Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '08

 
Kategori
Tarih
 

Yüzyıl sonra "1908 Devrimi" üzerine düşünmek

Yüzyıl sonra "1908 Devrimi" üzerine düşünmek
 

Enver Paşa ve Talat Bey


Türkiye (Osmanlı) tarihinin önemli dönemeçlerinden bir tanesi II. Meşrutiyet’in ilanı yani 1908 Devrimidir. Kuruluş yılı olarak bilinen 1299 yılını temel alırsak tam 609 yıllık mutlakıyet rejimi 23 Temmuz 1908 yılında yerini “çok etnik kimlikli parlamenter sisteme” bırakmıştır. Birinci meşrutiyeti ilan etmek üzere Mithat Paşa tarafından hazırlanmış olan Kanuni Esasi’yi uygulamak vaadiyle tahta çıkan, sonra Rus savaşı bahanesiyle meclisi feshedip, Mithat Paşa’yı da idam eden II. Abdülhamit, 32 yıl sonra "ikincisini" uygulamaya koymak zorunda kalmıştır.

II. Meşrutiyet’in birincisinden farkı, Jön Türkler önderliğindeki hürriyet tutkunlarını(!) bir araya getiren İttihat ve Terakki adındaki partinin örgütlü mücadelesi sonrasında gerçekleştirilen bir “devrim” olmasıdır. Meşrutiyet, II. Mahmut’la başlayan batılılaşma hareketinin cumhuriyete kadar uzanan yüz yıllık çizgisinde çok önemli bir köşe taşıdır.

“Jön Türkler” bu hareketin temel unsuru olmuştur. Özellikle II. Mahmut döneminden sonra açılmış olan ve 19. Yüzyılın son çeyreğinde etkisini gördüğümüz “harbiye ve tıbbiyelerden” mezun olmuş gençlerin başını çektiği dönemin Osmanlı aydınlarına verilen isim olarak biliyoruz. Osmanlı’nın nasıl kurtulacağını sorup araştıran, düşünen kişilerdir bunlar. Önemli bir kısmı yabancı dil bilen ve Fransa’da yaşamış, o ülkenin parlamenter sisteminin işleyişinin cazibesine, demokratik yapısına hayran olmuş, benzerini kendi ülkesine taşımak isteyen jakobenlerdir.

Dönem II. Abdülhamit’in “baskıcı ve tutuculuğunu” bütün ağırlığıyla hissettirdiği bir mutlakıyet rejimidir. Jön Türklerin önemli bir kısmı çeşitli gazetelerin köşelerinde muhalif yazılar yazmaya başlayınca yasaklı duruma düşerler. Soluğu Paris’te alırlar. Örgütlü mücadelenin en önemli merkezi Paris olur. Fransa hükümetinin de maddi yardımları alınır.

Yurtdışındaki özgür yaşam kalitesi Osmanlı ülkesinin içindeki mutlakıyet rejimi ile çelişkilerin derinleşmesine neden olur.

Abdülhamit iktidarı eşzamanlı olarak da batılı devletlerin açık açık Osmanlı’yı paylaşmak üzerine anlaşmalar yaptığı bir dönemdir. Balkanlar’daki tüm etnik kimlikler ayaklanmıştır. Doğu’da bir başka sorun vardır; Ermeniler. Kısa bir zaman sonra da Araplar ayaklanacaktır. Abdülhamit’in bütün bunlara karşı Osmanlı’yı ayakta tutmak üzere yapabildiği ya da bildiği tek şey hafiyelerden oluşmuş bir istihbarat örgütü sayesinde baskıyla ülkeyi yönetmeye çalışmaktır. Nihayetinde muhalif taraf her türlü etnik çokseslilik olmasına rağmen Abdülhamit’in karşısında tek çatı altında toplanmıştır.

Hürriyet mücadelesi veya meşrutiyet devrimi 1908 Temmuzuna kadar sertleşerek devam eder. İttihat ve Terakki’ye dönüşen Jön Türklerin yanına içinde daha sonra kurtuluş savaşına önderlik etmiş kadroların bulunduğu ordu da katılır.

1908 ile 1914 yılları arasındaki altı yıllık dönem içinde hükümet darbeleriyle, seçimlerin yapıldığı, bir hükümetin kurulup diğerinin devrildiği, siyasi suikastların yaşandığı görece parlamenter diye ifade edebileceğimiz bir tarihi ifade eder.

