Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kim boşanmak ister?

Kim boşanmak ister?
 

İnsan hayatında evlilik kadar önemli bir diğer karar da boşanmadır. İster anlaşmalı ister çekişmeli olsun, öyle hemen boşanmaya karar veremez kimse. Aklından geçirir sürekli ama iş uygulamaya geldi mi birşeyler kilitlenir.

İşin içine birde aileler veya gereksiz tipler girince daha da karışır ortalık. ''Geçer, üzülme, sabret..'' diye diye sorunlu evlilikler daha da sorunlu hale gelir. Çiftlerin yalnız kalmasına, kendi başlarına karar vermelerine izin verilmez.

Her halükarda kolay değildir. Türkiye'de boşanmaksa Avrupa'ya göre daha zordur. Birileri bunu Avrupa'nın aile kavramına olan yoz bakışına bağlasa da örneğin İtalya'da 1979'lu yıllara kadar ''Boşanma'' kelimesinin geçmediğini bilmezler.

Günümüzde, imkansızlıklar nedeniyle baskı ve şiddete boyun eğen kadınların artık kendilerini toplamasıyla boşanmalar artmakta. Üstelik kanunda kadınların lehine düzenlenen yeniliklerle birlikte mallar üzerindeki ortaklığın eşitlenmesi sonucu artık mağdur tarafın erkek olduğunu söylemekte yanlış olmaz.

Çoğu davada bir zamanlar birbirini delice seven çiftlerin birden düşman olması, birbirlerine sözlü veya iddia bazında ağır suçlamalarda bulunması kaçınılmaz. Gerçi hukuk, söze değil delillere bakar ama eşinin ağzından bazı suçlamaları duymak da insan için üzücüdür. Hele çocuğun kullanılması başlı başına bir sorundur. İstisnai durumlar dışında 8 yaşından küçük çocukların sorgusuz, anneye verilmesi bazı kadınlar için adeta nafaka veya tazminat kapısı haline geldi.

''Nafakayı ödemezsen çocuğunu göstermem..'' gibi baskılarla çocuğuyla şahsi münasebeti kesilen babaların sayısı artıyor. Kanunen suçtur ama kim dinler ki?

***

Bütün bunları boşanmak üzerine konferans vermek için anlatmadım elbette. Geçenlerde denk geldiğim bir programı izlerken düşündüklerimdi sadece.

İsmi: ''Boşanmak istemiyorum'' Şöyle hoş bir jenerik müziğiyle başlıyor. Zaten inanın, programda güzel diyebileceğimiz tek şey de o şarkı. Yeni bir yayın değil birkaç aydır devam ediyor ama benim izlediğim bir kanal olmadığı için birkaç haftadır takip ediyorum.

Olayımız şu: Gerçek hayatta sonuçlanmış davaların yeteneksiz oyuncular tarafından canlandırılması.

Bir de gerçek hayatta avukatlık yapan Lütfi Ural'da hakim rolünde. Göreceksiniz, nasıl kibar, nasıl anlayışlı. Ayrıca Amerika'da jüri sistemine benzer bir ''Aİle jürisi'' kurulmuş.

Bu programı bir süre takip etmek istedim, çünkü işin içinde kadın, erkek ve STV olunca mutlaka bir yerden falso vereceklerine emindim. Ne de olsa aynı zamanda aktif siyasetin de içindeyiz, biliyoruz. Yanılmadım da. Öyle konular seçiliyor ki bazen tam Fettullah'ın kanalına yakışır nitelikte yayıncılık yaptıklarını anlıyorsunuz.

Programın isminden de anlaşılacağı üzere aile kurumunu kurtarmak adına yapılıyor herşey. Öyle ki çoğu zaman dava iptal oluyor. Ekranda mutlu çiftler görüyoruz ama madalyonun öbür yüzü başka. Yani siz öyle zannediyorsunuz ama işin özü öyle değil. Normalde boşandırmama yuvayı kurtarmıyor aksine daha da yıpratıyor.

Elbette bir süre ayrı kalmak, hatta ayrılık davası açmak gibi seçenekler var ama zaten boşanma aşamasına gelen çiftler bu seçenekleri değerlendirmiş oluyor. Eh, anlaşmalı davalar dışında tek celsede işlem tamamlanamadığı için, bir de iki saat evlilik dersi dinlemek istemezler. Şahsen ben istemem.

Dava süreci, herkes gergin. Hakim başlıyor evliliğin öneminden, güzelliklerinden. Tamam, onlar da haklı, boşanmak güle oynaya kutlanılacak bir olay değil ama zaten nikah memuru zamanında gerekli nutuğu çekmişti ya. Olmaz yani.

Özellikle belli konularda evlilik birliğini yeniden oluşturmak zordur. Mesela sadakatsizlik.

