Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
Kitap
 

Büyücü - John Fowles'ın zihin labirentlerinde...

Büyücü - John Fowles'ın zihin labirentlerinde...
 

kapak2.netkitap.com/170zk/4/06040323.jpg


Son yıllarda okuduğum ve çok etkilendiğim iki roman var ki her ikiside bir Yunan adasında geçiyor. Her ikisi de beni alıp o adalara götürüyor ve orada yaşatıyor.

Birinin adı Zorba; Nikos Kazancakis'in romanı.

Diğeri; Büyücü, yazarı John Fowles. Yirmici yüzyılda yazılmış en iyi roman sıralasında her ikisi de ilk yirmi içinde yer almalı; belki Büyücü ilk beşin içinde, diğer dördünü sayamasam da.

Fowles ile 2001 yılında tanıştım...

Yazdı; çok sıkıntılı bir dönem yaşıyordum, İstanbul'un dışında, gurbete çalışmaya gitmiştim. Apar topar kolumun altına sıkıştırılıvermişti Fransız Teğmenin Kadını. Bu kitapta Victorya dönemine ait o muhafazakar tutum içinde yaşayan bir kadının haksızlığa uğramış öyküsü anlatılmaktaydı. İffetsizlikle suçlanmış, namusu bir Fransız teğmeni tarafından kirletildiğine inanılan, dalgalara karşı bir bekleyiş halindeki kadının sessizliği belki de en güçlü çığlıktan daha gür bir sese dönüşüyordu romanın finaline doğru.

Fowles ile aramıza altı yıllık bir boşluk verdik sonra. Başka şeyler kurguluyordum. Ta geçen yıl, 28 Ekim 2007 Pazargünü gittiğim TÜYAP Kitap Fuarına kadar.

"Büyücü, insan zihninin labirentlerinde dolaşan metafizik bir eğlence trenidir adeta. Bu labirentlerde gerçeklikle sanrı arasındaki gri bölge kahramanımızca ihlal edilir. Birbiri ardına gelişen ürkütücü olayların, aşk ve ihanetin sonucunda Urfe başta kendi akıl sağlığı olmak üzereherşeyden şüphelenir bir duruma gelir."

Kitabın arkasında yazan bu satırları okurken sanki on beş yıl öncesine geri dönüyordum.

"Foucault Sarkacı, kısaca irrasyonel düşüncenin 500 yıllık tarihinin 500 küsur sayfalık serüveni: Pozitif bilimin yanısıra,uzantıları günümüze dek süregelen, gizli bilimlerin, Ortaçağı da kapsayan çok uzun bir zamandilimi içinde bilim-büyü kardeşliğinin öyküsü..."

1992 sonbaharında Foucault Sarkacı'nın elime aldığımda ne hissetmişsem, Büyücü'ye karşı da aynı duygular kıpırdadı içimde. Bunun bir işaret olduğunu hemen anladım. Aslında fazlasıyla pahalı da olsa satın aldım hemen.

Roman 1952 yılında yazılmaya başlanmış; 1965 tarihinde de basılmış. Yirminci yüzyılın tam ortasına denk geliyor. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası olduğu için de savaşın izleri var. Ancak daha çok çağın "ortadirek" entelektüelinin bunalımını anlatıyor. Kahraman Nicholas Urfe için tam bir entelektüel demek mümkün değil. Çok keskin analitik bir zekası ve rasyonel bir aklı var. Kapitalizmin şu an bize yaptığı şeyin o yıllarda İngiltere'de yaşayan insanlar üzerindeki etkilerini okuyoruz.

Belki de benim en fazla kafa yorduğum ve sıkıntısını çektiğim kadın erkek ilişkilerindeki açmaz, o birbirine tamamen zıt iki farklı doğanın çatışması, birbirini bir türlü anlayamaması, hatta bir öç almaya dönüşmesinin en karmaşık detayları veriliyor romanda.

Büyücü'deki en esrarengiz tip olan Conchis, bitmeyen serveti ile istediği her türlü senaryoyu uygulayacak akla hayale gelmedik korkunç bir birikime sahip.

Yine romanın geniş bir zaman diliminde bize eşlik eden Urfe'nin aklını başından alıp kafasını karıştıran güzel ikizler.
John Fowles insanı fazla düşünmüş, tahlil etmiş. Kadın erkek çelişkisi üzerine de epey kafa yormuş. Büyücü'deki o muhteşem kurgu ise onun olağanüstü romancılığının ifadesi. Onun en çok ses getiren ilk romanı Koleksiyoncu'yu da hemen okudum elbette. Hiç sevmedim.

Yirmici yüzyılda düzenin yarattığı ortamın etkisiyle insanlar tatmin edilemez arzular içindeydi. Hem ne istediklerini bilmiyorlar hem de onları nasıl doyuracaklarını. Roman kahramanının İngiltere'den kalkıp bir Yunan adasına gitmesi bizim için aslında garipsenecek bir husus oysa romanda hiç çarpık durmuyor. Çünkü kahraman nereye giderse gitsin yaşadığı karmaşa ile birlikte yaşıyor. Bunun daha iyi düşünmek için kendisine verdiği bir mola olduğunu da hissediyorsunuz. Asla bir kaçış olmadığını da. Çaresizlik yok, ta ki son bölüme kadar.

İşte böyle yazmak istiyorum diyebileceğim bir roman kurgusu içinde Büyücü. Kitapla ilgili bu bir giriş yazısıdır. Ne zamandır yazmak istiyordum, kitabı bitirdiğim tarih olan 20 Kasım 2007 tarihinden beri.

Büyücü insanı çok derinden sarsacak bir roman. Bizim en iyi anlayacağımız bir zaman dilimine denk düşüyor. Çağında bu kadar etkili olmazdı. Filminin çevrilmiş olduğunu öğrendim. Şimdionu bulmaya çalışıyorum. Aynen Zorba'yı okuduktan sonra izlediğim gibi.

Kitabı bir kere daha okuyacağım...

Anlatmaya da devam edeceğim.

Uzay Gökerman

İlk kitabım, "Adalar ve Kıtalar" çıktı.

<ımg height="265" hspace="0" src="http://www.indigodergisi.com/adalar_ve_kitalar_uzay_gokerman_indigo_dergisi.jpg" width="170" border="0">
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..