Dönem birinci dünya savaşının içinde zirveye ulaşan bir İttihat ve Terakki diktatörlüğü ile devam edip, 1918 mütakeresi ile sona erer.

Ne hürriyet dediğimiz şey ne çok partili hayat ne de demokrasinin kelime anlamıyla bir şey ifade etmediği; halkın sahip çıkmadığı, ekonomik altyapının olmadığı bir ülkede ideal parlamenter sistemin kurulamayacağı, eninde sonunda diktatörlüğe dönüşeceği anlaşılmıştır.

Osmanlı’da 1908’de olan şeyin Rusya’da 1905’de olduğunu, daha sonra bunun 1917’de Ekim Devrimine, II. Meşrutiyet’in de Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüştüğünü tarih sırasıyla izleyebiliyoruz. Her iki imparatorluğun da eksikliğini duyduğu şey batı medeniyetlerinde olan zenginlik ya da başka ifade ile fakirlik sorunudur. Sanayi dediğimiz şey ya hiç yoktur ya da numuneliktir. Her iki ülkenin de tarihinde öncü parti kadroları bir başka deyişle bürokrasi göze çarpar. Her iki ülkenin ilk meşruti devrimleri çok küçük bir aydın tarafından halkın çok fazla katılımı olmadan, ikincileri geniş halk kitlelerinin "hayatta kalma ya da yok olmanın" silahlı mücadelesiyle kurulmuştur. Ancak eylemin katılımcı demokrasiye dönüşeceği bir bilinç hiç olmamıştır.

1908 Devrimi’nin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde güçlü etkileri olmuştur. Temmuz Devrimi’ne kadarki süreçte İttihat ve Terakki ile hürriyet mücadelesi veren ve ilk mecliste parlamentoya giren azınlık ya da etnik kökeni farklı unsurlar kısa bir süre sonra İmparatorluğun parçalanması için çalışmaya başlamıştır. 1910 ile 1914 yılına kadar geçen sürede devletin Balkanlardaki toprakları tamamen yitirilmiş, Edirne dâhil düşmüştü. İtalya’nın Libya’yı işgali ile birlikte Afrika’daki son kara parçası da imparatorluktan kopmuştur.

Yine İttihat ve Terakki’nin öncü kadrolarının yönlendirmesiyle Almanya’ya yaklaşılmış, halkın (parlamento) iradesinin dışında bir oldubitti ile dünya savaşına girilmiştir. Bu savaşın sonunda neler yaşandığı bütün Türkiye’nin bilgisi dâhilindedir.

Devrim dediğimiz şey çok güçlü halk hareketleriyle gerçekleşen düzen değişiklikleri olmasına rağmen Fransız Devrimi dâhil olmak üzere hiçbiri sonrasında halkın iradesiyle yönlendirilememiştir. Fransız Devrimi sonrasında Fransa’da beş ayrı zamanda farklı cumhuriyetler kurulmuştur. Devletler tarihin en başından itibaren belli bir ekonomik sistemin şekillenmesiyle oluşmuştur. Ekonomik sistemin de sahipleri vardır ve düzen onların eliyle inşa edilir. Batı medeniyetinin-demokrasisinin işleyişinin temelinde bu model vardır.

1908 Devrimi’ni yapan kadrolar için bu bilgi bile fazlasıyla ekstradır. Kuşkusuz hareketin içinde Osmanlı’nın ne kadar anlamlı olur bilmiyorum ama yine kullanabiliriz, burjuvaları vardır. Ancak çekinerek söylediğimiz gibi bunlar genellikle alım satım işi yapan ve gücünü Avrupa’dan alan işbirlikçilerdir.

23 Temmuz 1908 ile başlayan sonra 23 Ocak 1913 tarihinde bir Bab-ı Ali baskını-darbesi ve İttihat ve Terakki'nin diktatörlük döneminin başlamasıyla sona eren beş yıllık görece parlamenter süreci ayrıca okumakta ve değerlendirmekte fayda olduğunu sanıyorum. Günümüzde yaşanan siyasal gelişmelerle bir dizi paralellikler göstemesini tarihi seven biri olarak ilgiyle izliyorum.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..