Erkek/kadın diğer ilişkisinden sıyrılsa da, eşinin bir daha ona güven duyması çok zor. Güven olmayınca da ortada sağlıklı bir ilişkiden söz edilemez. Şiddet de bir başka önemli unsur. Belki aradan uzun zaman geçer ama kadın yediği tokatı unutamaz. O tokat, yanağına değil ruhuna atılmış olur.

Bu satırları okuyan okurlarımızın aklına söyle bir soru gelebilir: ''E kardeşim her aldatılan ya da dayak yiyen boşanırsa ortada evlilik diye bir şey kalır mı?''

Cevap veriyorum: ''Kalmaz.''

Hayatta bazı şeyler vardır ki yarım yamalak olmasından-sa hiç olmaması daha iyidir. Ayrıca tecrübeler bize göstermiştir ki aldatılan ya da döven kişi affedildiğinde aynı hareketi tekrar etmekten çekinmiyor.

Hem görüyorsunuz, mahkemelerde davalar yığınla, çoğunu da kadınlar açıyor. Bunun anlamı, kadınlar uzun süredir zoraki olarak evliliklerini sürdürüyormuş.

Siz bakmayın boşanma lafı edenlere, öyle kolay olsaydı gerçekten ortada evlilik diye birşey kalmazdı.

***

Biz programa geri dönelim:

En başından söylemek gerekir ki, yani hiç mahkeme görmeyenler için belirtelim gerçekte böyle hakimler uzun uzun soru sorup, sizi dinlemezler. Kağıtlara bakarlar uygun durum varsa boşanırsınız.

Geçmiş olsun.

Televizyondaki hakim amca, çok iyi niyetli, görmüş geçirmiş bir insan, maksat gençler mutlu olsun, yuvaları yıkılmasın diye kendini paralıyor. Doğru bir davranış olabilir ama gerçek hayat ne yazık ki böyle değil. Televizyon hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da insanları yanlış yönlendiriyor.

Seçilen konular ibret niteliğinde fakat uygulama hatalı. Oyunculukları izlerken kafayı yiyebilirsiniz.

Hakim şahitleri dinlerken, şahit olduklarına bin pişman ediyor. Sanırsınız sorgudalar. ''Nasıl oldu, nerede oldu, kim gitti, kim geldi vs..'' Böylece söz konusu çiftin tüm özel hayatları da gözümüze sokuluyor. Banane kardeşim. Mevzunun özünü göster bana, gerisi mühim değil.

Söz konusu kanal STV ya, illa bir şey yapacaklar. Bakın bir konuda neler yapmışlar.

Adam bekarken gece hayatı olan ve evlendikten sonra da bu alışkanlığını sürdüren birisi. Karısıysa türbanlı. Kadın, eşinin eve sürekli sarhoş gelmesine göz yumuyor. Ona iyi davranmaya çalışıyor.

Burada bir parantez. Burada verilmek istenen mesaj şu: Türbanlı kadınlar evine düşkündür, ailesine bağlıdır.

Ardından bu adam eşinin de kendisiyle gelmesini istiyor ama türbanlı değil başını açarak gelmesinden yana.

Bir parantez daha. Burada da üniversitelerde ki türban yasağına gönderme var. Oysa bugün evlendikten sonra ''Türban tak'' baskısıyla karşılaşan çok kadın olduğunu biliyoruz.

Ardından adam eşini bir başka kadınla aldatıyor. O kadının da başı açık.

Yine bir parantez. Buradaki mesajı anladınız sanırım.

Bunun yaşanmış bir olaydan çok kendi görüşünü dikte etmeye çalışan bir senaryo olduğunu görüyoruz.

***

Herkes kolları sıvamış, dört bir yandan evlilik kurtarmaya çalışıyor. O kadar şey yaşanmış, bir yaşamı paylaşmışlar. O raddeye geldiyse mutlaka önemli bir nokta vardır değil mi? Demek ki fazla kurcalamamak lazım.

Onlar içlerindeki evliliği yürütme isteklerini kullanarak çok düşünmüş olmalılar. Sağdan soldan o kadar çok ''Boşan'' veya ''Boşanma'' nidaları duymuşturlar.

Artık son çare bu evliliği bitirmektir. Mutlulukla kurulan bir yuva bitecektir artık. Son çare bir evlilik danışmanı olabilir. Kurulan yuvaya, iki tarafın da bakamadığı gözden bakabilir.

Boşanmak isteyen çiftlerin herşeye rağmen bir kez daha düşünmesi gerekir elbette. Bu programlardaki kötü örneklerle değil, kendi başlarına kalarak, içlerinde son bir sevgi kırıntısını hissetmeye çalışarak...

O kırıntılar bittiyse ne anne-baba ne de böyle yayınlar kurtarabilir evliliği.

Tanıdığım iyi bir boşanma avukatı da var, isteyenlere tavsiye ederim.

 
Toplam blog
: 278
: 1369
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Küçük bir kız çocuğu masumiyetidir yazmak, her satırı her cümleyi her kelimeyi tekrar tekrar gözden ..