal fonksiyonları son derece minimalize ağır bir çoklu yaralanmaydı. Ameliyata aldım. Bana dalağını, sol böbreğini, kalın barsağından bir bölümü aldığımı anlattı. İlave olarak pankreas kuyruğunu almış, omentumundan büyük bir bölümü çıkarmıştım. Sol akciğer boşluğunu delip geçerek kanamaya neden olmuş bir parça dolayısıyla o taraf akciğer boşluğuna göğüs tüpü koymuştum. O, akciğerimi de ameliyat ettiniz diye ekledi. Yaşaması mucizelere bağlı bir hastaydı; yaşadı. O da unutulmaz bir diğer hastam gibi Adana'lı idi, taburcu oldu.

Kırk yıl sonra bir hastam tarafından aranmak içimi tarifsiz duygularla doldurdu, inanın gözlerim yaşardı. Bu yapılanlar her cerrahın yapacağı, yapması gereken işlerdir. Ama önemli olan bütün bunların kırk yıl önce bir uç hastanede o günün koşullarında yapılabilmiş olmasıdır. Bu da fazladan övünülecek bir iş değildir. Asıl önemli olan, kırk yıl sonra içinde taşıdığı vefa duygusunu muhatabına iletmeyi kendine borç bilen bu insanlık anlayışıdır. Şimdi beş çocuklu, en büyük oğluna ismimi veren, ona seslendikçe sizi karşımda görmüş gibi oluyorum diyen bu engin yürekli Anadolu insanı karşısında durup düşünecek, hele böylesi bir ortamda, biz ne yapıyoruz diyecek çok insan olduğunu düşünüyorum. Gelip sizi ziyaret edeceğim,sizi unutmak ne mümkün diye ekledi.

Oysa asıl unutulmaması gerekli bu insanlardı. İyilik kırık gönlümü şefkatli, sevecen kanatları arasına alarak bir nazlı kelebek gibi yükseldi. Mutlu oldum...

 

Akın Yazıcı

6 Ekim 2015/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..